Azın çoğa tahakkümü... Dünya beşten...

A -
A +

Sadece Gazze değil, Bağdat, Herat, Bosna, Grozni, Halep, Rakka... Katliamların arkasında ya Amerika var, ya Rusya...

 

 

 

2. Cihan Harbi 30 ülkeden 100 milyon insanı savurur, 60 milyonu gün yüzü görmez bir daha. 1940’larda dünya nüfusu 2,3 milyar olduğuna göre her yüz kişiden üçü mezara...

 

Bombardımanlar, yağma ve tecavüze uğrayanlar, yıkılan şehirler, nükleer serpintiler, sürgün yiyenler, çöken sektörler, köle işçiler, dullar, yetimler, kirlenen sular, topraklar...

 

Açlık, soğuk, tifüs, sıtma... Bunları da eklerseniz kayıp 80 milyonu aşar.

 

Japonları kibar ve mütebessim biliriz, en zalimi de onlar çıkar. Sömürgecinin dibidirler, sırf insan öldürme üzerine akademiler kurar, zehirli gaz, tedrici ölüm, biyolojik silah üzerine çalışırlar.

 

Türkiye savaşa katılmaz, ancak diğer soydaşlar kavgadan azade olamaz. Ruslar Asya’daki kardeşlerimizi kanlı mevzilere yollar. SSCB 27 milyon kayıp verir ki hayli Türk vardır aralarında.

 

Hasılı galipler de mağluplar da yıpranır, aynı şeyleri yaşamak istemezler bir daha. Oturur, Birleşmiş Milletleri kurarlar (1945). Artık barış ve emniyet korunacak, halklar arasında ilmi, içtimai, iktisadi iş birliği sağlanacak, bir devlet diğerine saldırmayacaktır asla. BM Güvenlik Konseyi silahlanmayı takip edecek, Barış Gücü çıkaracaktır icabında.

 

ONLAR DAHA EŞİT

 

Konsey 15 ülkeden müteşekkildir, beşi (ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa) daimi üyedir ve mutlak veto hakkını ellerinde tutarlar. Zaten iş burada kopar. Bu 5 pişkin emperyalist her haltı yer, vetoyu çakar, kimsenin gıkı çıkmaz. 
Yine eskisi gibi ülkeler işgal edilir, siviller katledilir, rant kokusu alan sarılır silaha.

 

Sovyetler 2. Cihan harbinden sonra Orta Avrupa’yı ele geçirir. ABD ve İngiltere panikler taraftar toplar, iki kutuplu bir dünya doğar.  

 

SSCB Asya’da İli, Tarbagatay ve Altay’ı da ele geçirir. Çin ondan aldığı akılla Doğu Türkistan Cumhuriyeti’ni ilhak eder hoyratça. Çalarlar alçalırlar. Bunlar BM talimatlarına aykırıdır güya.

 

Kore’de 550 bini asker olmak üzere 3 milyon insan ölür. ABD üstün silahları ile Çin sınırına dayanınca Pekin milyonlarca gönüllü döker sahaya.

 

ABD Kore’de istediklerini kısmen alır, yönelir Çinhindi tarafına (Vietnam, Laos, Kamboçya).

 

Bölge Avrupalı sömürgecilerin elindedir. III. Napolyon döneminden beri ilik emerler gözleri doymaz.

 

 

 

Azın çoğa tahakkümü... Dünya beşten...

 

 

 

MUSİBET NASİHATTEN...

 

İngilizler, Fransızlar, vatandaşlarını koruma bahanesi ile döner gelir, Vietnam’ı işgale kalkar. Yerliler de tepki koyar, silahlar kınından çıkar.

 

Truman bölgede Marksist bir iktidarı düşünmek bile istemez. Çünkü orada kalmayacak domino teorisine göre sıçrayacaktır sağa sola.  

 

Eisenhower devrinde Fransa Vietnam’dan çekilir, ülkede Komünist milliyetçi savaşı patlar. ABD güneylilere silah ve eğitim verse de henüz tetiğe basmaz.

 

Gelgelelim Johnson ve Nixon bire bir müdahil olur, savaş gemisi ‘Maddox’a açılan ateşi bahane eder, kuzeyi bombalamaya başlarlar. Bu yalın ayaklıları böcek gibi ezecek, ısmarlama bir idare geçirecektirler başa. CIA Güney (dost) devlet başkanı Diem’i de ortadan kaldırır Washington ipleri ele alır sonunda.  

 

Ancak evdeki hesap cepheye uymaz, yüz binlerce Amerikan askeri ilerleme sağlayamaz. Canlı hedefler üzerinde silah dener, esirleri bağırta bağırta helikopterden atarlar. Yağma ve tecavüz diz boyudur, binlerce melez çocuk (Lai Dai Han) düşer ortalığa.

 

Alev makineleri, napalm füzeleri, biyolojik ve kimyevi silahlar. Arazilerin üçte biri zehirlenir ama direniş kırılmaz. ABD üsse çevirdiği Saygon’u (şimdi Ho Şi Min) bile koruyamaz. 
Washington 10 bin hava aracı ve 60 bin asker kaybeder, yerli halkın zayiatı ise milyonlarca... Sakat, felç, yanık sayılamayacak kadar fazla. Yankiler intihara meyyaldır, uyuşturucu kullanırlar. Artık ne halt yedilerse, vicdanları kaldırmaz.

 

 

 

Azın çoğa tahakkümü... Dünya beşten...

 

 

 

KIZIL ORDU, KÂĞIT KAPLAN

 

Afganistan’da ise Davut Han’ın yetişsinler diye SSCB’de eğitime yolladığı subayların bir kısmı Marksist olur, devrim peşinde koşarlar. Gelir sarayı basar, Han ailesini merasim salonunda toplarlar. Katliama en küçüğünden başlar, Serdar Davud’un gözü önünde torunlarını oğullarını, kızlarını, gelinlerini vurur, beşikteki bebeleri bile kırar, soyunu kuruturlar. 
Önce Hafızullah Emin, Sonra Taraki, daha sonra Babrak Karmal ve Necip…  

 

Devrim evlatlarını yer, elleri birbirlerinin gırtlağında.

 

Sıkışınca Sovyetleri davet ederler, Kızıl Ordu şaşaa ile gelir ama Panşir Vadisi’nde sıkışıp kalır, yem olur Ahmed Şah Mesud’un savaşçılarına.

 

Ruslar Ali Şir Nevai ve Hüseyin Baykara’nın şehri Herat’a da acımaz, evleri yakar, camileri medreseleri yıkar, tarihî dokuyu dağıtırlar.

 

Bilseniz ne çok kırık minare var orada…

 

Resmî rakamlara göre 451 helikopter ve uçak, 147 tank, 443 top kaybederler, tabutlar peşpeşe döner Rusya’ya.

 

Merasimle girmişlerdir sürünerek çıkarlar. İktisaden de çökerler yakaları gelmez bir araya.

 

Sovyetler, Afganistan şokundan sonra ipi kopmuş gerdanlık gibi dağılır. Rusya, Belarus, Ukrayna, Moldova, Estonya, Letonya, Litvanya, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan bağımsız olur. Gelene hoş geldin, gidene uğurlar ola.
Lâkin Çeçenlerin bağımsızlık talebi Kremlin’i kızdırır. Eski alışkanlıkla Kızıl Orduyu yollar, kırıma, kıyıma, yıkıma başlarlar.

 

Çeçenler demir leblebi çıkar, Rusların dişlerini verir avuçlarına. Yeltsin asker annelerinin baskısıyla ateşkes imzalasa da Grozni Gazze’ye döner âdeta. En az 100 bin şehit, 200 bin yaralı, yarım milyon bi mekân.

 

SSCB daimî üyedir başı ağrımaz. Bilahare İngiliz siyasetini kullanır, bir uzlaşmacı bulur, çöreklenir coğrafyaya.  

 

ÇETNİKLER ACIMASIZCA

 

Duvarlar yıkılınca Slobodan Milošević Yugoslavya’yı bir arada tutamaz. Hırvat, Sloven ve Makedonlar bağımsızlık peşinde koşar. Ancak bu kelimeyi Boşnaklar telaffuz edince kan çıkar. Sadece Saraybosna’yı değil, bütün şehirleri kuşatır, Srebrenica’da “Hollanda iş birliği ile” 8 bin gence kıyarlar. Gidin görün, duvarlar delik deşik hâlâ.

 

İgman Dağlarında ve otel teraslarında yatan keskin nişancılar, av hayvanı gibi insan vurur. Takriben 100 bin kişi ölür, 2,2 milyon insan evinden yurdundan kopar. Tecavüze uğrayan Boşnak hanımları 50 bin nesebi gayri sahih çocuk doğurur, dile kolay.

 

Arkasında yine maskeli beşlerden biri vardır: Rusya!

 

YANILMIŞIZ SORRY!

 

Yıl 1991. ABD ve müttefikleri yalan yanlış istihbaratla Irak’a dalar. Bağdat gibi bir inci tanesine kıyar, dengelerle oynar iç savaşa maya çalarlar. Hangi akla hizmettir bilinmez, ülkeyi elleriyle sunarlar İran’a.

 

On binlerce insan ölür, milyonlarcası yerinden yurdundan kopar, sonra...

 

Sonra sorry! Ay pardon kitle imha silahı yokmuş Irak’ta.

 

İnsan öldürüyorsun! Bu kadar kolay mı ya?

 

Nitekim savaş suçluları mahkeme karşısına çıkarılmaz. BM Komisyonu işgalin hukuk ihlali olduğunu ortaya koysa da vetosu elinde olan, kimden korkar?

 

ABD, Suriye’de de kirli işlere imza atar. Marksist teröristlere binlerce tır silah ve eğitim verir, petrol sahalarını ele geçirir. 
DEAŞ’ı kendileri üretir, kendileri bitirir. PKK’nın elini güçlendirmek için Türk ve Arap kırarlar.

 

Tarihî Rakka şehrinde görülmemiş bir sivil katliamı yapar. Acılı ailelere ceset satacak kadar alçalırlar. 

 

ÇALARLAR ALÇALIRLAR

 

Suriye %80’i Sünni bir ülkedir ancak %8-9’luk Şii Nusayriler çökmüştür iktidara. Tek parti vardır: “BAAS”...  Rey versen de vermesen de o kazanır sonunda.

 

Hafız Esad Moskova eksenine girince Müslümanları rahat kırar. Çünkü BM karışamayacak, muhtemel yaptırımlar, savuşturulacaktır Rus vetosuyla.

 

Nitekim Rıfat Esad, Hama’yı topçu birlikleri kuşatır, güzelim şehri gömer toprağa. Ölü sayısı 40 bin civarında.

 

Hafız’ın ardından gelen Beşar bir ümittir ama o da Suriye’yi Suriyelilere bırakmaz, ailenin saltanatını önde tutar. Zehirli gaz, varil ve misket bombası kullanmasına rağmen kaybeder. Kendi şehri Lazkiye’ye sığınır korkuyla.

 

Bakar gücü yetmeyecek, ülkeyi Acem ve Ruslara sunar. Alın Suriye sizin olsun, atış serbest, muhalifleri kırabilirsiniz rahatlıkla.  

 

Ruslar ve Acemler acımasızdırlar, bilhassa okul ve hastaneleri hedef alır, pazar ve fırınları vururlar.

 

6 milyonluk Halep’i kuşatır, aç bırakır, Doğu Guta’yı sarin gazıyla boğarlar. BM’nin kılı kıpırdamaz.

 

Burada Tahran’ı anlamak kabil değil, büyük bir kinle Müslüman öldürür, “Pers hayali” ile Siyonistlerin yaptığını yapar.

 

Bir de Kasım Süleymani’nin kahramanlaştırılması yok mu?
Nasıl dokunmasın kanımıza?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.