Bir tezgâh da Süveyş’te kurmuşlardı! Danışıklı dövüş

A -
A +

Cemal Abdünnâsır Hüseyin 1918 İskenderiye doğumlu bir Mısırlıdır. Posta memuru olan babası Cemal Paşa hayranıdır, oğluna onun adını koyar. 
Bulundukları mahallenin mektebi yoktur; fakir fukara, garip gureba... Cemal tahsil için Kahire’ye gider, amcasının yanına. 

 

Siyasete meyyaldir, nümayişleri kaçırmaz, afiş, bildiri hazırlar,  İngiltere aleyhine slogan atar. 

 

Bir süre hukuk okur, sonra askerî akademiye girer, mezun olur. Sudan’da vazife yaparken silah arkadaşları Zekeriya Muhiddin, Abdülhakim Amir ve Enver Sedat’la Hür Subaylar Hareketi’ni kurarlar. Teşkilat gizlidir! 
Hem İngiliz sultasına vuracaklardır hem Melik Faruk’a. 

 

Bir tezgâh da Süveyş’te kurmuşlardı! Danışıklı dövüş

 

Abdünnâsır I. Arap-İsrail Savaşı’nda (1948-49) Filistin’de çarpışır. Savaş sonrası huzursuzluk çıkar, örfi idare ilan edilir, askerlerin salahiyeti artar. Hür subaylar bundan istifade idareye el koyar (23 Temmuz 1952). 

 

Orgeneral Necib devlet başkanı yapılsa da ipler Nâsır’ın elindedir aslında.

İTTİHATÇILAR GİBİ

Konsey bir yandan cumhuriyeti ilan eder, bir taraftan da siyasi partileri kapar. Abdünnâsır, bilahare General Necib’i de kaydırır, iktidara el koyar. Hem asker hem sivil, hem milliyetçi hem sosyalisttir. Reylerin yüzde 99,95’ini alarak cumhurbaşkanı seçilir (1956). Demek ki sandık yalan. 

 

Zaten bir süre sonra tek parti iktidarı kuracak, muhalif bırakmayacaktır etrafında. Henüz 38 yaşındadır, hayalci ve hırslıdır. Ülkeyi kalkındırmalı, model olmalıdır dünyaya. Adını yazdıracaktır ünlü siyasetçiler arasına.  

 

Evvelemirde Asvan Barajı’nı yapmalı, elektrik üretip sanayileşmeli, arazileri doyurmalıdır suya. Barajın maliyeti 1 milyar dolardır ve öyle bir para yoktur kasada. 

 

İngiltere’den borç ister, duymazdan gelirler. ABD önceleri verimkârdır, ancak Abdünnâsır’ın Çeklerden silah alması ve Kızıl Çin’i tanıması Washington’u kızdırır. Kaldı ki Mısır pamuğu Kaliforniya’da üretilenden daha kalitelidir, niye rakip çıkarsın karşısına?

 

ABD Dış İşleri Bakanı J.F. Dulles, Araplara takıntılıdır ayrıca. 

 

Bir tezgâh da Süveyş’te kurmuşlardı! Danışıklı dövüş

MADEM ÖYLE

Abdünnâsır bakar bunlardan kuruş çıkmayacak, ani bir kararla Süveyş Kanalı’nı devletleştirir, bayrağı asar. İngiltere ve Fransa’nın elindeki hisseleri yok saymaz, ödeme planına bağlar. 

 

İyi de kanal sadece geçiş ücreti değildir ki. Afrika, Hindistan ve Basra yoludur aynı zamanda. Sömürgeci Avrupa’nın malları oradan akar; kereste, kürk, kauçuk, maden, tahıl, baharat, bakliyat, nakliyat...  Ve enerji tabii! İngiltere’nin kullandığı petrolün %85’i Süveyş yoluyla gelir. Yine Süveyş tariki ile asker yollar sağa sola. 

 

Bugün Süveyş Kanalı elinden çıkar, yarın Cebelitarık, Kıbrıs ve Malta…  Erir gidersin, esamen okunmaz dünyada. 

 

Fransa Vietnam’ı kaybetmiştir, Cezayir’in eli kulağında. Abdünnâsır gibi bir lider direnişçilere destek çıkar mı? Çıkar. Onu bir an önce indirmezse Suriye’deki nüfuzu da sallantıda. 

 

Bir tezgâh da Süveyş’te kurmuşlardı! Danışıklı dövüş

 

Başbakan Mollet yağmacılığa alışmıştır, korkusuz girer topa. 
İsrail ise Mısır’ın aldığı yeni silahların bir an önce yok edilmesini arzular, onun derdi başka. 

KOYNUNDA YILAN

Mısır Hava Kuvvetlerini eğiten donatan İngiltere’dir. İçlerini dışlarını bilir, direnme şansı tanımaz onlara. 

 

Hasılı şeytan üçgeni (İngiltere, Fransa ve İsrail) tezgâhı kurar. 

 

İsrail her zamanki saldırganlığı ile Sina’ya dalacak, başlayacaktır katliama. İngiltere ve Fransa güya “Olmaz” diyecek, nota vereceklerdir. Sonra barış gücü gibi gelip sahaya çökecek hem İsrail’e hem Mısır’a kanaldan 10 mil uzakta durmalarını emredeceklerdir. Mıntıka kalacaktır onlara. 

 

Abdünnâsır elbette İsmailiye, Port Said ve Süveyş’ten çıkmak istemeyecektir. Bu da sonunu getirecek, devrilecektir ayak oyunlarıyla. 
Sonra bölgenin selameti açısından (!) nöbeti uzatacak, un serecektirler urgana. 

 

Mümkün mü? Mümkün. Hep yaptıkları iştir; kan, katliam, kargaşa. 

 

Bir tezgâh da Süveyş’te kurmuşlardı! Danışıklı dövüş

29 EKİM 1956 

Ve o kara günde saatleri ayarlar, düğmeye basarlar. İsrail köy şehir yaka yıka Sina’ya dalar, ödevini yapar. 

 

Paris ve Londra sözde kızar, derhâl donanma yollar sahaya. Çıkarma gemileri Akdeniz sahillerine kapak atar, paraşütçü birlikleri indirme yapar. Mısır direnecek olur, havaalanlarını basar, uçakları vururlar. Ki yeni aldıkları MIG’leri kullanmamışlardır daha. İşgalciler bölgeyi kolayca ele geçirir, tam kadehlerini zafere kaldırmışlardır ki haber gelir. Mısırlılar kanaldaki elli gemiyi batırmış trafiği felç etmişlerdir. Londra buz keser âdeta. Hadi bakalım kullan kolaysa. Bu, hesapta olmayan bir çıkıştır, petrolünü kanal yoluyla taşıtan hükûmet baltayı vurur mu taşa? 

 

İşgal döneminde İngilizler halka nispeten ılımlı davranır ancak Fransızlar ve siyonistler ufak bahanelerle kan döker, keyifle Müslüman kırarlar. Biri Filistin’de diğeri Cezayir’de cinayete alışmıştır, öldürmeden duramazlar. 

KORKTUKLARI BAŞINA

ABD tedirgindir. Bu hareketin, Arapları Sovyetlere yaklaştırmasından korkar. Ortalık karışırsa petrol akışı durur, kriz dayanır kapıya. 

 

Sovyetler ise kesin tavır gösterir, Voroşilov “Derhâl çekileceksiniz” der, “Şakam yok, nükleer silah kullanacağım yoksa!” 

 

İşin tuhaf yanı bu defa Amerika da onları koruyup kollamaz. “Girerken bana mı sordunuz” der, bırakır belasıyla baş başa. 

 

İşin buralara geleceğini tahmin edememişlerdir, felaket tırsarlar. Neticede defolup giderler, arkalarında binlerce masum cesedi, onlarca yıkık belde bıraktıktan sonra. Kuruş tazminat ödemez, kulaklarının üstüne yatarlar.  

 

Bir tezgâh da Süveyş’te kurmuşlardı! Danışıklı dövüş

 

SSCB ise puan toplar; sadece Mısır’ı değil, Libya, Suriye ve Irak’ı da takar ardına. Dört kuş vurur bir taşla. 

 

Mısır, Asvan Barajı’nı Moskova ile birlikte yapar, iki ülke fazla samimi olur, müzik öğretmenleri bile Rusya’dan gelir, piyano bale dersleri başlar. 

 

Bu defa kendi halkından kopar. Tepkiler, tenkitler, başka başka sıkıntılar…

NE UMDULAR NE BULDULAR?

Askerî açıdan bakarsanız harekât başarılıdır, lakin netice galibe değil mağluba yarar. 

 

İngiltere ve Fransa kâğıttan kaplan çıkar. Sömürgeler artık onlardan korkmaz, peş peşe ayaklanırlar.  

 

Süveyş Kanalı’ndaki hisseleri de yalan olur, Abdünnâsır bir cüneyh (Mısır’ın para birimi) bile koklatmaz onlara.  

 

Fransa’da sosyalist Başbakan Mollet bütçeyi kediye yükler, bu macera mali yapılarını bozar. 

 

General de Gaulle, “artık ABD’ye güvenemem” der NATO’nun askerî kanadından kopar. Nükleer silahlara yönelir, gider Cezayir’i deneme tahtası yapar. 

 

O güzelim ülke çölleşir; peş peşe patlamalar, nükleer atıklar, adı konmadık hastalıklar…  Amaaan Müslüman ölmüş kimin umurunda? 

YALNIZIM DOSTLARIM

İngiltere’de Başbakan Anthony Eden ülkeyi zora sokmakla suçlanır, istifa etmek zorunda kalır.

 

Artık iki kutuplu bir dünya vardır. Bir uçta Amerika, öbüründe Rusya. 
Ankara akla ziyan işler yapar, İsrail’in kuruluşuna evet demekle kalmaz, krize hak adalet penceresinden bakamaz. Bu taklitçi teslimiyetçi kafa İngiliz’in, Fransız’ın gönlünü kazanamadığı gibi, Arapları kaybederiz hiç yoktan. 

 

Kıbrıs meselesi patladığında kuyruğundan ayrılmadığımız Batı bize dirsek gösterir ambargo koyar. Arapları yıllardır aşağılamışızdır, yüzümüz yoktur kapılarını çalmaya. 

 

Sen değil misin İsrail’e yeşil ışık yakan? Müslümanları kırdıran. Git derdine yan!

KADDAFİ DE OLMASA

Eskişehirliler 1.Taktik Hava Üssüne ev sahipliği yaptıkları için tayyare sesine alışkındırlar, F-100 ve F-104’leri gelişinden tanırlar. Bir gün bakarlar değişik bir uğultu, dev gibi Boing’ler süzülüyor meydana. Haber çabuk yayılır; “Müjde, Kaddafi silah ve mühimmat yollamış ordumuza!” 

 

İşte Kıbrıs’ta o silahlarla vuruşur, hakkını veririz fazlasıyla.  

 

Nâsır’la başlamıştık yine onunla bitirelim, Paşa bilahare Devrimin Felsefesi adlı (Felsefetü’s-Savra) adlı bir kitap yazar, akıl satar. 

 

Hâlbuki kendi başı dertten kurtulmaz, etrafındaki ajanları ayıklayamaz, çıktığı her savaşta İsrail’e yenilir, hem öyle kahredici mağlubiyetler alır ki; modern jetler pistte imha olur, henüz motorunu çalıştıramadan.

 

Nâsır subay asıllıdır, bunları bilmesi lazımdır. Bu kadar gaflet de fazla ama.   
Baskıcı bir laikçidir, kendisi gibi düşünmeyenleri zindanlara tıkar. İmam-ı Şafii hazretlerinin de yattığı Karâfetüssuğrâ Kabristanı’nı oturuma açarak tarihî mirası hırpalar, Kahire’ye en büyük kötülüğü yapar. 

 

Zincirleme sigara içen bir bağımlıdır, birini söndürmeden öbürünü yakar. Baş ağrısı bahane, 52 yaşında mevta (1970). 

 

Yerine kıta arkadaşı Enver Sedat gelir, evet onun da adı ittihatçılardan ithal. 
Enver Paşa’dan!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.