Caniye ceza yok! Bari Nobel de verin

A -
A +

Nobel Barış Ödüllerinin mantığını anlayan var mı? Hocalı, Cebrail ve Şuşa’da Azerbaycan Türklerine kıyan ve Kara Yanvarda (20 Ocak 1990) Azadlık Meydanı’ndaki milyonluk kalabalığa tanklarla dalan Gorbaçov’a bile verildikten sonra...

 

Tuhaftır en fazla Nobel alan devlet başkanları da siyonistler arasından çıkar, ki bunlar bir kere değil, iki kere değil defalarca sivillere silah doğrultur, toplu katliam yaparlar.

 

Bütün hukuk sistemlerinde bir insanın evine köyüne silahla girene, kan dökene, can yakana, yağma yapana şaki, harami, haydut diyorlar. Cezası ağır, doğru darağacına. 

 

Bunların serbest dolanması bile muhal, geçtik onu yarın Netanyahu’ya nobel verirlerse şaşmam. 

 

Başkan Biden’ı da unutmasınlar, o kadar yardım yataklık yaptı, bir tane de ona.

 

Neyse geçelim tarih turuna...

 

Caniye ceza yok! Bari Nobel de verin

HUKUKSUZ HUKUKÇU

Menachem Begin, Yahudi cemaatinin önde gelen ailelerinden birine mensuptur. Beyaz Rusya’da doğar (1913), henüz 16 yaşında “Betar”a katılır ki beter bir örgüttür, hiçbir insani endişesi olmayan radikal siyonisttir bunlar. Menachem, Varşova’da hukuk okurken teşkilatın lideri olur, karışık işlere girer çıkar.  

 

Polonya Almanlar tarafından işgal edilince ailesini bırakıp Litvanya’ya kaçar. Orada Rusların eline düşer, tutuklanır. Yıllarca Sibirya’da boğaz tokluğuna çalıştırılır.  

 

Müttefiklerin Almanlarla çatışabilecek muhariplere ihtiyacı vardır. Bu yüzden salınır, gider Polonya’da General Anders komutasındaki birliklere yazılır (1941).

 

Bir yıl sonra da Filistin’e göç eder, yeraltı teşkilatı Irgun’a katılır ve kanlı katliamlara başlar.

 

Caniye ceza yok! Bari Nobel de verin

 

Mesela Kudüs’teki King David Otelinin bombalama emri ondan çıkar. Britanyalı müşterilerden ve Müslüman personelden 91 kişi hayatını kaybeder. İngiliz manda idaresi Begin’i “1 numaralı terörist” ilan eder ve başına 2 bin sterlin ödül koyar.

 

Katil aynı katil. Sonra ne değişti de, destek oldular?

HAYDUTA ÜNİFORMA

İsrail devleti kurulduktan sonra Begin ve adamları İsrail ordusuna katılır. Cinayet, tecavüz ve yağmaya üniformayla devam eder, takibata uğrama korkusundan da kurtulurlar.

 

Begin örgütünün tesir sahasını zayi etmez, ilerleyen yıllarda siyasette kullanır. Herut (bilahare Likud) partisini kurar. 1948-77 arası genel başkanlığını yapar. 

 

Caniye ceza yok! Bari Nobel de verin

 

Bağımsız Filistin devletine karşıdır, adını bile andırmaz, yetmez BM Güvenlik Konseyi kararlarına rağmen Şeria Nehri’nin batısında da Yahudi yerleşimleri kurar. Doğu Kudüs’te işgal ettiği yerlerden de çıkmaz. Deir Yasir gibi nice katliamda bulunur, sivillere “bizzat” kurşun sıkar. 

 

“Begin, Deir Yasin’de bizzat yönettiği katliamı anlatırken oldukça keyifliydi. Lehi ve Izl komandoları 9 Nisan 1948’de erkek, kadın, çocuk, 254 kişiyi öldürmüşlerdi.” (Ralph Schoenman, Siyonizmin Gizli Tarihi)

 

Begin “eğer Deir Yasin zaferi kazanılmasaydı” der, “İsrail devleti de olmazdı!” Silahsız kadınları ve çocukları öldürüp kuyulara doldurmayı zafer sayan bir kafa. Düşünebiliyor musunuz bu adam devlet başkanı. İnsan biraz utanır ya! Gücü Alman’a, Rus’a yetmez, öcünü Filistinliden almaya kalkar.

 

Ve bakın şu garabete ki sırf Camp David’de Enver Sedat’la tokalaştı diye Nobel Barış Ödülü sunarlar.

 

Manalı bir ödüldür ama onu olgunlaştırmaz, Irak-Tamuz’u, ardından Beyrut’u bombalar, Suriye’ye ait Golan Tepelerini ilhak eder. Lübnan’a girer çıkar, Sabra ve Şatilla katliamlarına zemin hazırlar. 
Şöyle: İsrail Savunma Bakanı Ariel Şaron zikrolunan kampları kuşatır. İçeride sadece kadın çocuk ve yaşlılar vardır, direniş koyamazlar. Şaron Hıristiyan Falanjistlere göz kırpar, onlar da savunmasız kampa girer, ıslık çala çala 3.500 Müslümanı kırarlar.

SİZ ÖLDÜRMEYİ İYİ...

Davos’ta zılgıt yiyen Şimon Peres ise diplomat görünümlü bir katildir. Hayatı boyunca Filistinlileri aşağılar, hak hukuk tanımaz.

 

Caniye ceza yok! Bari Nobel de verin

 

Belaruslu bir iş adamının oğludur, Filistin’e göç ettiğinde 11 yaşındadır daha. Tel Aviv’de yetişir ve 24 yaşında terör örgütü Haganah’a katılır. Ben Gurion hükûmetinde silah temin işlerine bakar. Nekbe’nin (Büyük Felaket) mimarlarındandır. Nükleer silah programı da onun kafasından çıkar. Ne yazık ki Atom Enerjisi Ajansı denetimi savsaklar. Sureta gezer nükleer başlık bulamazlar güya... Peres o kadar rahattır ki, ırkçı Güney Afrika rejimine “nükleer silah satma” teklifinde bulunur o sıra.

 

Başbakanlığı döneminde “Gazap Üzümleri Operasyonu” ile Lübnan’a saldırır. Kana’daki BM yerleşkesini bombalatır, 106 sivil hayatını kaybeder, yüzlercesi yaralanır...

 

Bir yandan Gazze’yi abluka altında tutar, çocukları cezalandırır, diğer yandan yeni Yahudi yerleşim alanları yaptırır, demografiyi değiştirmeye çalışır.  

 

Knesset’te 48 yılı geçen Peres, savunma bakanlığı, iki dönem başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapar.

 

Oslo Antlaşması’na giden günlerde Dışişleri Bakanı olduğu için Nobel Barış Ödülü’ne layık görülür. Barıştan hoşlanan biri değildir aslında.

KEMİK KIRAN RABİN

İzak Rabin Ukrayna’dan gelen bir ailenin çocuğudur. Kudüs’te doğar (1922), Tarım Okulundan mezun olur, 18 yaşında Gizli Palmach ordusunda yer alır. 

 

1948 Arap-İsrail Savaşında Kudüs civarında alay komutanlığı yapar.
Batıdan gelen güçlü silahlarla Danny Operasyonunu yürütür, Remle ve Lidda şehirlerini ele geçirir, yerlileri evinden ocağından eder, yerinden yurdundan kovar.

 

1949 Rodos Ateşkes Müzakerelerine katılır, 1967’de Mısır, Ürdün ve Suriye’ye karşı, Altı Gün Savaşı’nı kazanır. Kudüs’ü de ele geçirir. Ancak o kadar çok kan döker ki sinirleri laçka olur asabı bozulur. Karısı Leah’ın ABD bankalarında dolar hesabı olduğu (İsrail’de suçtur) ortaya çıkınca siyasi ikbalini zora sokar. 

 

Emekliye ayrılınca Washington Büyükelçisi yapılır. ABD ile yakın temas kurar. Bilahare İşçi Partisinden parlamentoya girer. 1974’te Başbakan olur, Mısır ve Suriye ile ateşkes imzalar.

 

Araplar ilk defa petrolü silah olarak kullanmıştırlar.

 

Onların silah bırakması da yalan. Tanklara taş atan çocukların kollarını bacaklarını koparır, evlerini yıktırır, adı kemik kıran Rabin’e çıkar. Filistinlileri mahkemeye sevk etmeden önce bir yıl gözaltında tutar, sonra bir bahane bulur, sınır dışı yapar. Ama intifada durmaz, sel onu da boğar.

NE OSLO’YMUŞ AMA

Bakar çember daralıyor, Oslo Anlaşması’na imza atar. Bu imza onu Nobel Barış Ödülü sahibi yapar.

 

Oslo’dan sonra Filistin Milli Otoritesi Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da kısmen kontrol sağlar. FKÖ Başkanı Yaser Arafat, Rabin’e gönderdiği mektupta, şiddete karşı olduğunu ve İsrail’i tanıdığını yazsa da (9 Eylül 1993) siyonistlerin gözü doymaz. Arzuları Müslümansız Filistin’dir, sükûnet sürmeyecektir fazla. 

 

Bu arada İsrail protestolarla çalkalanır, militan siyonistler Rabin’e lanet yağdırırlar.

 

Gardını hep Filistinlilere karşı almıştır, hâlbuki katili yanı başında dolanmaktadır. Yigal Amir adlı ırkçı öğrenci tarafından miting meydanında vurulur, hastaneye kaldırılsa da kurtarılamaz. 

 

Demek ki neymiş? 

 

Öyle silah mühimmat dağıtmayacakmışsın taraftarlarına!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.