Mazi yolcusu kalmasın

A -
A +

Kadınlar koltuğu sehpayı danteli fincanı sever de kitap, koleksiyon ve antikadan hoşlanmazlar. Adamcağız gizli saklı bir şeyler toplar, önce masası sonra odası dolar, ufak ufak koridora taşar. 

 

Ve bir gün beklenen öfke patlar. Hanım elini beline koyar ve “ya ben” der, “ya onlar!” 

 

Adam ne özene bezene aldığı antikalara kıyar ne de yuvasını yıkar. Gider iyi kötü bir dükkân açar. Birkaç gün tozunu alır, yerini değiştirir, muhibban ile antika muhabbeti yapar. Ne zaman ki bir ikisini satar, kafada ampul yanar. Evet bu işten para kazanabilir pekâlâ! 

 

Düne kadar elindekileri azaltmayı düşünen asarıatikacı mal artırmaya bakar. Paniğe gerek yoktur, akmaz, kokmaz, bekledikçe değer koyar. 

 

Mazi yolcusu kalmasın

 

Yukarıdaki sözlerin sahibi gazeteci Tahir Kum zaten âlemin içindeydi, Marmara Evlerinde açtığı antika dükkânı ile aşkını ilan etti açıkça. 
Dilerseniz sözü ona bırakalım bundan sonra: 

 

Biliyor musunuz antika insanı dinlendirir, gamını kederini giderir. Dükkânı dolaşanlara bakıyorum “Aaa bu ninemde vardı”, “Aa şu dedemde” diyorlar. Guguklu saatler onları çocukluğuna götürüyor. Bir nevi terapi, yan tesiri de yok. Ben gazetecilik gibi sıkıntılı bir meslekten geliyorum, acelecilik ve kırıcılık var tabiatında. Artık huzurlu ve rahatım, vazolarımı devirip kıranlara bile gülümsüyor, boş ver diyorum, takma kafana. 

 

Tabelaya “Doktor Antika” yazmaya niyetliydim, antika beni tedavi etti zira.

 

Mazi yolcusu kalmasın

DOLAŞAN TİLKİ Mİ, YATAN ASLAN MI?

Feriköy, Kadıköy antika pazarları cıvıl cıvıl, sabahın seherinde kulüp başkanları geliyor, kafa dağıtıyorlar. Ben satışları da eski usul yapıyorum, kart mart yok, yazıyorum kara kaplıya, hiç batığım olmadı, sarı çizmeliyle hesaplaşmadık daha. Zamanım oldukça dolaşıyor, piyasanın nabzını tutuyorum, meğer birçok şeyi ucuz ucuz satmışım. Üçe verdiğimi beşe alamasam da takmıyorum, neticede bir insan mutlu oldu, değmez mi buna?   
Bu işte kira, sigorta, maaş gibi masrafların olmayacak ve kapılmayacaksın para hırsına. Sen dost kazanmaya bak, gelir gelecekse gelir, gider gidecekse gider. Amaaan! Dünya malı değil mi, kefenin cebi yok ya. 
Çocukluğumdan beri ahşap duvar saatlerine meraklıydım. Ne zaman iyi bir tamirci buldum içim rahatladı. Korkmadan almaya başladım...  Bursalı Mehmet Raşit Usta “Değişmesi lazım” demeyenlerden, uçurtma çıtası ve buat kapağından sarkaç, kola kutusundan pandül yapar, sabırla çalışır sabahlara kadar. 

 

Eskiler böyledir, rahmetli babamdan bilirim, koca koca makineleri kibrit çöpüyle çalıştırırdı icabında. 

 

Mazi yolcusu kalmasın

HER TELDEN Mİ ÇALMALI?

Bu işte fazla dağılmayacaksın; hat, tespih, köstekli saat, model araba, Kütahya porselen, güğüm, sini, halı ve kilim hususunda öğreneceğimiz çok şey var daha. 

 

Hele yağlı boya tablo tecrübe ister, çakması mebzul miktarda. 

 

Bugün marka bir mobilyacıdan aldığın eşyayı yarın satmaya kalk, yarı parasını vermezler sana. Temizliğe gelen kadına “Al götür” desen o bile bakmaz. Ama antika yatsa da kâr, biteviye katlar, üstüne koyar.

 

150 yıllık yemek tabağı almışsın, 50 yıl daha kullan, satarken para kazan ayrıca.

 

Mazi yolcusu kalmasın

 

Geliyorlar “Ay bu çok güzel, ay bu çok güzel…” Abla diyorum güzel olmayan bir şey göster, bedava vereceğim sana. 

 

Birçoğuna fren yaptırıyorum, “Tamam şunu al, bunu sonra.” Çok açılmasınlar, yarın elleri darlanır, “Onu antika alırken düşünecektin” derler adama.

KOŞTURMADAN OLMAZ MI?

Ben büyük takımlarda top oynamadım, yakışıklı da sayılmam ama TV programlarına mutlaka çağırırlar. Zico niye başarısız oldu? Oturur dünyada kaç Brezilyalı atrenör var, hangi ülkelere gittiler, kimleri çalıştırdılar, hayal kırıklığı yaşatanlar, muvaffak olanlar, tak tak koyarım ortaya. Bu iş de öyle, ucuz alabileceğin yerleri araştıracak ya da ev kaldıracaksın. 

 

Nasıl yani diyeceksiniz. 

 

Şöyle: Dede nine, ana baba ölür, vârisler toplanır, bir eskici çağırırlar, gelir bakar, evi kaldırır toptan. Bazen Goblen tablo, Bavyera fincan çıkar, eskici alıcıları bilir, götürür ayaklarına… Mal esnafa düştü mü fiyatlanır. Malum kira, maaş, sigorta...

 

O zaman sen kaldıracaksın. Bir sürü ıvır zıvır çıkar, yorar ama birkaç dolap, rahle, seccade, antika fotoğraf makinesi, radyo ve teyp işine yarar. 

 

Mazi yolcusu kalmasın

SEVEN ÖLSÜN MÜ?

Şişhane’de bir avizeciye girdim. “Halattan avize olur mu acaba?”
- Neden olmasın, gel bir çay içelim, sen kafandakini çiz, yaparız biiznilllah.
Neticede farklı bir şey oldu, gelen resmini çekiyor, giden videoya alıyor. Şu an piyasa halatlı avizeden geçilmiyor, bi’ patentini alsaymışım var ya... 
Vazo akıttı, onu lambadere çevirdim. Gemi çıkmalarını eve büroya yakıştırdım. Lavaboyu dikiş makinesi ayağına yapıştırdım.   
Görenler şaşırıyor, nereden geldi aklına? 

 

Eski insanlar ihtimam gösteriyor eşyaya. Bak bu sehpa masif tahta, kilit geçme, çivi yok, belki asırlık ama taş gibi daha. 

 

Pelesenk muhteşem bir malzeme adam ondan mobilya yapmış, hayran oluyorsunuz bakınca. Ustası vakit ayırmış, günlerini vermiş, biz telefonla oynuyoruz anca. 

 

Bazıları soruyor bu tabaklar kullanılmış mı? Evet diyorum 80 yıldır ve binlerce defa. 

 

Şu saat 240 yıllık, tıkır tıkır çalışıyor. Uzun ömürlü olsun diye kafa yorulmuş, şimdikiler arıza çıkarsın da parça satalım hesabında. 

 

Vezirköprü’de bir camiye girdim, her taşı besmele ile konmuş, kucaklıyor âdeta.
Eskilerin hâli başka. 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.