İftar çadırları ve sosyal dayanışma

A -
A +

Son birkaç seneden beri Ramazan aylarında, İstanbul'un pek çok bölgesinde Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin organizasyonu ile kurulan iftar çadırlarında, her gün onbinlerce insan iftar edebilmektedir. Belediyelerin destek ve denetiminde, hayırsever vatandaş ve kuruluşların verdikleri iftar yemekleri, kriz üstüne kriz geçiren ve yoksulluğun pençesinde kıvranan ülkemizde, fakir ve muhtaç kişilerden önemli bir bölümünün, hiç olmazsa ramazan ayında rahat rahat karnını doyurabilmesini sağlamaktadır... İftar çadırları ile birlikte aşevleri ve imaretlerden fakirlere her gün dağıtılan yemekler ve yine başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere otuziki ilçe ve onlarca belde belediyesinin yaptıkları gıda yardımı iki milyondan fazla insanın zaruri ihtiyacını önemli ölçüde karşılamaktadır. Nüfusu oniki milyonun hayli üzerinde olan ve yüzbinerce işsiz ve sosyal güvencesiz insanı da barındıran bu büyüklükteki bir metropolde, belediyelerin bu hizmetinin ne denli ehemmiyet arzettiği ortadadır. Sahur vaktinden itibaren ucuz ekmek satan büfelerin önünde başlayan uzunluğu gün be gün artan kuyruklar, gazete sayfalarına, televizyon ekranlarına akseden ve etmeyen, ama herbiri yürek dağlayıcı dramlar, sefalet manzaraları ve yokluğun, çaresizliğin hayatından bezdirdiği zavallı insanları bir nebze rahatlatan ve avutan belediyelerin bu hizmeti, eski adıyla şehremaneti, yani şehrin emanet edildiği merci olan yerel yönetimlerin asli görevlerinin belki de en önemli bölümüdür. Öteden beri bu hizmetlerin yürütme biçimini tenkit eden ama iyi niyet ve yapıcı uslüptan uzak olan birkısım medyanın yaygaralarına rağmen bu hizmetlerin devam ediyor olması önemli bir tesellidir. Zaman zaman yardımların dağıtılmasında düzensizlikler ve kaş yapayım derken göz çıkarma gibi yanlışlıklar meydana geliyorsa da, bu hizmetlerin olumlu tarafının aksayan yönünden kat be kat üstün olduğunu teslim etmemiz gerekir. Gelir dağılımında gün be gün yeni uçurumların açıldığı, iflaslarla birlikte işsizliğin de çığ gibi büyüdüğü, hırsızlık ve kapkaç olaylarının dehşet verici boyutlara ulaştığı, sosyal dengelerin altüst olduğu bir ortamda, insanlara uzanan yardım elinin kıymetini bilmek gerekir. Yardım konusunda, akrep varmışçasına elini cebine atmayanlar, televole yaşantılarına gösterdikleri toleransı bile hayır hasenat faaliyetlerine göstermeyenlere birşey beğendirmek zordur. Ama bu hiç önemli değil. Önemli olan sosyal dayanışmaya yönelik iyiniyet ve gayretlerin devam etmesidir. Bakınız dün dondurucu soğukta Türkiye'nin pek çok yerinde işçiler sokakta idi. Boş tencerelerini, bir türlü dolduramadıkları filelelerini ve karşılayamadıkları zaruri ihtiyaçlarını ilgililere, yetkililere hatırlatmak için zaman zaman coplanma pahasına da olsa yürüdüler, yağmur altında mitingler yaptılar. Herhalde bu insanlar kış günü piknik keyfi yapmıyordu! Maddi sıkıntıların giderek sosyal sıkıntılara dönüştüğü, hatta Türkiye'nin dış politikasını ve menfaatlerini etkileyecek derecelere vardığı günümüzde, fakir fukaraya yapılan her yardım kıymetlidir ve her zamankinden daha önemli ve önceliklidir. İşte bu yüzden insanlarımıza yerel hizmetlerle birlikte maddi yardımda da bulunan başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere bu çeşit hayırlı faaliyetleri gerçekleştiren bütün belediyelere teşekkür etmemiz gerekir. Yerel hizmet deyince bir hususu belirtmeden geçemeyeceğiz. Yıllarce çöp kokusundan, yollardaki çukurlardan, susuzluktan bunalan İstanbul halkını bu sıkıntılardan kurtaran Büyükşehir Belediyesinin bu hizmetlerini ayrıca takdir etmek gerekir ki, o da bu köşeye sığmaz. Sadece şu kadarını söylemekle yetinelim; yüzyıllardan beri gelen su problemini çözen İSKİ'nin çalışma performansını merkezî idare gösterebilseydi Türkiye bugün daha farklı bir yerde olurdu. Elbette daha yapılması gereken çok şey var. Bilhassa ulaşım hizmeti açısından... Ama şu ana kadar yapılanları da inkâr etmemek gerekir. SHP döneminde patlayan İSKİ skandalından bir düzineden fazla baraj yapan bugünkü İSKİ'yi insafla mukayese etmek gerekir... Diğer hizmetler de öyle. İşçilere ücretini veremeyen belediyeden iki milyon muhtaç kişiye yardım dağıtan bir belediyeye kaydedilen gelişmeyi bazıları karalamaya çalışsa da önemli değil. Bu millet kadirşinastır... Bütün bu iyi faaliyetlerinden ötürü Sayın Gürtuna'nın şahsında emeği geçen herkese teşekkürler! Karakoyunlu'nun oyunu!.. Türkiye garip bir ülke... Lüksleri ve krizleri bitmez. Sadece 2001 yılında kaç tane kriz yaşadığımızı doğrusu hesaplayamadık. Şimdi de "Salkım Hanımın Taneleri"... Eserin müellifi olan Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu, MHP Milletvekili Ahmet Çakar'ın çirkin bir sahne ile ilgili olarak "Bir Türk Paşasını nasıl böyle aşağılarsın..." suçlaması karşısında derhal kıvırdı; Ve "Cehaletini ortaya koymuş, o Türk Paşası değil. Osmanlı Paşası..." deyiverdi. Doğrusunu söylemek gerekirse Yılmaz Karakoyunlu'nun kıvrak kalemi kadar akıcı bir uslubu da var ama bu kadar kıvrak(!) olması şaşırtmadı değil... Öyle ya, Osmanlı Paşası ise kötüdür... Peki Cumhuriyeti kuran Paşalar Osmanlı Paşası değil mi idi? Karakoyunlu'nun kötü adam rolündeki Sabit Paşa hakkında sahip olduğu fikr-i sabit, başkasını cehaletle suçlarken, yani başkasına talkını verip kendisi salkımı yerken aynı zamanda kendi sathiliğini ve ilkesizliğini de ortaya koyuyor. Şimdi beni de cehaletle suçlayabilir ve o Hamidiye Paşasıdır filan diye kıvırabilir. Ama nafile. Burada önemli olan ilkedir. Bir kişinin yaptığı hata (eğer yaptıysa) kendisini bağlar, bir kuruma veya koca bir imparatorluğa maledilmez, edilemez. Halk arasında bir deyiş vardır; "Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu"... Ben Karakoyunlu'nun oyunu diye yazdım, cehaletimi bağışlasın ne olur!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.