Eğitimin çıkmazları

A -
A +

Eğitim beşikten mezara kadar süren uzun bir süreçtir.

 

Öyle zannedilir ki eğitim basamakları bitince eğitim de biter! Oysa “beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” diye buyuran hadis-i şerifin söylemek istediği bu değildir.

 

Ne yazık ki ülkemizde eğitimden kasıt “diploma” esaslı bir eğitim olarak anlaşılıp topluma öyle dayatıldığından eğitim ve öğretim hiçbir zaman amacına ulaşamadı. Diplomalı sayısı çoğaldıkça toplumun sosyolojisi menfi anlamda dejenere oldu. Esasında çoğu zaman bu da kimselerin umurunda olmadı.

 

Eğitim söz konusu olunca sık sık müfredat değişiklikleri yapıldı. Fasit bir dairenin etrafında dönüp duran ve sürekli aynı sonucu veren müfredat değişiklikleri ne yazık ki eğitimdeki başarı grafiğinin yönünü müspet yönde etkileyemedi. Çünkü;

 

-Her müfredat değişikliği aşağı yukarı birbirinin aynıydı. Birkaç maddede yapılan küçük değişiklikler yeterli olamadı. Millî düşünce kaynakları bu müfredatta yeterince kendine yer bulamadı.

 

-Öğrenci lehine ve tribünlere yönelik alınan kararlar beklenen sonucu vermedi, veremezdi zaten.

 

-Zorunlu eğitim adı altında asla okula gitmek istemeyenle, okumak isteyenler aynı sınıflara dolduruldu. Bu curcunada birçok parlak zekâ sıradanlaştı veya keşfedilemedi ve bu zorunlu eğitim sorunlu eğitime dönüştü.

 

-Okul türleri öyle artırıldı ki sınavlarla kimi okullara öğrenci bulunamadı. Bu sınav yöntemleriyle en başarılı ve en başarısız öğrenciler belirlendi, tasnif edildi ve beş on testle zekâlarının diplomaları önceden öğrencilerin ellerine verildi.  

 

-Başarısızlığı önceden tescillenmiş öğrenciler daha eğitimin en başında demoralize olup yarışı bıraktı. Düz liseler ve Anadolu liseleri işlevini yitirdi. Meslek liseleri ise hiçbir kuruma yerleşememiş boşta kalmış öğrencilerin zorunlu olarak gittiği bir kuruma dönüştü.

 

-Proje adı altında kurulan okullarda hiçbir proje yapılmadığı gibi göstermelik çalışmalarla “zevahiri kurtarma” yarışı başladı!

 

-Memleketin her yerinde kurulan Eğitim Fakülteleri her yıl on binlerce öğrenciyi mezun ederek “Atanamayan Öğretmenler” kervanına kattı.  İhtiyaç temelli öğrenci alımı görmezden gelindi. Devlet sürekli yeni öğretmen atamakla meşgul olduğundan görevdeki öğretmenin özlük haklarıyla yeterince ilgilenemedi.

 

-Bir zamanlar ülkenin en başarılı öğrencilerinin tercih edip okuduğu Eğitim Fakülteleri gelinen noktada oldukça düşük puanlarla girilen okullara dönüştü.

 

-Öğretmenlik mesleği maddi ve manevi itibar kaybına uğradı. Ekonomik göstergeler bu meslek erbabını fakülte mezunu olduğu hâlde devlet memurları içinde en düşük maaşlı memurlar noktasına getirdi.

 

-Her yıl milyonlarca liraya basılan ders kitapları öğrencilere bedava dağıtıldı. Bu ders kitapları muhteva olarak yetersiz olduğundan okullarda yeni baştan ders kitapları arayışına girildi. Bedava dağıtılan ders kitapları da geri dönüşüme gönderildi. Hiç kimse de yapmayın etmeyin, devletin parasına yazıktır, günahtır demedi, diyemedi.

 

-Okullarda her türlü taşkınlığı yapan, okul müdürüne dahi hakaret edip küfredebilen, okuldan atmak için neredeyse “adam öldürme” şartı getirilen ve her anlamda egosu tavan yapmış “yeni model öğrenci tipine” hiçbir ciddi yaptırım öngörmeyen ve havanda su döven yönetmeliklerin varlığı idarelerin elini kolunu bağladı.

 

-Canı sıkılan veliler CİMER’i öğretmene karşı sopa olarak kullanır oldular.  

 

-Hasılı binlerce sorunu olan eğitim meselesi yüz yıllık bir meseledir. Müfredat değiştirme ile sonuç değişmiyor! Yukarıda saydığımız bu en bariz sorunlara topluca neşter vurulmadıkça o fasit dairenin etrafında yine bir tur atmış olacağız.

 

Bizden söylemesi...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
KAMİL ÇOLAK27 Nisan 2024 19:03

güzel yazı. bir tespit daha: eğitim kalitesi o kadar düştü ki bir nesil kayıp şu anda.