Fatin Rüştü Zorlu neden idam edildi?

A -
A +
“Sevgili Anneciğim, Emel’ciğim, Sevin’ciğim ve Ağabeyciğim,
Şimdi Cenabı Hakk’ın huzuruna çıkıyorum. Sakinim, huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin. Sizlerin de sakin ve huzur içinde yaşamanız beni daima müsterih edecektir.
Bir ve beraber olun. Allah’ın takdiri böyleymiş. Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim. Anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allah’ın inayetiyle onlarını huzurunu temin edin. Hepinizi Allah’a emanet eder, tekrar üzülmemenizi ve hayata berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica ederim. Allah memleketi korusun.”
 
Yukarıdaki satırlar, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Yassıada’da Yüksek Adalet Divanı adıyla kurulan “hukuk tiyatrosu” mensupları tarafından ölüme mahkûm edilen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun idam sehpasına gitmeden önceki son dakikalarında kaleme aldığı mektuptan.
Aynı darbeciler tarafından; aralarında günlükler, yerli ve yabancı gazete haberleri, muhalif tanıkların yalan ifadeleri de olmak üzere düzmece birçok sözde delile dayanılarak ölüm cezasına çarptırılan Başbakan Adnan Menderes ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’la birlikte “Cenabı Hakk’ın huzuruna çıkan” Zorlu, Kıbrıs Türk halkının egemenlik haklarına kavuşmasında dönüm noktası teşkil eden Londra ve Zürih anlaşmalarının da kahramanlarındandı.
 
Dışişleri Bakanlığının en parlak diplomatları arasındayken siyasete atılan ve Adnan Menderes hükûmetlerinde devlet bakanlığı, başbakan yardımcılığı ve dışişleri bakanlığı gibi görevler üstlenen Fatin Rüştü Zorlu’nun takip ettiği dış politikaya dair en ufak bir suç isnadında bulunamayan darbeciler, ne şekilde olursa olsun darağacına göndermeye karar verdikleri bu kişinin “anayasayı ihlal suçu” işlediğine hükmettiler.
 
TBMM Kütüphanesinde bulunan “Anayasayı İhlal Davası ve Yüksek Adalet Divanı Kararları” başlıklı belgede Zorlu’nun, “seçim ve emekli sandığı kanununun değiştirilmesi” ve “Kırşehir kanununa milletvekili sıfatıyla oy vermesi” suç olarak sayılıyor. Ayrıca Zorlu’nun aşağıdaki “suçları” da işlediği iddia ediliyor (Sadeleştirmeler bana ait) :
 
> “Yurt dışındaki Türk öğrencilerin gösteriler yapması üzerine Dışişleri Bakanlığından Londra Büyükelçiliğine gönderilen şifre telgrafta, öğrenci gösterilerinden BBC’nin Türkçe yayınlarında, halkın ve ordunun da katılımıyla gelişen olaylarmış izlenimini verecek bir dille söz edildiği tespit olunmuştur. Bu yayını yapan Türkler Büyükelçilikçe teker teker tanınmaktadır. Bunların yetkili olanlarını çağırarak, gerçeklere uymayan, özel amaçlara yönelik bu yayınlar hakkında ciddi şekilde uyarı yapmanızı rica ederim” denildiği;
 
> “Yine Dışişleri Bakanlığından çeşitli büyükelçiliklere 5.5.1960’da yollanan şifrede, ‘bugün Reisicumhurumuz ile Başvekilimiz Kızılay’a gelirken Halk Partisi Gençlik Koluna mensup 15-20 yaşlarındaki 100 kişi kadar bir kalabalığın gösteri yapmaya kalkışmaları üzerine Reisicumhurumuz ve Başvekilimiz otomobilden inip göstericiler arasına girmişlerdir. Göstericiler derhâl korkarak kaçmışlar ve orada bulunan halk da iki devlet adamımızı şiddetle alkışlamaya ve göstericileri dövmeye ve onları yakalayarak polise teslime başlamışlardır. Halk Partisine mensup bazı kimselerin verdiği yanlış bilgilerle, bazı ajanslar Başvekilimizin saldırıya uğradığını bildirmeye kalkışmışlarsa da bu gerçekten uzaktır. Durumun yabancı ajanslara anında duyurulması gerekmektedir” denildiği;
 
> “Ajansların kötü niyetli yayınları karşısında tedbirli olmanızı ve gereken tedbirleri derhâl ve hatta önceden almanızı rica ederim” denildiği ve bu yolla “elçiliklerimize ve konsolosluklarımıza yurt içindeki gerçek havayı ve manzarayı gerçek dışı olarak bildirdikleri bu şifre yazıların içeriğinden açık olarak anlaşılmıştır.”
 
Savcının iddianamesinde “delil” olarak sunduğu birçok hatıra defterinde yer alan Fatin Rüştü Zorlu’yu suçlayan ifadeler arasında öyle ipe sapa gelmez olanlar var ki, bir darbe mahkemesinin savcısının bile kendisini bu kadar zavallı duruma düşürmesine insan hayret ediyor. İşte onlardan biri şöyle:
 
“Sanık Nedim Öktem’in eşine ait olup sonradan tevdi edilen hatıra defterinin 14/12/1955 tarihli yaprağında, ‘Devlet döviz komisyonu başlı başına bir alemdir. Başta Maliye Vekili olmak üzere, Başvekil Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu, Ticaret Vekili Yırcalı ve hempaları öyle bir atılış atıldılar ki, bütün Türkiye günlerce bu dedikodularla çalkalandı durdu. Birisi kardeşi ve bacanağını Karun yaptı. Diğeri bir bakkalın oğlu idi, milyoner oldu. Zorlu vaktiyle Tevfik Rüştü’nün kızını almıştı. Paris’te saray gibi evinde hanımı ile kızı oturuyor. (…) Karısı başvekilin kızı ile teyze çocukları olduğundan bu mertebeye çıkmıştı.”
Savcı, bu ve benzeri hatıra defterleri yazılarına bakarak, “Zorlu’nun bulunduğu konumun nüfuzundan yararlanarak meşru olmayan kazançlar peşinde koştuğunun şüyu ve tevatür hâlinde olduğu anlaşılmaktadır” sonucuna ulaşabilmiştir. Yassıada’nın sözde savcısı, Zorlu hakkındaki iddialarını şöyle bitirmektedir:
 
“Olaylardan ve neticelerinden haberdar olduğuna göre zaman zaman yurt dışında bulunmasının neticeye dair bir tesiri olmaması gerekir. Kaldı ki, sanık Fatin Rüştü Zorlu duruşmanın başından sonuna kadar Celal Bayar ve Adnan Menderes’le birlikte olduğu izlenimini vermiştir. Her ikisiyle de asli iştirak hâlindedir.”
 
Dün 27 Mayıs darbesinin yıl dönümüydü. Milletimiz, yalan ve zorlama ithamlarla idam sehpasına gönderilen Menderes’i, Zorlu’yu ve Polatkan’ı asla unutmamak üzere hafızalarına işledi. Yassıada’nın hukuk katili savcılarının ve hâkimlerinin ise adlarını dahi hatırlayan yok.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.