Uluslararası eğitimde yeniden yapılanma şart

Sesli Dinle
A -
A +
Türkiye uluslararası öğrenci hareketliliğinde önde gelen 10 ülke arasında yer alıyor. Bilhassa son 10 yılda atılan bilinçli adımlarla Türkiye’de yüksek öğrenim gören öğrencilerin sayısı 40 binden 300 bin seviyelerine erişti.
 
1990’larda esasen Orta Asya ve Balkanlara yönelik Büyük Öğrenci Projesi ile başlayan Türk üniversitelerini uluslararası öğrenciler için cazip hâle getirme girişimlerinin küresel çapta çok olumlu sonuçlar vermeye başladığı günümüzde ortaya çıkan bazı sıkıntılar, bu alanda yakın gelecekte ciddi geriye gidişler yaşanabileceğinin işaretlerini veriyor.
 
Türkiye’nin yabancı öğrencileri, kendi üniversitelerinde okutmak istemesinin iki önemli sebebi var. Birincisi ve en önemlisi, Türkiye Yüzyılı’nda dünyanın sayılı güçlerinden biri hâline gelmeyi hedeflerken, “yumuşak güç” unsurlarından biri olan “kendi üniversitelerinden diploma almış, Türkiye’yi yakından bilen, seven, Türkçe konuşabilen yabancı ülke vatandaşı genç aydınları yetiştirmek. “Dört yıl öğrenci, ömür boyu dost” sloganı belki de bu stratejiyi en güzel özetleyen cümle. Tıpkı ABD, İngiltere ve AB ülkelerinin üniversitelerinde okuyan gençlerimizin, Türkiye’nin o ülkelerle ilişkilerine verdikleri katkılar gibi, Türkiye mezunlarının da Türkiye’nin dünyanın dört bir yanıyla ilişkilerinin gelişmesine büyük katkılar sağladıklarını yakından müşahede ediyoruz.
 
İkincisi ise ekonomi faktörü. Dünyada uluslararası öğrenci hareketliliği yılda 100 milyar doların üzerinde bir pazar hacmine sahip. Türkiye’nin bu pazardaki payı sadece yüzde 2 seviyesinde. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2030’a kadar Türkiye’de okuyan uluslararası öğrencilerin sayısının 500 binin üzerine çıkarılması ve Türkiye’nin dünya uluslararası eğitim hacmindeki payının en az yüzde 10 olmasını hedefliyor.
 
Günümüzde üç temel problemin etkisiyle uluslararası öğrencilerin Türkiye’ye ilgisinde azalma eğilimi baş gösterdi.
 
İlk problem artan yabancı düşmanlığı. Tarihimizin hiçbir döneminde tecrübe etmediğimiz, felsefi ve kültürel bir mesnedi olmayan lümpen burjuva ürünü bir zehir, sosyal medya vasıtaları ve vatandaşa sunacakları başkaca bir teklifleri olmayan siyasiler tarafından körükleniyor. Ülkemizdeki Suriyeli ve Afganistanlı göçmenleri bahane ederek üretilen yabancı düşmanlığının geçtiğimiz seçim sürecinde ulaştığı boyutlar, uluslararası öğrencileri ve ailelerini tedirgin etmiş durumda. Uluslararası öğrenci sayısında Türkiye’nin önde gelen bazı üniversitelerinin mezuniyet töreninin bir kesitini sosyal medyada yayınlayarak, sanki sadece “yabancı öğrencilere eğitim veriliyormuş” izlenimi meydana getirmeye çalışanlar, söz konusu yabancı düşmanlığı hastalığını topluma yayıyorlar. Sonuç vahim. Başta Türkiye’nin uluslararası eğitim alanındaki rakipleri olmak üzere, Türkiye’ye öğrenci gelmesini istemeyen tüm Türk düşmanları bu tür haberlerin üstüne atlıyor.
 
Ülkemize en fazla öğrenci gönderen bazı ülkelerin medya organlarında, “yabancı öğrencilerin artık istenmediği ve kendilerine üniversitelerde ayrımcılık yapıldığı” şeklinde yalan haberlere daha çok yer veriyorlar. Birbirini besleyen bu salgının önüne süratle geçilmesi lazım. Uluslararası öğrencilerin, Türkiye’de huzur ve güven içinde ve çok kaliteli bir eğitim aldıklarının, geldikleri ülkelerin medya organlarında ısrarla duyurulması gerekli.
 
İkinci problem artan hayat pahalılığı. Türk yükseköğrenim öğrencileri gibi uluslararası öğrenciler de başta büyük şehirler olmak üzere yaşadıkları yerlerde barınma ve gündelik hayat giderlerinin hızlı artışından etkileniyorlar. Özellikle son iki yıldır, evvelce Türkiye’yi çocuklarının eğitimi için hedefleyen birçok ailenin Malezya, Endonezya, Çin hatta Yeni Zelanda gibi ülkelere yönelmeye başladıklarını eğitim fuarlarında gözlemliyoruz. Bu sıkıntı, Türkiye Bursları ile ülkemize gelen çok başarılı, seçilmiş öğrenciler için olduğu gibi, eğitim masraflarını tamamen kendileri karşılayanlar için de geçerli.
 
Üçüncü problem, bazı ülkelerin “siyasi kararlarla” Türk üniversitelerinin diplomalarını tanımayı bazı şartlara bağlamaya başlamaları. Avrupa Üniversite ağının parçası olan Türk üniversitelerinin diplomaları tüm Avrupa ülkelerinde ve ABD’de tanınırken, bazı Orta Doğu ve Afrika ülkeleri dünya sıralamasında ilk 1.000’de yer almayan üniversitelerimizin diplomalarına tanınırlık vermiyor. Karşılıklı tanınırlık mekanizmalarına rağmen atılan bu keyfî adımlar, üniversitelerimizin kahir ekseriyetinin kapılarını bu ülkelerden gelecek öğrencilere kapatıyor.
 
Bunlara ilave birçok başka problem daha 2030’da 500 bin uluslararası öğrenci hedefine ulaşmamızı çok zorlaştırıyor. Bunların bir nebze olsun üstesinden gelebilmek ve Türkiye Yüzyılı için çok önemli bir beşerî girdi sunacak olan uluslararası öğrenci merkezi olma vasfımızı güçlendirebilmek maksadıyla acilen yapılması gereken şey Türkiye Uluslararası Eğitim Ajansının Cumhurbaşkanlığına bağlı olarak kurulmasıdır. Bu alanın önde gelen ülkelerinin yaptığı gibi, bizim de -üniversitelerimizin yurt dışında tanıtımından, öğrencilerin kabul süreçlerine, öğrenci vizelerinin verilmesinden, ikamet tezkerelerinin oluşturulmasına ve mezunlarla ilişkilerin sürdürülmesine kadar tüm iş ve işlemleri tek bir kurum üzerinden yapmamız gerekiyor. En az 10 farklı kurumun müdahil olduğu mevcut yapıyla rakiplerimiz arasından sıyrılmamız şöyle dursun, dört başı mamur bir uluslararası öğrenci stratejisinin oluşturulup, koordine edilmesi bile neredeyse imkânsızdır.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.