Savaş ekonomileri kurtarır mı?..

A -
A +

Duymaktan hiç hoşlanmadığım ama dünyanın neresine gidersek gidelim sadece vatandaşın en çok sevdiği yaklaşımlardan biridir bu. 

 

- Mutlaka savaş çıkacak!

 

- Neden?

 

- Bu kadar borcu kimse ödeyemez!..

 

İşin tevatür tarafını bir kenara bırakırsak İkinci Dünya Savaşından önce borçluluk oranları tavan yapmış birçok ülkede. Özellikle 1929 Dünya Bunalımının hemen arkasından bir savaş çıkması kimse için garip değil. Tabii, geriye dönüp bakınca her şey mantıklı gelir. Uç uca bağlayarak "bak işte sebebi buymuş" demek kolay. 

 

Bir yandan sokaktaki vatandaşın ferasetini de kabul etmek gerekiyor. Şu an itibarı ile İkinci Dünya Savaşındaki borçluluk seviyelerine ulaşmış durumdayız. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde borçluluk oranları sürdürülemez seviyelerde. IMF'nin 2010 yılında yazmış olduğu rapor bize gösteriyor ki, G7 ülkeleri bu şekilde devam ederlerse kamu borcu/millî gelir oranı %441 olacak. Bu bilgiyi hem İngilizce hem de Türkçe olarak sunduğumuz "İktisattan Çıkış" ve "İktisattan Giriş" kitaplarında etraflıca inceledik. İncelediğimiz bir başka gerçek daha var. 

 

Her yıl neredeyse Çin'in millî geliri kadar yani 14 ila 19 trilyon dolar arasında bir meblağ, savunma harcamalarından kişisel silahlanmaya, hukuki anlaşmazlıklardan güvenlik yatırımlarına gidiyor. Daha ince detaylandırmak gerekirse: Askerî harcamalara 6 trilyon dolar ve İç Güvenliğe 5 trilyon dolar harcanırken, insanların birbirlerine çatışmalarda ya da suç işlerken verdikleri zararlar 3 trilyon dolar civarında hesaplanıyor. Anlaşmazlıklardan doğan zararlar da 1 trilyon dolar civarında. Toplama bakarsa küresel gelirin %12'sinden fazlasına geliyor. 

 

Gelgelelim, dünyada en çok ölüm vakası hava kirliliğinden kaynaklanıyor. Silahlı çatışmalarda ölen insan sayısı şahit olduğumuz tüm vahşete rağmen listede 7. sırada yer alıyor. Daha önce tüberküloz, tütün kullanımı, sıtma, AIDS gibi hastalıklar var. Alkol kullanımı ve trafik kazaları da silahlı çatışmalardan daha önde yer alıyor. Demek ki bu kadar silahlanma ya da silah sanayinin çabaları hastalıklar, trafik, alkol ve tütün kadar bile etkili olmayan çatışmalar için. 

 

Yazının başlığına atıfta bulunarak cevap vereyim: Savaş ekonomileri kurtarmaz. Aksine ortaya çıkan enkazın kaldırılması 50 yıl sürebilir. Örnek vermek gerekirse, 1929 Dünya Bunalımından sonra başlayan İkinci Dünya Savaşı'nın olumsuz etkillerini 1970'lerin sonuna doğru bertaraf etmek mümkün oldu. Bundan sonraki büyük savaşın nükleer içeriği, 50 yıllık toparlanma sürecinin bile iyimser olduğunu gösteriyor. 

 

Tabii nükleer silahlanmaya bu kadar para harcayınca, insanların en çok korktuğu çekindiği risk unsuru "kitle imha silahları" oluyor. Dünya Ekonomik Forumu'nun 2017-2018 yılında düzenlediği ankete katılanlar böyle demiş. Yani Trump'ın göreve geldiği yıl. Kuzey Kore Devlet Başkanına "benim masamdaki düğmelere basınca çalışıyor" diyerek nükleer gözdağı vermesinden önce diyebilirim. Yani nükleer silahların tehdidi başlamadan aklı başında insanların tedirginliği başlamış. Söz konusu tedirginlik 2020 pandemisi ile azalırken, akabinde başlayan Rusya-Ukrayna çatışmaları ve Gazze saldırılarına bağlı olarak Tayvan'a kadar uzanan gerginlik dünyayı adım adım sıcak çatışmanın kucağına taşıyor. 

 

Diğer taraftan resesyon kâbusu içinde olan dünyada "biz bu silahları boşuna mı ürettik" diyen bir grup sürekli olarak NATO-ABD ikilisini Rusya'yla karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Diğer yandan Trump'ın önünü de tıkıyorlar. Herkes Trump'ın ulu orta her yerde "savaş gemilerimiz ve uçak gemilerimiz dünyanın her yerinde dolaşıyor, trilyonlarca dolar para boşa gidiyor, bu parayı sağlık harcamalarına kullanabilirdik" diye konuştuğunu biliyoruz. ABD seçimlerine geri sayım başlamadan Romanya ve Yunanistan'a en büyük Amerikan Üslerinin konuşlanması için hummalı bir faaliyet var. Demek ki kimse barış istemiyor. 

 

Hafta içi sözüne güvenilir bir güvenlik ve diplomasi uzmanından son zamanlarda meydana gelen gelişmeler üzerine detaylı bilgi aldım. Maalesef, Rusya'daki terör saldırısı Türkiye'nin Rusya ve Ukrayna'yı ateşkes için İstanbul'a davet edeceğini açıklamasından hemen önceye rast gelmiş. Ateşkes çağrısına her iki taraf da olumlu cevap vermiş gözüküyorken savaşın bitmesini istemeyenlerin bir hamlesi ile barışın tesisi ertelenmiş oldu. 

 

Diğer taraftan, Putin son bir aydır Rusya'ya yönelik suikastlar, tesis saldırıları ve toplumsal olaylar konusunda dikkat çekiyordu. Ancak selefi terörizmin hedefi olmayı beklemediği besbelli. Saldırıyı DEAŞ'ın üstlendiğini ilk açıklayan Fransız Basın Ajansı oldu. Ukraynalılar "biz yapmadık" diyorlar ancak Putin'in nasıl bir tepki vereceği bilinmez. Türkiye'nin "gerçek faillerin üzerine gidilmesi için" Rusya'ya telkinde bulunduğu biliniyor. Putin "kim yaptı biliyoruz, şimdi sipariş edeni bulacağız" diye bir açıklama yaptı. 

 

Aslında buraya kadar bilinen detayları aktardım. Ancak, Papa'nın bu olaydan birkaç hafta önce İsviçre Radyosuna "Ukraynalılar Beyaz Bayrak çekme cesareti göstermeliler" diye bir açıklama yaptığını pek bilen yok. Ne Ukraynalılar ne de Ruslar bunun ne anlama geldiğini pek anlamadılar. Ancak Fransızların Zelenski'nin kaybetmekte olduğunu görerek "Ukrayna'ya asker göndereceğiz" açıklaması yapması Papa'nın konuşmasının ardından geldi. Bunu görmek lazım. ABD ve Fransa bu savaşın bitmesini henüz istemiyor. Bunu net şekilde anlıyoruz.

 

Macron'un asker gönderme hamlesi, Sarkozy'nin Libya'ya asker göndermesinin bir benzeri olduğu görülüyor. Kaddafi'nin Fransa'daki seçim kampanyası için Sarkozy'e destek verdiğinin ortaya çıkması üzerine, kamuoyunu yanıltmak üzere girişilen harekâta mecburen NATO da dâhil olmuştu. Şimdi yine Fransa ve peşinden NATO'nun bir asker yığınağı söz konusu olabilir...

 

Tüm bu gelişmeler saldırının DEAŞ tarafından üstlenilmesinin soru işaretleriyle dolu olduğunu bizlere gösteriyor. Ancak Ukrayna-Rusya Barışını geciktirmekte olduğu aşikâr.

 

Bu detaylara bakınca, büyük savaşın adım adım yaklaştığını, Türkiye gibi ülkelerin barış girişimlerinin ne kadar önemli olduğunu anlamak daha kolay oluyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.