Kur'ân-ı kerîmin i'câzı (eşsizliği)

A -
A +

Bundan önceki makalemizde bir nebze Kur'ân-ı Kerîmden bahsetmiştik. Fakat hâlâ Ramazan ayı içerisinde bulunmamız ve Kur'ân-ı Kerîm'in de bu ayda indirilmeye başlamış olması sebebiyle ve ayrıca biz bugünlerde konunun biraz daha ele alınmasında lüzûm gördüğümüz için, bir-iki makalede daha, bu konuyu çeşitli yönlerden ele almak istiyoruz. Arapların, "Câhiliye Devri"nde parlak bir edebiyâtları vardı. Güzel söz söylemeye çok ehemmiyet verirlerdi. Nesir ve şiir zirvede idi. Aralarından çeşitli şâirler yetişti. Birbirleri ile şiir yarışı yaparlar ve kazananlarla öğünürlerdi. Öyle iken Arab edîbleri, Kur'ân-ı Kerîm karşısında âciz kaldılar. Velîd bin Muğîre, Lebîd, el-A'şâ, Ka'b bin Züheyr gibi şâirler, Kur'ân-ı Kerîm hakkında takdirlerini belirtip âcizliklerini ifâde etmişler, Ümeyye bin Halef yerden toprak alıp saçına-başına saçmış; Utbe bin Rebîa, hayret ve dehşete düşerek; "Ondan öyle şeyler işittim ki, ömrümde benzerini işitmiş değilim. Bu sözler ne şiir, ne sihir, ne de kehânettir" demiştir. Kabe'nin duvarına yazdılar O zamandaki bütün güçlü Arap şâirleri, Kur'ân-ı Kerîm karşısında secdelere kapanıyor ve bunun sebebini soranlara da; "Zannetmeyin ki biz Muhammed'e inandığımızdan eğiliyoruz. Bizi secde ettiren, şu sözlerdeki eşsizliktir" diyorlardı. Yine meşhûr şâir Lebîd bin Rebîa, Peygamber Efendimizin, Allah kelâmıyla insanlara meydan okuduğunu duyunca, işittiği şeylere karşılık vermek maksadıyla ba'zı beyitler yazarak Kabe'nin kapısına astı. O zamanlar Kabe'nin kapısına bir şey asmak ancak büyük Arap şâirlerinden bir kaç kişiye mahsûs bir imtiyâzdı. Müslümanlardan biri, Lebîd'in bu beyitlerini görünce dayanamadı ve Kur'ân-ı Kerîmden ba'zı âyetler yazarak, Lebîd'in şiirlerinin yanına astı. Ertesi gün Lebîd, Kabe'ye uğradı. Daha henüz müslüman olmamıştı. Kur'ân-ı Kerîm âyetlerini görünce, beyninden vurulmuşa döndü ve "Allaha yemin ederim ki, bunlar, insan sözü değildir. Ben artık müslümanım" diye haykırdı. Bu büyük Arap şâiri, Kur'ân-ı Kerîmin belâğatı karşısında aczini i'tirâf ederek derhâl şiir yazmayı bıraktı. Bir gün Hz. Ömer, Lebîd'e: "Ey Lebîd! Bana biraz şiirlerinden okur musun?" dedi. Lebîd, Bakara sûresini okudu ve şu sözleri ilâve etti: "Allahü teâlânın bana, Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini öğrettiğinden beri, artık şiir yazmıyorum." Bunun gibi yüzlerce meşhûr Arab şâiri, şiir yazmayı bırakmış ve Kur'ân-ı Kerîm karşısında âcizliklerini belirtmişlerdir. Dün öyle olduğu gibi, bugün de Batılı ilim adamları hayranlıklarını gizleyememişlerdir. Batılılar da gizleyemedi! Batılılardan bazıları, Kur'ân-ı Kerîm hakkında şu itirâflarda bulunmuşlardır: "Kahramanlar" kitâbının yazarı Prof. Dr. Carlyle diyor ki: "Kur'ân-ı Kerîm okundukça, onun alelâde, gelişi-güzel bir edebî eser olmadığını hemen hissedersiniz. Kur'ân-ı Kerîm, kalpten gelen ve başka kalplere hemen nüfûz eden bir eserdir. Diğer bütün eserler, bu muazzam eser yanında çok sönük kalırlar. Kur'ân-ı Kerîmin göze çarpan ilk karakteri, onun doğru ve mükemmel bir yol gösterici, dürüst bir rehber olmasıdır. İşte bence Kur'ân-ı Kerîmin en büyük meziyeti budur. Bu meziyet, diğer bir çok meziyetlere de yol açmaktadır." Bartelemi Sentier de, "Muhammed'in Hayâtı" adlı eserinde şöyle diyor: "Kur'ân-ı Kerîme, Arap dilinin kıyâs kabûl etmez şaheseri gözüyle bakılabilir. Şeklin düzgünlüğü ve güzelliği, bütün âlemin sözbirliği ile belirttiği gibi, konusunun büyüklüğüne eştir. Fikirlerden önce kalpler ona sarılır." Bernart Smith ise, aynı ismi taşıyan "Muhammed'in Hayâtı" adlı eserinde: Kur'ân-ı Kerîm, Muhammed'in dâimî mu'cizesidir ve hakîkaten Kur'ân bir mu'cizedir" sözlerini söylemiştir. [Muhammed aleyhisselâmın hak Peygamber olduğunu bildiren şâhidler, mu'cizeler pek çoktur. Ona tâbi' olan, onun izinde giden ümmetinin Evliyâsında hâsıl olan kerâmetler de, hep onun mu'cizeleri sayılmaktadır. Onun mu'cizeleri, zamân bakımından üçe ayrılmıştır: 1) Mübârek rûhunun yaratılmasından, Peygamberliğinin bildirildiği zamâna (yani bi'setine) kadar olanlardır. Bunlara, "İrhâsât" ya'nî, "başlangıçlar" denir. 2) Bi'setten vefâtına kadar olan zamân içindekilerdir. Bu mu'cizelerin üç bin kadar olduğu bildirilmiştir. 3) Vefâtından kıyâmete kadar olmuş ve olacak şeylerdir.] 'Bizi kendine çekiyor' Prof. Dr. Edward Monte'nin şu sözleri de çok dikkat çekicidir: "Allahü teâlânın birliğini en temiz, en yüksek, en inandırıcı ve başka bir dîn kitâbının üstün gelemeyeceği bir dil ile anlatan kitâp, Kur'ân-ı kerîmdir." Dünyanın sayılı edebiyatçılarından olan Alman Goethe'nin, "Doğu-Batı Dîvânı" adlı eserindeki şu sözlerine de kulak verelim: "Kur'ân-ı Kerîmin içinde pek çok tekrarlar vardır. Onu okuduğumuz zaman, bu tekrarlar bizi usandıracak sanılıyor, fakat biraz sonra bu kitâp, bizi kendisine çekiyor. Bizi hayranlığa ve sonunda büyük saygıya götürüyor." Gaston Kar da diyor ki: "İslâm dîninin kaynağı olan Kur'ân-ı Kerîmde, cihân medeniyetinin dayandığı bütün temeller bulunmaktadır. O kadar ki, bugün bizim medeniyetimizin Kur'ân-ı Kerîmin bildirdiği temel kurallardan kurulduğunu kabûl etmemiz gerekir." İngiliz râhibi Beowerth-Simith ise, "Muhammed ve Muhammed'e Bağlı Olanlar" adlı eserinde demiştir ki: "Kur'ân-ı Kerîm üslûp temizliği, ilim, felsefe ve hakîkat mu'cizesidir." Bu misâlleri çoğaltmamız mümkündür. Ancak bu sözler, mukaddes kitâbımız Kur'ân-ı kerîmin üstünlüğü, yüksekliği ve eşsizliği hakkında, insâf sâhibi kişilere gerekli işâreti vermektedir. Bu bakımdan biz bu makalemizde, bu sözlerle yetinip diğer bazı makalelerimizde, inşâallah konuyu başka yönlerden ele almak istiyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.