'Ben' duygusundan sıyrılmak...

A -
A +

Aslında yazının başlığına bakarak “bencillik egosundan nasıl kurtulmalıyız?” sorusuna cevap aramak istediğimi belirtmeliyim.

 

Bunun zıddı olan açılım ise 'biz' yani paylaşımcı olmaktır. Sadece kendimiz için değil, çevremizdeki ve dünya insanı için birlik, beraberlik ve katılımcı ruhunu içimizde hissetmeliyiz.

 

Öncelikli olarak yapmamız gereken kendimizi bir gözden geçirmektir. Söylemlerimiz nasıl olmalı? “Hep bana, bana diye mi?” Önceliğim ben, başkası beni ilgilendirmez mi? Bu düşüncede olanların duygularını tekrar gözden geçirmelerinde fayda var diye düşünüyorum. Çok kazansan, istediğin gibi yaşasan, istediğini yapma kudretine ve makamına sahip olsan ne olacak? Nereye kadar? Konuya bu çerçeveden bakar ve bazı insanların hayatlarını incelersek gerçekleri çok daha iyi görürüz. R. H. ABD’nin o zamanki en meşhur artistlerinden birisi. Hele çevirdiği filmle çok sükse yapmış, sinema dünyasında her şey onun istediği gibi oluyordu. Şaşaalı bir hayat yaşıyordu. Bu hayat böyle gidecek zannedildi. Ancak alkol bağımlılığı, hastalıklar ve yalnızlık… Menfaatin öne çıktığı hayat şartlarında ben duygusu devreye girince gerçeklerle yüzleşmek. Seksen küsur yaşında köhne bir evde, yatalak ve perişan hâlde hizmetçisiyle baş başa kalınan bir sonuç. Sefillik içinde ölümü uzun süre bekledi. Sefilliği, perişanlığı ve yalnızlığı gördü...

 

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ben zihniyeti maddi düşünceyi harekete geçirmeyi tercih etmektir. Aslında bu, bir anlamda yalnızlığı seçmektir.

 

Marmara depreminde en çok yardım eden Japonlar aynı felaketi yaşadığında Türklerde aynı duyarlılıkla karşılık vermiştir. Yine Afrika’daki açlıkla mücadelede Türkler hemen yardıma koşmuştur. Duyarsız kalan ülkeler aynı felaketi veya benzerini yaşamayacaklarından çok mu eminler? Tercih sizin duruşunuzdur. Neyi tercih ederseniz onu yaşarsınız.

 

     Nurettin Bozan/Nlp Pracyıtıoner-Eskişehir

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

Kuşlar vefasız mevsim artık sonbahar

 

 

 

Ben çocukken kasabada,

 

Öğle vakti otururdum arastadan

 

İkindi vakti güzel bir nisa,

 

Çalımlı geçerdi sokaklardan

 

 

 

Beyaz tenli saçı sarıda,

 

Yürürken erkekler bayılır endamından

 

Kırmızı yakışırdı hem boyuna,

 

Kimseye bakmazdı yürürdü yolundan.

 

 

 

Onun güzelliği şavk verirdi,

 

Boy güzelliği insanı eritirdi

 

Herkes onun geçişini beklerdi,

 

Herkes onun fizikini överdi.

 

 

 

Bu kadın şık giyinirdi,

 

Hemcinsleri giyimine özenirdi

 

Modayı takip ederdi,

 

Pahalı kundura ve libaslar giyerdi.

 

 

 

Erkekler beklerdi duldalarda

 

Bu güzel kadın geçtiği anlarda

 

Kendisi gençliğin çağlarında,

 

Bu fâni hayatın taze baharında

 

 

 

Yeni açmış bir gonca,

 

Onu gören güller solardı hicabında

 

Oysa gençliğin havasında

 

Fâni ömrünün tazecik zamanında,

 

 

 

Herkes onu isterdi yâr olarak,

 

Evlenmedi yaşadı bekâr kalarak

 

Geçti gençlik demi gülleri solarak,

 

Dağdaki sel gibi hızlı akarak.

 

 

 

Bir şarkı sözü var gider hoşuma,

 

Bu kelamlar hiç söylenmemiş boşuna,

 

Bütün kuşlar artık sanki vefasız,

 

Bahar bitti mevsim artık sonbahar.

 

 

 

Yıllar sonra rastladım o güzel kadına,

 

O farkında değildi oturdum yanına                                                                                                   

 

Geçmişi şöylece canlandı hafızamda,

 

Aldanmamak lazım fâni hayata,

 

 

 

Servi boyu, olmuş üzüm asması,

 

Sarı saç ise beyaz pamuk kozası,

 

Beller bükülmüş olmuş acuze,

 

Bir elde çantası diğerinde asası

 

 

 

Bir ah çekti oturdu iskemleye,

 

Duman çökmüş o güzelim mavi gözüne

 

Dikildim yanına baktım özüne,

 

Tanıdı dolu gözlerle baktı yüzüme,

 

 

 

Evlat; bütün kuşlar vefasız

 

Bilesin ki mevsim artık son bahar

 

Vefasızmış her şey, şan şöhret itibar,

 

Bahar geçti artık mevsim son bahar.

 

 

 

     Orhan Yavuz Ejder/Akhisar-Manisa

 

 

 

 

KELAM-I KİBAR KİBAR-I KELAMEST
(Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür)

 

 

Din büyüklerimiz buyurdular ki: Eshabı kiramdan bir zât diyor ki: "Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Bayram günü hutbeye çıkıyordu. Merdiven üç basamaktı. Birinci basamağa çıktı. Bir şeyler söylüyordu. Kulak verdim işittim. Buyuruyordu ki: (Yâ Rabbi, Sen, anasını-babasını gördüğü hâlde, onların hizmetinde kusur eden, kalplerini inciten, onların rızasını, duasını almayan bir kulunu Cehenneme sok.) Ben de âmin dedim..."

 

O hâlde birbirimizi seveceğiz, ama, anamızın, babamızın da kıymetini bileceğiz, onların rızalarını, dualarını alacağız, gönüllerini alacağız. Ananın, babanın evladına duası, Peygamberlerin ümmetine duası gibidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.