Erdoğan’a ihtiyaç bitti mi?

A -
A +

Günlerdir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, CHP lideri Özgür Özel’i kabulüyle başlayıp, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ziyaretiyle süregelen ‘siyasette yumuşama’ sürecini tartışıyoruz.

 

Hoş, Özgür Özel “Yumuşama değil, normalleşme” dese de, kitlesi bunu ‘yumuşama’ olarak değerlendirip, Özgür Bey'in politikasına öfke kusuyor.

 

Muhalif kanallarda “Zafer önemlidir ama elde ettiğin zaferi nasıl kullandığın daha önemlidir” yorumları yapılıyor.

 

Düne kadar ‘kutuplaştırıcı’ olarak iktidarı hedefe koyan yüzler, bir CHP genel başkanının 8 yıl sonra Erdoğan’la, 7 yıl sonra Bahçeli ile yapılan sohbeti bile içine sindiremeyip, “Cumhuriyet AK Partisi oldunuz” yorumları yapıyor.

 

Nasıl bir kin, nasıl bir öfke!

 

     ***

 

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçiminde değil, mahallî seçimlerde birinci parti olmanın getirdiği şımarıklıkla söylenenlere bakınca, “Demek ki iktidarı ele geçirseler neler söyleyecek, neler yapacaklar” dedirten bir tablo var tam karşımızda.

 

Sadece ‘ılımlı hava’ şeklinde değerlendirilen ziyaretlerde bile CHP kitlesinin memnuniyetsizliği ortada…

 

Oysa görüşmelerin içeriğine bakıldığında, "31 Mart’ın birinci partisi olma sorumluluğunu yerine getirdiğini" söyleyen Özgür Özel’in aktardığı talepler nedir?

 

Gezi darbe girişiminden hüküm giyen Osman Kavala ve Can Atalay’a, 28 Şubat darbesinden cezaevinde yatan paşalara özgürlük!

 

Avrupa özellikle Kavala’yı çok soruyormuş, bir an önce bırakılmalıymış.

 

‘Kutuplaştırma’ suçlamasındaki vurguyu tekrarlayacak olursak, düne kadar ‘iktidar yargıya müdahale ediyor’ suçlamasını ağzına sakız yapanların, bu defa ‘yargıya müdahale edilmesi’ talebine şahit oluyoruz doğrudan.

 

Yine aynı vurguyla devam edersek düne kadar “Demokrasiyi biz getirdik” diyenlerin, demokrasiyi yok etmek için darbeye kalkışanları kurtarmaya çalıştıklarını görmek, CHP’nin nasıl bir ‘parti’ olduğunun kısa özeti olsa gerek.

 

     ***

 

Peki bu talepler kimin adına dile getirilmekte bizzat Özgür Özel tarafından?

 

Avrupa’nın…

 

Yani Batı’nın.

 

Özgür Özel’i günlerdir yerden yere vuran CHP’li kitleden herhangi birinin “Biz müstemleke miyiz de Batı’nın taleplerini savunuyorsun?” dediğine şahit oldunuz mu?

 

Olmazsınız.

 

Tam aksine öfkeleri ne için?

 

Batı ve İsrail adına ülkemizde iktidarı devirmeye çalışanların yargılanmalarını, hak ettikleri cezayı almalarını sağlayan Cumhur İttifakı liderleri ile görüşülmesine!

 

İşte CHP zihniyeti denen şey, tam da budur.

 

     ***

 

Aklıselimin hâkim olduğu bir ülkede, ülkemiz için en büyük tehdit olan ‘siyonistlerin taşeronu’ PKK ve FETÖ terör örgütleriyle ve yine onların kuklası darbecilerle mücadelede iş birliği yapıp yapmayacaklarını sorgulamamız gerekirken, oturmuş tam aksi talepleri ‘normal’ isteklermiş gibi geçiştiriyor, bu taleplerin dile getirildiği görüşmeleri siyasette ‘normalleşme’, ‘yumuşama’ düzeyinde ele alıyoruz!

 

Hem de Gazze’de milyonlarca insan, sırf Müslüman oldukları için çocuk, bebek ayırt etmeksizin katledilirken…

 

Gazze’de uygulanan Batı destekli soykırım devam ederken, hiç utanmadan bize Batı’nın taleplerini ‘sömürge ülkesiymişiz gibi’ dile getiren ‘birinci parti’ liderinin eleştirildiği mevzuya bakın…

 

Niye ‘AKP’ iktidarı ile sıcak pozlar veriyormuş!

 

Bu şirazesi bozuklara göre ‘seçilmiş’ iktidarla diyalog kurmak bile suçmuş...

 

Onlar müzakere değil, mücadele edermiş!

 

Bak, bak, bak!

 

Nasıl bir mücadeleden söz ediyorlar peki?

 

Gezi, 28 Şubat, 12 Eylül, 27 Mayıs gibi mi?

 

Onlar bu kadar açık söylemez, ben dillendireyim; fırsatını bulursanız İsrail’in Gazze’de Filistinlilere yaptıkları gibi mi?

 

Abarttığımı düşünüyorsunuz, cevap vereyim.

 

Bu zihniyette olmasalar, Mossad ve Batılı istihbarat örgütlerinin kuklası FETÖ ve Siyonistlerin üzerimize saldığı azılı terör örgütü PKK ile ilişkilerini normalleştirme gayretini bu denli gözümüze sokup, aynı amaca hizmet ederler miydi?

 

En az Siyonistler kadar Müslümandan nefret etmeseler, daha iki gün önce TBMM kürsüsünden “1400 senelik zulüm” derler miydi?

 

     ***

 

Suriye ve hatta Irak sınırımız boyunca ABD tarafından İsrail adına ‘teröristan’ kurdurulmak istenen PKK’ya yapılan her operasyona karşı çıkan, sınır ötesi operasyon için getirilen tezkerelere TBMM’de ‘Hayır’ oyu veren, terör örgütünün Suriye yapılanmasına “Sınırımızda DEAŞ olacağına YPG olsun. Bunlar daha seküler”“YPG bize mi saldıracak?” güzellemeleri yapan CHP’den bahsediyoruz, ötesini konuşmaya gerek yok.

 

(Bu arada, DEAŞ’ın da coğrafyamızda saldırmadığı tek ülkenin İsrail olduğuna dikkat çekeyim, gerisini siz yorumlayın.)

 

CHP’deki bu tavrın Kılıçdaroğlu döneminde kaldığını düşünenlere, Özgür Özel CHP’sinin 31 Mart seçimlerine yine DEM ittifakıyla girdiğini, öncesinde Suriye ve Irak tezkeresine de yine ‘Hayır’ dediklerini hatırlatırım.

 

Ağır mı eleştiriyorum?

 

Bir gün CHP’nin Batılı efendilerinin kodlarıyla değil, yerli ve millî duruşla ülkesinin, devletinin ve milletinin yanında yer aldığını görürsem, o zaman bunu da övgüyle yazarım, alkışlarım.

 

Lakin o tür güzellemeler yapmak için henüz ortada bir şey yok, ‘birinci parti’ olma sorumluluğunun nereye yöneleceğini bekleyip göreceğiz.

 

Keşke bizi haksız çıkarsalar ama, aslında netice belli.

 

CHP, Cumhur İttifakı'nın bulunduğu çizgiye gelmez, gelemez.

 

Gelirse ortada CHP diye bir parti kalmaz.

 

Millî çizgideki liderlerle bir kahve içti diye söylenenlere bakın; değil ki politika değiştirmeye kalksın!

 

Hem de Siyonizm Filistin’i tamamen yutup, "arzımevud" sınırlarına genişlemek için start vermişken…

 

Hülasa, masanın bu tarafında işin varacağı yer belli.

 

Peki, ya iktidar tarafı!

 

     ***

 

Türkiye Yüzyılı mottosuyla Cumhuriyetin ikinci yüzyılında ülkemizi dünya devleri arasına sokma idealiyle yapılan stratejik hamleleri yepyeni bir Anayasa ile taçlandırmak arzusunda Sayın Erdoğan ve Bahçeli.

 

CHP’den ümitvar olmasalar da, masada ellerinden geleni yapan taraf olma sorumluluklarını yerine getiriyorlar.

 

Önemli olan, öteki sağ partilerin nasıl bir duruş sergileyeceği.

 

En azından, üzerinde uzlaşabilecekleri yeni Anayasayı referanduma götürebilecek bir sayıya ulaşabilirlerse, bu çabaların bir anlamı olacak.

 

Fakat, memlekette tek derdimiz Batı yahut İsrail güdümündekiler değil…

 

Düşman görünüp İsrail’in ve Batı’nın ekmeğine yağ süren İran’ın izlediği ikiyüzlü politikanın bir örneğini, kendi iç siyasetimizde yürütmeye çabalayan İrancılar bakalım nerede ve nasıl konumlanacak!

 

Bugüne dek çok şeye şahit olduk, bekler yine görürüz neticeyi.

 

     ***

 

Buna karşılık, iktidar kanadı ne yapacak, nasıl bir politika yürütecek derseniz…

 

Gördüğümüz o ki, Batı ile daha dikkatli ve olabildiğince sabırlı bir politika izlenecek.

 

Gerek ekonomiyi toparlamaya, gerekse savunma konusunda başlatılan KAAN gibi büyük projelerin ve geleceğimiz için stratejik önem taşıyan ticaret yollarının tamamlanmasına odaklanılacak.

 

Karabağ’da, Zengezur’da olduğu gibi, bütün riskleri de göze alınarak.

 

Önümüzde tehlikeli ve riskli bir sürecin olduğu aşikâr…

 

AK Partiyi bilmem ama, Erdoğan gibi deneyimli ve dirayetli bir lidere ihtiyacımızın daha da arttığı aşikâr.

 

Hele ki az ötemizde Ukrayna, Gazze örneği ortada ve içimizde CHP zihniyeti dipdiri hayattayken…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Ali Gülüser 10 Mayıs 2024 00:14

Allah razı olsun kardeşim ellerinize yüreğinize kaleminize ferasetinize cesaretinize yazarlığınıza gazeteciliğinize mesleginize saygı ile Rabbim güç ve kuvvet versin..Rabbim Devletimize Milletimize Ordumuza güç ve kuvvet versin..Selamünaleyküm genç adam..

Yalınız Efe 9 Mayıs 2024 15:16

Asıl soru şu; Sosyalist Enternasyonal CHP'ye dönem Başkanlığını nasıl verdi? Anladım ki ABD ve AB sömürmek istediği ülkelerde sosyalistleri(!) kullanıyor.