Uğur Derman, büyük sanatçı Süheyl Ünver’i anlattı: Türk sanatları için çırpınıyordu

Düzenleyen: / Kaynak: Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:
Uğur Derman, büyük sanatçı Süheyl Ünver’i anlattı: Türk sanatları için çırpınıyordu

Kültür - Sanat Haberleri  / Türkiye Gazetesi

Meşhur hat sanatçısı Uğur Derman, gözü gibi sakladığı hocası Süheyl Ünver’le olan sanatlı mektuplarını kitaplaştırdı. Ünver’i anlatan Derman “Süheyl Hoca, 1920’lerden 1980’lere kadar Türk sanatlarını yaşamak ve tanıtmak için çırpındı” diyor.

MURAT ÖZTEKİN'İN HABERİ - Süheyl Ünver aslında tıp sahasında ordinaryüs profesör olmasına rağmen Türk İslam sanatlarının Osmanlıdan bugüne taşınmasında büyük bir rol oynadı. Onun üniversitedeki odasında yetiştirdiği isimler; hat, tezhip, minyatür ve ebru gibi gözden düşen sanatları yüklendiler. Uğur Derman da o isimlerden biriydi. Ancak Derman, hocası Ünver’le büyük bir dostluk kurmuş, aralarında enteresan mektuplaşmalar yaşanmıştı. Uğur Derman, 1960’ların başında Diyarbakır’da askerlik yaparken Süheyl Ünver ile içinde kıymetli bilgiler olan 16 sayfalık defterleri mektuplaşmışlardı. Yıllardır muhafaza edilen bu sanatlı 29 mektup, şimdi Kubbealtı tarafından “Defternâme” adıyla neşredildi. Biz de hat sanatçısı Uğur Derman’la Ünver’i konuştuk… 

Uğur Derman, büyük sanatçı Süheyl Ünver’i anlattı: Türk sanatları için çırpınıyordu - 1. Resim

- Süheyl Ünver’le tanışmanız nereye dayanıyor?

Necmeddin Okyay’ya hat öğrenmek için gidip gelirken Süheyl Bey’in ismini hep işitiyordum ama bir türlü tanışmamıştık. 1957’de bir mezar taşı kitabesini Süheyl Bey’e götürmem gerekince Tıp Tarihi Enstitüsünde kendisiyle tanışma fırsatı buldum. Süheyl Bey “Kardeşim artık buraya da geleceksin” dedi. Kendisi kardeşim derdi. Bu şekilde başlayan ahbaplığımız 29 sene boyunca devam etti. Kendisiyle hiç kopmadık. Hele mektuplar vesilesiyle daha çok yaklaştık. 

- Ünver sanat tarihimiz açısından niçin mühim bir şahsiyet?

Çünkü zamanında bizim sanatlarımıza yönelen onun gibi bir ikinci isim çıkmamıştır. Süheyl Hoca, 1920’li yıllar başlayıp vefat ettiği 1980’li yıllara kadar Türk sanatlarını yaşamak ve tanıtmak için çırpınmıştır. Bu sebeple kendisini mühimsiyoruz. Bu tarzdaki büyük zevatı artık bulamadığımız için onu tahassürle (özlemle) anıyoruz.

- Peki, kendisiyle mektuplaşmaya nasıl başladınız?

Süheyl Hoca 1957’de ABD’ye misafir profesör olarak gitti ve 11 ay kaldı. Gitmeden evvel “Kardeşim beni mektupsuz bırakma!” dedi. Böylece mektuplaşmaya başladık. Döndükten sonra “Bir gün sen de mektuba muhtaç olacaksın. O zaman ben de seni mektupsuz bırakmayacağım” dedi. Ve dediği gibi oldu. 

MEKTUPLARIMIZ HAVADA KARŞILAŞIRDI 

- Nasıl oldu?

Askerlik için Diyarbakır kurasını çektim. Mektuplaşacaktık ama Süheyl Bey, bunu eski usul şekilde değil, 16 sayfalık forma hâlinde yapmayı teklif etti. Hayır mı diyeceğim; “hay hay” dedik ve başladık. Askerliğim bir buçuk sene boyunca devam etti. Bu şekilde 14 defter ben, 15 defter de Süheyl Bey kaleme aldı. Yazacaklarımız bitince postalardık. Bazen mektuplarımız havada karşılaşırlardı. 

- Mektuplarınız yer yer mizahi bir üslupla kaleme alınmış. İçinde her şey var… 

Evet, uzun mektuplar kaleme alıyorduk, alışılmışın dışında şeylerdi. Sanata dair hadiseler mektuplara aksetti. Koskoca ordinaryüs profesör, bir talebesine yazıyor da yazıyor derlerdi. Hâlbuki Süheyl Bey vapurla üniversiteye gelip giderken daima alt kata inerdi. Böylece tanıdık biriyle karşılaşmayıp kolayca bir şeyler yazma fırsatı bulurdu. 

TÜRKÇE GİDİNCE MEKTUPLAR DA BİTTİ

- Önce telefon, sonra dijitalleşme yüzünden mektuplaşmanın hayatımızdan çıkmasıyla edebiyattan  bir tür de siliniyor. Artık yeni mektubatlar basılmayacak gibi. Bu size ne düşündürüyor?

Eğer Türkçe yerinde dursaydı, mektup türü de devam ederdi. Türkçe ortadan kaldırılıp 200 kelimelik bir dil ortaya çıkarıldığı için artık insanlar ifadesini bulamıyor. Gençler kurdukları cümlelerin arkasını getiremiyor. Ne yapsınlar? Hâlbuki biz gençliğimizde mektup yazarken ifademizi kolayca buluyorduk. Şimdi Türkçeyi mahvettiler. Artık böyle kitaplar göremeyeceğiz. 

- O zamanlar mektubun kıymetli ve revaçta olduğu yıllardı. Bu mektuplar nasıl hislerle kaleme alındılar?

İlk defa İstanbul dışına uzun vadeli olarak çıkmıştım. Şüphesiz hasret hissiyle yazdılar. Zamanla “Aziz Uğur’um”, “Sevgili hocam” diye birbirimize hitap tarzımız bile değişti. Mektuplar olmasa, belki bu kadar yakınlaşamayacaktık. Çünkü Süheyl Hoca, daima mesafe koyarak dostluk eden biriydi. 

- Siz bu mektupları nasıl muhafaza ettiniz?

Askerden döndükten sonra bana yazılan mektupları ciltlettim. Süheyl Hoca da gönderdiğim defterleri daha sonra “Gün olur bunlar neşredilir kardeşim” diyerek bana hediye etti. O günden beri saklıyordum. Bazen defterleri okudukça araya sıkıştırılmış notlardan mana çıkarıyordum. Şimdi çok mutluyum. 

Düzenleyen:  - Kültür - Sanat
Kaynak: Türkiye Gazetesi
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...