Eski İstanbul’da keyfî bina yapılmazdı

Düzenleyen:
Eski İstanbul’da keyfî bina yapılmazdı

KÜLTüR - SANAT Haberleri

Kitaplarıyla İstanbul’un kültürel tarihini ele alan Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci “Eskiden herkes keyfine göre bina yapamaz, kuyu kazamazdı. Saraya bağlı mimarbaşı binaları gezer, mimari, estetik bütünlük, konfor cihetiyle kontrol ederdi” diyor.

Murat Öztekin - Tarih birçokları için sıkıcı bir disiplin ama mazideki insanların nasıl yaşadıkları, yemek zevkleri, sosyal hayatları gibi konular hemen herkesin alakasını çekiyor. Ancak bunu inceleyen kültür tarihine dair eserler Türkiye’de yeni yeni çoğalıyor. Kültür tarihini ön plana çıkaran isimlerden biri de yazarımız Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci… Bu sahada daha önce birçok esere imza atan Prof. Dr. Ekinci, Arı Sanat Yayınevi etiketli “İstanbul’a Osmanlı Mührü” ve “Asya’dan Avrupa’ya Türkler” adlı iki yeni kitabı okuyucuyla buluşturdu. Biz de kendisiyle bir araya geldik… 

- İki yeni kitapla okuyucunuzu selamlıyorsunuz. Daha evvel yazdığınız birçok eser gibi kültür tarihimizi mercek altına alan kitaplar bunlar. Niçin kültür tarihi?
Bizde tarihî kitaplar şimdiye kadar umumiyetle siyasi tarihe dair kaleme alındı. Bunlar hem biraz sıkıcıdır, hem de pek realist değildir. Bizde kültür tarihi ihmal edilmiştir. Elbette bunun çeşitli sebepleri var ama artık insanlar, eskiler nasıl yaşardı, ne yerdi ne giyerdi, nasıl evlenirdi diye merak ediyor.

TARİH İSTİSMARA MÜSAİT
- “Avrupa’dan Asya’ya Türkler”de tarihimizdeki yanlış bilinen mevzulara temas ediyorsunuz. Bu kadar dezenformasyon başka memleketlerin tarihinde var mı? 

Tarih, istismara müsait bir disiplin. Siyasi otoriteler, varlığını devam ettirebilmek için başta tarih olmak üzere bazı ilimleri kullanmayı ister, hadiseleri keyfine göre tahrif ederler. Tarihî karakterleri de istediği gibi çizerler. Böylece bir yanlış üzerine dünyalar kurulur. Yıkmak isteseniz de yıkamazsınız...

- Eserinizde “Ya Fatih Roma’yı fethetseydi” gibi ihtimalleri de değerlendiriyorsunuz…
Tarih ilmi, tarihte ne oldu, bunun bugüne tesiri nedir, yarına tesiri ne olabilir üzerinde durur. Şöyle olsaydı nasıl olurdu üzerinde pek durmaz. Öyle ama bu gibi değerlendirmeler insanın perspektifini geliştirir. 

- İstanbul’un tarihine gelirsek… 1543 evvelini tasvir ettiği düşünülen ihtişamlı İstanbul gravürleri ortalıkta dolaşıyor. Türklerin fetihten sonra şehrin mimari zenginliğini gerilettiği iddiası ne kadar doğru? 
İstanbul muhteşem bir şehirdi. “Nea-Roma” diye anılırdı. Ama bu çok gerilerde kalmıştı. 1204 yılında Latin asıllı Haçlılar şehri işgal etti. Elli sene kaldılar. Yağmaladıklarını Avrupa’ya gönderdiler. Venedik’ten Paris’e her yerde bu kaçırılan eserleri görmek mümkündür. Latinler çekildiğinde İstanbul harap olmuştu. Bir daha da toparlanamadı. Osmanlılar şehri aldıklarında hayalet hâlde idi. Başta Sultan Fatih, sonra oğlu Sultan II. Bayezid ve nihayet Kanuni Sultan Süleyman şehre eski ihtişamını kazandırmakta yarıştılar. İstanbul, İstanbulluğunu Osmanlılara borçludur.

- Türklerin İstanbul’a vurduğu en mühim damga neydi?
Şehri bir yandan su kemerleri, çeşmeler, mabetler imar ederken öte yandan ilim ve kültür cihetiyle de kalkındırdılar. İstanbul, dünyanın en ihtişamlı şehri hâline geldi.

- Mazide şehri koruma adına neler yapıldı?
İstanbul’da herkes keyfine göre bina yapamaz, kuyu kazamazdı. Saraya bağlı mimarbaşı binaları gezer; mimari, estetik bütünlük, konfor cihetiyle kontrol ederdi. Mahalleler hep asırlar boyu rafine hâle gelmiş bir tenasüp, bir uyum içindeydi.

- Şehirdeki camiye çevrilen kiliseler de hep konuşulur. Bunların ne kadarı cebren oldu?
Bir şehir fethedilince İslam hukukuna göre buradaki menkul, gayrimenkul ne varsa ganimet olur. Fatihlerin mülkü olur. Mabetler de böyledir. Osmanlılar, Ayasofya gibi en büyük kiliseyi cami yapar. Ama Osmanlı geri kalan mabetleri gayrimüslim halkın elinde bırakmayı tercih etmiştir. Bugün İstanbul’da kiliseden dönme camiler, sonradan harap olduğu veya cemaati kalmadığı için satın alınıp camiye dönüştürülmüştür.

Eski sivil mimari bugüne çıkmadı
- Kitabınızda ele aldığınız üzere, İstanbul mazide de yıkıcı afetlerle sarsılmış. Birçok tarihî bina tekrar tekrar yapılmış. Bu şehre “afetler şehri” demek müdür?

Maalesef zelzeleler, seller ve en mühimmi yangınlar şehri mahvetmiştir. İstanbul’da bugün eskiden kalma sivil mimari numuneleri yok denecek kadar azdır. Çünkü ahşap mimari esastır. Onu da yangınlar götürmüştür. Amcazade Yalısı gibi yangından kurtulanı da gemi çarpıp mahvetmiştir. Buna rağmen tarihî mirası çok zengindir.  
Eski İstanbul’da keyfî bina yapılmazdıEski İstanbul’da keyfî bina yapılmazdı
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin Arı Sanat Yayınevinden (Tel: 0212 520 41 51) çıkan “İstanbul’a Osmanlı Mührü” ve “Asya’dan Avrupa’ya Türkler” kitapları mazideki sosyal hayatı ve tarihteki çok bilinen yanlışları ele alıyor.  

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...