Sade, beyaz, tertemiz

Sade, beyaz, tertemiz

Ramazan Haberleri

“Beyaz elbise giyiniz. Çünkü beyaz; temiz ve hoş görünür. Ölülerinizi de beyaz kefene sarınız!”

“Resûlullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ülkeler ötesinden kumaş getirtebilir, en usta terzilerine diktirebilir.
Ancak sade giyinir, ellerinin altında ne varsa onu kullanırlar.
“Zaruretle iktifa eder, gerisine bakmazlar” Kadî İyâd.
O dönemde Hicaz’da haşin (sert ve kaba) dokumalardan şemle, rida, izâr ve kisâ yaparlar.
Bazen alınan ganimetlerden atlas, ipek ve kadifeler çıkar. Efendimiz bunları gazaya katılanlara dağıtır. Onlar da ya satıp parasını alır, ya da götürüp verirler hanımlarına.
Server-i Kâinat temizliğe çok dikkat eder. Kaldı ki, kıyafetleri kir tutmaz, üzerlerine sinek bile konmaz.
Yeni elbiselerini cuma günü giyerler ilk defa.
Efendimiz şalvarlarını oturarak giyer, nalınlarını oturarak bağlar ama sarıklarını ayakta sararlar.

NİMETLER GÖRÜNSÜN
Ebü’l-Ahvas Cesimi babasından rivâyet eder: Resûlullah beni eski elbiselerle görünce sordu “senin malın var mı?”
-Var ya Resûlâllah.
-Nelerin var?
-Allahü tealanın verdiklerinden... Develer, koyunlar…
-Hak tealanın nimetleri de üzerinde görünsün o zaman.
Sahih hadisi şerifte: “İnnallahe cemîlün yuhibbü’l-cemâlü” buyruldu. “Allah güzeldir, güzeli sever.”
ZÂHİRİNİ DE...
Mekke müşriklerinden Hakîm bin Hizâm, Yemen Hükümdarı Seyf bin Zûyezen’e ait bir elbiseyi Efendimize sunmak ister, Server-i Kâinat kırmadan reddeder ve zikrolunan libası 50 dinara satın alırlar. Sadece bir cuma giydikten sonra Üsâme’ye (radıyallahu anh) hediye ederler. Bu güzel elbise o sadık gence yakışacaktır. Malum Hazreti Üsâme, “hibbü Resûlillâh” (Resûlullah’ın sevdiği) ve babasından (Zeyd bin Hârise) dolayı hibbü’bni’l-hib (Resûlullah’ın sevdiğinin oğlu) diye tanınır.
“Tecemmül etmek, ya’nî güzel elbise giymek müstehabdır”. (Tahtâvî, İbni Âbidîn)
“İnnallahe yuhibbü’n-nezâfetü” Allah mutlaka temizliği sever.
“Resûlullah Efendimiz saçları dağılmış birini görünce sorar “saçlarını örtecek bir nesne bulamaz mıydı?”
Bir keresinde de elbisesi kirlenmiş birini görür: “Yıkayacak su yok muydu acaba?”
Mümin zâhirini temiz ve güzel kıyafetlerle bezemeli, bâtınını ise takva esvabıyla.
Fahr-i Kâinat, pamuk kamîs (ayaklara kadar uzanan mintan) giymeyi severlerdi.
“Resûlullah Efendimiz’e gömlekten daha sevgili bir giyecek yoktu” Ümmü Seleme (radıyallahü anhâ)
Efendimizin yenleri dar Rumi cübbe, beyaz ve siyah sof elbise giydiği de rivayet edilir. Yeri geldiğinde yamalı giymekten de kaçınmazlar.
“Ben kulum. Kuldan başka bir şey değilim. Kulların giydiği elbiseleri giyerim” buyururlar.
Lakin yabancı sefirleri gerektiği gibi karşılarlar.
O yıllarda Yemen alacasından hibere (bir nevi cübbe) yapılır ki, renginde tatlı bir kızıllık vardır.
“Efendimizi gördüm, üzerinde yeşil bir bürde (hırka) vardı” (Tirmizî - Ebû Remse’den)
Hulle-i hamrâ da Yemen işi bürdedir. Siyah kumaş üzerinde ince kırmızı çizgilidir.
“Resûlullah Efendimiz’e açık bir gecede rastladım. Üzerinde Hulle-i hamrâ vardı. Ay sönük kalıyordu yanında…” (Câbir bin Abdullah radıyallahü anh)

HAYATTA DA MEMATTA DA
Fahr-i âlemin giydiği elbise umumiyetle iki parçadır. Belden yukarı giyilene “ridâ”, aşağı giyilene ise “izâr” denir. (Ebû Dâvûd, Libâs)
Ki, üzerine cübbe ve hırka alınabilir kolayca.
Efendimiz, soldu yıprandı diye elbisesini bir kenara atıp yenisini yaptırmaz. Pamuk olmasa da olur ama beyaz giymeye çalışırlar.
“Beyaz elbise giyiniz. Çünkü beyaz; temiz ve hoş görünür. Ölülerinizi de beyaz kefene sarınız” buyururlar. (Tirmizî, Edeb)
Namaz için tekbir alacağında şöyle derdi:”Allah’ım! Beyaz elbiseyi kirlerden arındırdığımız gibi, beni hatalarımdan arındır.”

KOLLAR PAÇALAR
Efendimiz elbiselerinin yenlerini (kol ağızlarını) geniş ve uzun tutmaz. Tutulmasını da hoş karşılamazlar.
Mübarek gömleklerinin yenleri bileğe kadardır, eksik de etmezler ki sıcaktan soğuktan korusunlar.
Bir gün Medine’de arkamdan bir kimsenin: “İzârını (eteğini) kaldır. Zira kaldırmakta takvâ ve temizlik ziyadedir” dediğini işittim. Döndüm baktım, Efendimiz (aleyhisselam). (Eş’as bin Süleym)
İzârım hayli uzundu. Fahr-i Âlem: “Yâ İbn-i Ömer! Elbiseden yere temas eden şey ateştedir” buyurdu.
Bu tehditler, elbisesini tekebbür için uzatan kimselere mahsustur. Halka karşı kibir ve azametle yürüyen şahıslara.
“Hani şu heybe gibi geniş yenler ve burç gibi sarıklar var ya, onları ne Resûlullah Efendimiz giymiştir ne de ashâb-ı kiram.” (Mevâhib)

ZARAFET NEZAFET
Bizans İmpatoru Heraklius, Efendimize göz alıcı bir elbise gönderir. Sahâbeler “bu size gökten mi indirildi” diye sorunca kaldırır ve hediye olarak Habeş Necâşîsi Eshame’ye yollarlar.
Efendimiz bir gün sağ eline ipekli kumaş, sol eline de altın takı alır ve şöyle buyururlar: “Bu ikisi, ümmetimin erkeklerine kesinlikle haram!” (Ebû Dâvûd, Libâs)
Kadınlar kullanabilir, ziyneti namahreme göstermemek şartıyla.
Şimdi bu yazıyı okuyanlar Efendimizin birçok elbisesi olduğunu sanacak. Evet bu bahsi geçenlere sahip olurlar ama değişik zamanlarda.
Yegâne elbisesini Allah için isteyen bir kadıncağıza verince, evde mahsur kaldıklarını, mescide dahi çıkamadıklarını biliyorsunuz. Zira ikinci bir elbiseleri yoktur o sıra. Bizim dolaplarımız ise mağaza gibi maşallah!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...