Duymadık diyemezler

Duymadık diyemezler

Ramazan Haberleri

Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Bizans’a, İran’a, Mısır’a, Şam’a, Habeş’e, Bahreyn’e ve Umman’a mektuplar yollar, tebliğde bulunurlar.

Heraklius ve Kisrâ Perviz’e yollanan mektupları anlatmıştık. Asr-ı saâdet yıllarının güçlü devletlerinden biri de Habeşistan’dır. Efendimiz, Necaşî Eshame’ye de bir mektup yollar. Hitap ve selâmdan sonra  “Mülkün ve melekûtun yegâne sahibi, Kuddûs, Mü’min ve Müheymin olan Allah’a hamdederim. İsa’nın, Allah tarafından temiz, iffetli ve bâkire Meryem’e ilka edilen bir ruh ve kelime olduğuna, Âdem’i nasıl yaratıp ruh üflemişse İsâ’ya da öylece ruh üflediğine şehadet ederim. Seni sadece Allah’a ibadet etmeye, ona ortak koşmamaya, Allah’a tâat yolunda bana gönderilen şeylere îmana dâvet ediyorum. Zira ben, Allah’ın Resûlüyüm”  buyururlar.
 Efendimiz, mektubunu Amr bin Ümeyyetü’d-Damrî (radıyallahü anh) ile yollar. Necaşî Eshame zaten Müslümanları tanımaktadır, iman eder ve bunu ilan etmekten de sakınmaz. “Hazreti Mûsâ’nın râkibü’l-himâr’a (merkebe binene - Hazreti İsa’ya) şehadeti, Hazreti İsâ’nın râkibü’l-cemel’e (deveye binene- Efendimize) şehadeti gibidir” der ve cevap yazar.
Bismillahirrahmanirrahim
Allah’ın resûlü Muhammed’e Necaşî Eshame’den: (Besmele ile başlar ve Efendimizin adını öne yazar)
Allah’ın selâmı, rahmet ve bereketleri üzerinize olsun.
Beni İslâmiyete hidâyet eden Allah’dan başka ilâh olmadığına şehadet ederim.
Ey Allah’ın Resûlü! İsâ hakkındaki sözlerinizi okudum. Yerin ve göklerin Rabbine yemîn ederim ki, İsâ, söylediğin gibidir, fazlası değildir. Bize gönderdiğiniz mektubu okuduk, maksadı anladık. Amcan oğluna (Hazreti Cafer) bîat edip elini tutarak Müslüman oldum. Ey Allah’ın Peygamberi! Eriha bin Eshame bin Ebcer’i (oğlumu) sana gönderiyorum. Şayet isterseniz kendim de gelirim. Söyledikleriniz haktır gerçektir, yürekten tasdik ederim.”
Bu nasipli Necaşî vefat ettiği gün Efendimize malûm olur, gıyabında cenaze namazı kılarlar.

MUKAVKIS’A
Efendimiz aleyhisselâm Roma’nın Mısır ve İskenderiye Hâkimi Mukavkıs’a da mektup yollar. Âl-i İmrân sûresinin 64. âyetini yazdırır. Sadece Allahü tealaya ibadet etmeye çağırır.
Nurlu mektubu getiren Hâtıb bin Beltea (radıyallahu anh) “Sizden önce burada bir Firavun vardı” der, “İlâhlık davâsındaydı. Hak teala onu dünya ve âhiret belâlarına mübtelâ kıldı. İbret alalım ki, başkaları bizden ibret almasın!”
-Size göre Muhammed intizar edebilir ve cezaya uğrayabilirim. Peki onu bundan meneden nedir?
-Hazreti İsa’yı kendinden yüz çevirenlere beddua etmekten alıkoyan neyse o?
-Bir savaşı kazanamadığını söylüyorsun, hiç nebi mağlûp olur mu?
-Hiç ilah çarmıha gerilir mi?
Mukavkıs bu zekice cevaplar karşısında tutulur kalır: “Anlattıklarına bakılırsa Muhammed’in yolu doğru, kendisinde nübüvvet alâmetleri var. Sihirbaz, kâhin olmadığından eminim. İnsanlardan itibar ve iltifat da beklemiyor. Hele biraz düşüneyim”.
Şerefli mektuba da hürmet eder, fildişi bir hokka içinde saklar.
Sonra kâtibini çağırıp cevap yazdırır:
Bismillahirrahmanirrahim
Allah’ın kulu Muhammed’e Kıbt’ın büyüğü Mukavkıs’dan.... (Besmeleyle başlaması ve Efendimizin adını başa yazması zarafet)
Mektubunuzu okudum. Biz zaten zuhur edecek bir peygamber kaldığını biliyoruz, ancak onu Şam tarafından bekliyorduk.
Hâtıb bin Beltea’ya (Radıyallahu anh) izzet ve ikramda bulunur, Medine’ye değerli hediyeler yollar. Bunlar arasında Rum elinden gelen iki cariye (biri Hazret-i Mariye)  Düldül adlı bir katır, Yâfur adlı cins merkep, bin miskal altın ve 20 kat da esvap vardır.
 Ne yazık ki, Müslümanlara katılmaz.

YEMÂME MELİKİ’NE
Yemâme meliki Havze bin Ali’ye de, Selît bin Amr (radıyallahu anh) ile bir mektup yollanır.  
Melik İslâm sefirini ikramla karşılasa da bahaneler bulur.
“Tamam yolunuz güzel ama ben de kavmimin hatîbi ve şâiriyim. Araplar benden çekinir, korkar. Eğer filan yerlerin idaresini de bırakırsanız, konuşuruz icabında...”
Efendimiz ahireti kurtulsun istiyor, o ise ele geçireceği toprakların telaşında.
Hazreti Selît, Medine’ye döner, ahvâli anlatır.
Efendimiz üzülür, “Eğer yere düşmüş hurma istese vermem” buyururlar.
Resûl-i Ekrem, Mekke’nin fethinden dönerken Cebrâil aleyhisselâm haber getirir: “Havze helâk oldu!”
Ondan sonra Yemâme diyarından bir yalancı (Müseylemetü’l-kezzâb) çıkacak, peygamberlik da‘vâsında bulunacaktır. Fitne büyür, ta ki sahtekar Hazreti Vahşi tarafından öldürülünceye kadar.

MELİKEYN-İ UMMAN
O günlerde Umman tahtında iki kardeş oturmaktadır. Efendimiz onlara Amr bin As ile bir davet mektubu yollar. “Eğer İslâm’ı ikrar ederseniz yine hükümdar kalırsınız. Sizi memleketinize sahip kılarım” şeklindedir kısaca.
Amr bin Âs (radıyallahü anh) Arabların beş dâhisinden biridir ve çok itibarlıdır bu coğrafyada. Önce küçük Bey Abdullah ile konuşur. Yumuşak huylu bir insandır, anlaşması kolay. Ancak “Devlet işlerinde söz ağabeyimindir” der, çekilir kenara.
Sohbet esnasında sorar. “Sahi siz bizi nasıl bir şeye davet ediyorsunuz?”
Güzelce anlatır.
- Ya Amr! Senin baban kavminin seyyidi idi. Nasıl hareket ettiyse biz de ona uyarız.
- Babam ölmüştü. Muhammed’e ulaşamadı.
- Peki sen ne zaman Müslüman oldun?
- Necaşî’nin yanında.
- Necaşî İslâm’a geldiğinde keşişler papazlar karşı çıkmadı mı?
- Hayır, kendisini tahtında tuttular, eskisi gibi tâbi oldular.
Amr bin Âs benzer şeyleri büyük kardeşe de anlatır. Melik “Bakın” der, “bir kere Medine’den kalkıp buralara gelemezsiniz. Gelseniz de bir şey elde edemezsiniz. Güçsüz bir hükümdar değilim ki, bir habercinin sözü ile başkalarına tâbi olayım. Ama Hakk’ın hakikatin yanında ol, âhiretini kurtar diyorsanız o başka.”
Müslüman olur, hatta zekât toplaması için izin verir Hazret-i Amr bin Âs’a. Onu tanıdıkça içleri rahatlar, ne kadar yerinde bir iş yaptıklarını anlarlar.

Duymadık diyemezler

BAHREYN HÂKİMİ’NE
Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) Bahreyn Hâkimi Münzir’e de A’lâ-i Hadremî vasıtasıyla bir mektup yollar. Münzir ve Mecûsî din adamlarının reisi Sibuht’la birlikte iman eder. Etrafındakilerden bazıları Müslüman olur, bazıları olmaz. Münzir, Peygamber Efendimize bir mektup yollar. Ateşperestlere, Yahudilere nasıl davranması gerektiğini sorar. Cevap yazılır ve böylece “haraç ve cizye mevzuu” kavuşur vuzuha.

ŞAM MELİKİ’NE
Efendimiz nurlu mektuplarından birini de Şücâ bin Vehb eliyle Şam meliklerinden Hâris bin Ebi Şimr Gassânî’ye yollar.
Ma’rib seddinin yıkılmasından sonra Yemen’den göçüp Suriye’ye yerleşen Gassânîler güçlü bir kabiledir. Bizans’la içli dışlıdırlar. Emîrleri (Phylarkhos) unvanı alır ki, imparatora yakın bir makāmdır Romalılarda. Sasanilerle (Mecûsî İranla) savaştıkları için İstanbul’da el üstünde tutulurlar.
Hazreti Şücâ mektubu alıp yola çıkar, Dımeşk’te Guta’ya varır. Ancak Melik Hâris o günlerde Herakl’i karşılama telaşındadır, Medine elçisine zaman ayırmaz.
Şücâ (Radıyallahu anh) işine sadıktır, eşikte bekler, git gel dost olur kapı nâzırı Mira’yla.
Mira, ilim ehli bir Hıristiyan’dır, Efendimizin sıfatlarını bilir, davete muhatap olunca kendini tutamaz, ağlamaya başlar.
Hazreti Şücâ zor da olsa Gassani Melikine ulaşır, mektubu uzatır. Hâris mektubu okuduktan sonra yere atar. “Hazırlayın atları gidiyoruz” der, “hesap soralım şunlara!”
Medine’yi basmak için hazırlanıyordur ki Heraklius’tan emir gelir “sakın yerinden kıpırdama!”
Hâris bakar iş farklı, Hazreti Şücâ’yı tekrar kabul eder, hediyeler verir hatta...
Mira, yol için azık ve elbise hazırlamıştır. Gözü yaşlıdır: “Muhammed aleyhisselâma selâmlarımı arz eyle” der, “Bilsin ki, burada ümmetinden biri var!”
Hazreti Şücâ Medine’ye varır, olup biteni anlatır. Melik o sene ölecek, hasmı (Cebele bin Eyhem’e) oturacaktır tahtına.

AKABE VALİSİ FERVE
Herakl tenâkuzlar arasında bocalayadursun, Akabe Valisi Ferve bin Amr el-Huddâmî kendiliğinden Müslüman olur ve Efendimize hediyeler yollar. Kayser onu valilikten azleder ve hapse attırır. Ferve “Vallahi Muhammed aleyhisselâmın dîninden dönecek değilim. Sen de biliyorsun ki o, Îsâ aleyhisselâmın geleceğini müjdelediği nebi.”
Herakl “İncîl hakkı için doğru söylüyorsun” dese de gereğini yapmaz, zindandan çıkarmaz.

EYLE HÂKİMİ’NE   
 Eyle Hâkimi Yuhanna bin Ru’be’ye de bir mektup yollanmıştır.
Resûlullah Efendimiz, Tebük’te iken Yuhanna bizzat gelir, sulh talebinde bulunur, zımmî olur. “Kendi hâllerinde kaldıkları müddetçe kimse muratlarına ve yollarına mâni olmayacak. Karada ve denizde nereye isterlerse gidecek, ticaret yapacaklar...”
Bu ahidname Resûlullahın izniyle Cüheym bin Salt ve Şurahbil bin Hasene tarafından yazılır.
Benzer bir eman da Cerbâ ve Ezrec halkına verilir. Müslümanlarla iyi geçinen kazanır.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...