Aklımıza mı gelirdi? Nerede o eski ramazanlar

Aklımıza mı gelirdi? Nerede o eski ramazanlar

YAŞAM Haberleri

Ne pide kuyrukları, ne camide teravih tadı, ne kitap fuarları, ne de kalabalık iftarlar. 2021 senesinin ramazanından çocuklar neyi hatırlayacak acaba?.

İRFAN ÖZFATURA

Hayır hayır Kuzguncuk’taki paşa konaklarından, Direklerarası piyasasından ya da horoz şekerli yıllardan söz açmayacağım.  Yaşmaklarınız, redingotlarınız sandıkta kalsın, sadece iki yıl evveli düştü de aklıma.  
Evet, “pandemiden önce” diyebilirsiniz kısaca.
Pide kuyruklarını severdik bir kere. Kuyruğa girmeyip de n’apacaksın. Bütün mahalle orada, siyaset, iktisat, ticaret, dış politika… O gün ne konuşu- luyorsa…
“Nassı gidiyo?”, “N’ossun be” ile başlar, girersin mevzuya…
Mübarek pide de öyle bi kokar. Usta bir taraftan tırnak atar, bir taraftan susam yayar. Yumurtalı istediğim bir fırıncı “işin mi yok abi” demişti, meğer buğdayı seçme imiş, yerken hak verdim ona.
İftara doğru saflar sıklaşır, kürekçi “değmesin” diye ikaza başlar. Demek ki adamın burnunun dibine kadar giriyormuşuz. Şimdi kırmızı kurdele ile çevrili, içeriye birer birer alıyorlar ayrıca.
Bazen araya girenler olur, “hop bilader, n’oluyo?”
- Ya şurada bi yaşlı var da…
“İyi tamam” der ama mırıldanırsın “Olur mu canım, alsa ya zamanında.”
Bi sus ya, mübarek vakit sevabını kaçırma, bilir misin belki de o ihtiyarın duasıyla...
Anadolu’da ünlü çeşmeler vardır, iftara doğru toplaşırlar başında. Buzdolabı olmadığından değil, lüleden çıkanı severler, dağ soğuğu, kar soğuğu, serin serin götürürler, sürahinin camı tomurcuklanır hatta.

İFTAR ÇADIRLARI
Diyelim akşam vakti, ezan okunmaya başladı. Eve yetişmen hayal. Şurada bir çeşme bulsak da susuzluğumuzu kandırsak, damarlarımız ıslansa, zehebez-zama’...
Aaa orada bir çadır, “buyurun buyurun” diyorlar.
Ufak bir tereddütten sonra girersin, fakir fukaranın geldiğini sanmaktasındır, bakarsın kıyafeti düzgün insanlar. Tepsiyi zarafetle uzatırlar, çorbasıyla tatlısıyla tam takım taam. Hiç tanımadığın ve bir daha karşılaşmayacağın müminlerle oturursun sofraya.
Bir iftarda sen ver madem, salonu kapatman şart değil, on kişilik, yirmi kişilik olsun. Hiç olmadı öğrenci yurtlarına omuz çık, cami kapısında hurma tut dostlara.
Bunların sürüp gideceğini sanırsın, bir gün bitebileceği gelmez ki aklına.  
Sultanahmet’te iftar yapmak kimin hoşuna gitmez? Birşeyler hazırlar yayarsın kuytuya. Dolma sarma artık ne olursa. Sen yandakilere uzatırsın, onlar ikram eder sana.
Türkiye’de açlık diye bir şey olmaz, herkesten yemek isteyebilirsin ve herkes oturabilir sofrana. Zaten orucun tadı da burada, ben tencere tencere yemeği n’edeyim, paylaşamadıktan sonra.

İSRAF HARAM!
Firmaların otel iftarları olur, açık büfedekilerin onda biri bile eksilmez, el ayak çekilince garsonlar gelir, doldurur torbalara. O bilmem hangi Antepli ustanın yaptığı baklavaları sıyırır atarlar çöp kovasına. Onca emek, onca masraf...
Alkol, fuhuş, kumar nasıl haramsa israf da haram. Allah muhafaza.
Ev ziyaretleri de şirazeden çıkmıştı son zamanlarda. Bir masa etrafına kaç kişi oturabilir, işte o kadar adam. Kahvaltılıklardan başlarsınız, kaşar peynirleri, sucuk, sosis, salam, pastırma. Derken çorbalar, börekler, ara sıcaklar, pilavlar, zeytinyağlılar, et yemekleri, sebze yemekleri, salata. Kemere diş atlatmaya çalışırken tatlılar gelir “böö” olursunuz sonunda. Orta ölçekli bir Afrika köyü doyar bununla. Çaylar kahveler derken teravih de kaçar. Bırakın sahuru sabah namazına bile kalkamazsınız, “bi daa bu kadar yersem” der, unutursunuz akşama.
Bu maçların rövanşı vardır, çağıranı çağırmalı daha fazla çıkarıp bayıltmalısınızdır âdeta. Hâlbuki iftarı kendi yediğinden vereceksin, külfet yok, ne varsa elinin altında.
Bile bile işledik, günahı göze aldık. Kaşındık baba.

HASRET Bİ ŞEY
Bizim milletimiz teravihlere özen gösterir. 5 vakit namazını kılamayanlar da camiye koşar.  
Yatsının sünnetini ve farzını kılarsınız, müezzin “sallu âla Muhammed, selati teravihe niyyet” dedi mi saf tutarsınız telaşla.
Selatin camilerinde namazın tadı başkadır, bir kere hocaları daha talimlidir, ezberleri sağlam, sesleri yanıkça. Kubbe sesi katlar, tatlı bir yankı katar yanına. Hopörlere gerek yoktur aslında.
Sonra kurallı okurlar, “he”yi “he” gibi “ha”yı “ha” gibi çıkarır, teganniden uzak dururlar. Bizim için de ders olur, doğrusu kalır kulağımızda.  
Hoca efendilere hep imrenmiş, hayran kalmışımdır. Ben namaz surelerinin bile yarısını birinci rekatta diğer yarısını ikinci rekatta okuyamam. Onlar Rahman suresini 20 rekata taksim eder rahatlıkla.
Teravihi cemaatle kılmanın tadı başkadır, dört rekatte bir salavatlar okunur, rehavet dağılır. Ancak salat-i vitr de aldandığım da olur. Hocaefendi Allahü ekber deyince millet ellerini kulaklarına atar, ben şaşkın rükuya...  

KİTAP FUARLARI
Kitap fuarları da hoş olur. Bir bakmışsın sevdiğiniz yazar kitap imzalıyor. Kadir Mısır- oğlu’na kitabı uzatıp adımı söylemiştim “Kendininkini değil çocuğunkini söyle” demişti, istikbal onlarda. Hiç unutmam Osmanlıca yazmıştı kapağına.
Fuarların yanında çarşı olur, helva, lokum, baklava, şerbet, boza… Çiniciler, ebrucular, hattatlar, mühezzipler, sedefçiler, sepetçiler, kaşıkçı, bıçakçı ne ararsan...
Ramazan-ı şerif Kur’ân-ı kerim ayıdır. Her gün bir cüz okusan hatim tamam. Kaç yıldır yapamadık, hani akşamları Tebareke sabahları Yasin-i şerif okusak o da kâr. Eskiden sahur ile sabah namazı arasında mukabele yapılırdı, sonra vakitler karıştı, temkinler budandı. Bu güzel gelenek de kalktı rafa. “Ama ben okuyamıyorum ki”, bilmiyorsan öğren kardeşim. O sendeki telefonlara takla attıran zekâyla sadece bir hafta.
Ramazanı beslenme ve eğlenme ayı gibi görüyorduk, akşam elimiz çerez tabaklarında, gözümüz ekranlarda. Reklamları bile seyrediyorduk şuursuzca. Efendim chip miş, taktılar zaten, oynatıyorlar.
Her geceyi Kadir, her mümini Hızır bilemedik. İki satır okumadık, ne bir menkıbe, ne bir dinî mesele.
İtikaf mühim bir sünnet, şüphesiz on gün camide kalabilecekler var aramızda. Birçok cami 7 / 24 açık, hanımlar da bir odayı mescide çevirebilir kapanabilir kolayca. Bence misafir odasını yapın, görünen o ki kimse gelip gitmeyecek, koltuk vitrin beklemeyin boşuna.

GEL DE ARAMA
 Teravihlere miniklerin ilgisi çok olur, buluşur toplaşır saf tutarlar yanyana. Kıkırdarlar, fıkırdarlar. Bazen yanındakinin okuduğunu düzeltirler dirsek zoruyla.
- Konuştun namazın bozuldu.
- Seninki bozulmadı sanki.
Onlara “hışşt” çektiğimiz, parmak salladığımız olmuştur. Haydi şimdi git de, çocuk bul yatsıda.
Teravih takriben 40-50 dakika sürer. Namazdan çıkan kahveye oturur. Çaycı getir ilaç kokulu çaydan.
Aaa bi bakarsın yanındaki sandalyeye M. Said Amca ilişmiş. O mübareğin vaazları bir teşehhüt miktarıdır, asla uzatmaz. Bizim gibi ahir zaman cemaatinin aynı günde iki mevzu öğrenecek dikkati yoktur zira.
Mesela rahmetlinin “Selam vermek sünnet, almak farzdır. Lakin veren daha fazla kazanır” dediğini hiç unutmam. Niye çünkü bir sünneti yapıyor, bir farzı da yaptırıyor!
Mütevazı mescidimizden kimler geçti, Müftü Kasım Efendi, Emin Garbi Amca, Eski Diyanet Reisi Lütfü Doğan, Vehbi Abi sonra. Her birini kaybettiğimizde, bari kalanların kıymetini bilelim demiştik, ki cemaate devam kastı vardı burada. Dünya gailesi işte, yatsıdan yatsıya, cumadan cumaya derken düştük bayramdan bayrama.
Haydi şimdi Ubeydullah Amca’yı, Veysel Gani ve Mehmet Mert Abi’yi bul da…

 

Düzenleyen:  - YAŞAM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...