"Ebû Cehil ne hâldedir?"

A -
A +
 
Müşrikler, Abdullah bin Mes'ud hazretlerini, kızgın kumlara yatırıp işkence yaptılar!
O ise Efendimizden izin aldı.
Önce Habeşistan'a hicret etti.
Sonra da Medîne'ye.
Muaz bin Cebel'e misâfir oldu.
Sonra Mescid-i Nebî'nin yanında küçük bir evde ikâmet etti.
Kendini Resûlullaha adamıştı.
Hep Onun hizmetine koşardı.
Her emrini yapardı.
Yanından ayrılmazdı.
Tanımayanlar, onu Resûlullahın ailesinin bir ferdi zannederdi.
Bütün gazâlara katıldı.
Bedir’de de vardı.
Ebû Cehil’i o öldürdü!
Şöyle ki, Muaz ve Muavvez kardeşler kılıçlarını çekip Ebû Cehil kâfirine, kımıldayamayacak hâle gelinceye kadar kılıç vurdular.
Ve Efendimize koşup:
"Ebû Cehl'i öldürdük" dediler.
Efendimiz çok sevindi.
Ama kesin bilmek istiyordu.
Eshâb-ı kirâma buyurdu ki:
"Ebû Cehil ne hâldedir?
Kim gidip de bir bakar?"
Eshâb koştular, aradılar.
Ama o kâfiri bulamadılar.
Zîra tanınmaz bir hâldeydi.
Peygamberimiz;
"Eğer onu tanıyamazsanız, dizindeki yara izine bakın. Gençliğimde ben ve o, bir ziyâfetteydik. Ben, ondan biraz büyükçeydim. Sıkışınca onu ittim. Dizleri üzerine düştü! Dizlerinden birisi yaralandı ve bu yaranın izi kaybolmadı" buyurdu. (Devamı yarın)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.