"Buyur yâ Ebâ Bekr!"

A -
A +
                   (Dünden devam)
Hazret-i Alî’nin ardından Hazret-i Osmân geliyordu.
Hâtun ona koştu:
"Yâ Osman Nevfel nerede?"
O da arka tarafı işâret etti.
Ve yürüyüp öne geçti.
Kadın, Hazret-i Ömer'i gördü.
Ona koşup sordu:
“Yâ Ömer Nevfel nerede?”
O da arkayı işâret etti.
Ve ileriye doğru yürüdü.
En son Hazret-i Ebû Bekr'i gördü.
Kadıncağız ona koştu:
“Yâ Ebâ Bekr Nevfel nerede?”
Hazret-i Sıddîk ne desin?
Öbürleri gibi yapamazdı.
Zîrâ arkadan gelen biri yoktu.
Gerçeği söylese, o da olmazdı.
Zîrâ Efendimize uymamış olurdu.
Daraldı, bunaldı.
Mübârek sakalını eliyle sıvazladı.
Ve olanca sesiyle;
"Yâ Allaaah!" diye nidâ etti.
O an bir toz bulutu belirdi uzakta.
Sonra kendilerine doğru, bir atlının hızla geldiğini gördüler.
İkisi de çok merak etmişlerdi.
Acabâ gelen kimdi?
O gelen iyice yaklaşınca, hazret-i Nevfel olduğunu gördüler.
İkisi de hem şaşırdılar!
Hem de çok sevindiler.
Hazret-i Nevfel iyice yaklaşınca;
“Buyur yâ Ebâ Bekr, beni mi emrettiniz?" dedi.
Ve atından indi.
Hazret-i Sıddîk'ın elini öptü.
Tekrar atına bindi.
Ve Resûlullaha doğru koşturdu.
Kadıncağız sevinçten uçuyordu...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.