Yakup aleyhisselamla Hazreti Azrail'in ahbaplığı...

A -
A +
Yakup aleyhisselam, Hazreti Azrail ile ahbaplık kurmuştu. Ona her gelişinde "ziyaretçi misin yoksa vazifeli misin?" diye sorardı... Ve bir gün...
 
Bugün; büyük İslâm âlimi Hüseyin Hilmi Işık (kuddîse sirrûh) Efendinin en çok sevdiği talebesi, dâmâdı ve gazetemizin de içinde bulunduğu İhlas Holding'in kurucusu merhum Enver Ören Ağabey'imizin yedinci vefat yıl dönümüdür. (22 Şubat 2013)... Bu vesileyle, rahmetlinin vefatından bir birkaç ay önce; sanki bir veda konuşması olan aşağıdaki sohbetini sizlerle paylaşmak istedik efendim...
Ya Rabbi çok şükür, elhamdülillah... Bugünlere çok şükür. Çünkü kötü günler gördük... Çok meçhul kahramanlar çıktı, çok değerli arkadaşlar çıktı. Tabii yaptığımız bu hizmetin büyüklerimiz tarafından da çok makbul olduğu kesindir... Abone çalışmaları bizi çok heveslendiriyor, neşelendiriyor, hatta bazen de çok heyecanlandırıyor. Neden? Eğer bu gazetede o dinî yazılar olmasa, ahlak timsali olmasa bu gayreti göstermeye, bu lafları etmeye değer mi? Ama o hepsinin öncüsüdür. İlk kurulan o, gözyaşları dökülen o. Onda Enver Abi'nin çektiği sıkıntılar ancak ahirette meydana çıkacak, dünyada anlatılamaz...
Şimdi kendi hâlime bakıyorum da buradan ibretlik bir şey çıkardık. O da şöyle:
Yakup “aleyhisselam” Azrail “aleyhisselam”la ahbaplık kurmuş. Sohbet ediyorlar, konuşuyorlar ama her gelişinde sorarmış, "ziyaretçi misin yoksa vazifeli misin?" diye. Hazreti Azrail de her defasında "yok, ziyaretçiyim" dermiş... (Azrail ”aleyhisselam” peygamberlerden izin almadan ruhunu almazdı. Onlar imtiyazlıdır...)
Bir iki beş derken Yakup “aleyhisselam” demiş ki: "Olur ya bir gün vazifeli olarak aniden gelirsen sana çok kırılırım. Gelmeden önce haber ver de ona göre hazırlıklı olayım." O da "Peki" demiş...
Hazreti Azrail bir gün yine gelmiş. "Ziyaretçi misin vazifeli misin?" demiş. "Bu sefer vazifeliyim..." deyince Yakup aleyhisselam "Hani sen bana haber verecektin? Nerede o haberciler?" demiş. Hazreti Azrail "Biz sözümüzde durduk" diyerek saymış:
Bir: "Senin saçın bir zamanlar simsiyahtı, görüyorsun ki saçların beyazlaşmış. Bu sana bir haberci değil mi?.." (Burada bakıyorum benimki de dâhil birçoklarının saçı beyaz olmuş.) "Doğru söylüyorsun" diyor...
İki: "Sen gençken, kanlı-canlı iken bastığın yeri titretirdin. Şimdi bakıyorum da gücün kuvvetin gitmiş, yürümekte bile zorlanıyorsun. Bu da bir haberci değil mi?" Doğru söylüyorsun. Peki üçüncüsü ne? 
Üç: "Eskiden sen dimdik yürüyordun. Şimdi kamburun çıkmış eğilerek yürüyorsun. Bundan daha iyi haberci olur mu?"
"Doğru söylüyorsun. Maalesef ben bunların haberci olduğunu anlayamadım."
Hazreti Azrail "O zaman, izin ver de şimdi vazifemi yapayım" der ve emaneti alır... 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.