Menemen'de otistik çocuğa dayak skandalı mı?

A -
A +
Sayın Menemen Kaymakamlığının dikkatine sunuyoruz. Hem bir zorla senet imzalattırma hem zarar görürsünüz tehdidi hem otistik bir çocuğu aç bırakmak ve darp etmek... Eğer bu denilenler doğru ise bunlar bir skandaldır. 
El yazısıyla faks çeken adresi ve telefon bilgisi bizde kayıtlı olan okuyucumuz diyor ki: "1995 doğumlu otistik oğlum İzmir'de 16 yıldır bir Otizm Merkezine gidiyor. Eşim böbrek hastası olduğundan dolayı ben de yaşlılığım gereği oğlumuzun geleceği açısından bir bakım merkezine vermeyi uygun gördük.
31 Aralık günü 'ilk istasyon' diye tabir edilen devletin çocuğu tanıma açısından açtığı kursa teslim ettik. On gün sonra özel bir bakımevi çocuğumuzun maaşına karşılık bakımını üstlendi. 
Üç gün sonra konuşmak bahanesiyle bizi kuruma çağırdılar. Eşim ve torunumla gittik. Oğlumun kırdığı (!) kapı ve cam nedeniyle bana 850 liralık senet imzalamamı söylediler. Paramın olmadığını ve imzalamak istemediğimi söyledim. Kapıyı kilitleyerek eşimi torunumu ve beni bırakmak istemediler. Eşim fenalık geçirdi. Oraya nüfus kâğıdımı bırakıp öyle çıkabildik. Zaten geçim sıkıntısı çekiyorduk. Bizlere bu işten zararlı çıkacağımız söylendi. Ertesi gün kurum bir rapor hazırlayıp çocuğa bakamayacaklarını söylediler. Oradan çocuğumuzu aldığımızda devletin çocuğumuz için ödeyeceği maştan mahrum kalacağımızı söyledikleri için çocuğumuzu oradan alamıyoruz. Orada da çocuğu sürekli bir odada tutup darp ediyorlar. Raporlar ve fotoğraflarımız elimizde bulunuyor. Okuldaki öğretmenleri, çocuğun her gün aç ve perişan bir halde geldiğini söylüyor. Hatta öğretmenler tutanak bile tutmuşlar. Oğlumun sağlığı her gün kötüye gidiyor. Vücudundaki izler her geçen gün çoğalıyor. Doktorlar mantar hastalığı başlangıcı dediler. Oğlum hiperaktif. Kapalı bir yerde kalamaz. Okulunda öğretmenleri ile bahçede dolaşıyor. İnanan insanlar olarak sizlerden yardım bekliyoruz."
Bülent Özçapın-Menemen/İzmir


Türkiye'nin üreten gücünü saygıyla selamlıyorum
"Ben ayazda beklemeseydim veya bekleyen birisi Konya Şeker'de göreve gelmeseydi, belki "kantarlar 7 gün 24 saat pancar alımı yapsın" diyen de çıkmayacaktı. "Pancarın yanında üç beş kalem ürünü daha alan fabrika olsa kara lastik ayakkabıya mahkûm olmazdık" diye hayıflanan bir genç göreve gelmeseydi pancarın yanına belki de ayçiçeği, mısır, patates eklenemez ve çiftçinin ahırında hayvan sayısını artıramazdı. "Un var, şeker var, yağ var, bunları helva yapıp janjanlı ambalajlarla bize satanlar niye hep yabancılar" diye düşünen, bunu da kendine dert edinen bir adam buralardan uzak kalsa belki de binlerce kalem mamul ürün için ödenen paralar hâlâ dışarıya akıp gidecekti. İşin özeti şudur, römork altında pancar teslim nöbeti bekleyen çocuk, o ayazda kurduğu hayalleri hayata geçirmiştir. Yani fikrin oluşması hayat hikâyemizin bizatihi kendisidir."
Bu sözün sahibi Konya'nın yiğit Anadolu evladı Recep Konuk'u yıllar yılı pancar ayazı yemiş bir çiftçi çocuğu olarak saygıyla selamlıyorum.
Konya'nın gururu oldu. Hayatı boyunca tüm mücadelesi Konya için oldu. Bölgesini ve çitçisini ciddi anlamda kalkındırdı. Divan-ı Lügat-it Türk'te ipek gibi saf, temiz, sağlam, anlamına gelen ''Torku'' markasını ülkemize kazandırdı. Böyle bürokratların önünü hükümetimize ve Sayın Cumhurbaşkanımıza şükranlarımızı sunuyorum. 
Hakan Özdemir-Cihanbeyli/Konya

Bir öğretmen annenin üzüntüsü
"Feridun Bey ben emekli öğretmenim. 63 yaşındayım. İki oğlum üç torunum var. Bir eğitimci olarak şehir içi toplu taşıma araçlarında gördüğüm duyarsızlığı sizlerle paylaşmak istedim. Yolcu biniyor ilk duraktan otobüse veya metrobüse. Bir koltuğa oturuyor. Bindiği duraktan ineceği durak arasında örneğin 15-20 durak var. Bu yolcu ineceği durağa gelene kadar otura otura sıkılıyor, sabırsızlanıyor... Lakin örnek olarak ineceği durağa üç durak kala, ne bileyim beş durak kala "ben kalkayım hem kendime gelirim hem biraz da başkası oturur" gibi bir empati duygusunda bulunmuyor. Yani bu kadar mı bencil olur bir toplum? Bu kadar mı yardım sevmez olunur? Hem de tepesinde babası yaşında adam, annesi yaşında kadın ayakta gittiği halde... Ne yer verme nezaketinde bulunuyorlar ne de otura otura usandıkları halde ineceği durağa kadar koltuktan kalkıyorlar. Bu nasıl bir duygudur anlamış değilim. Bu gençliği bu toplumu duygusuz yapan eğitimcilere bir meslektaş olarak teessüflerimi iletiyorum."
Meral Cengiz-Kadıköy/İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.