Sonuçta kaybeden niye hep ben oluyorum?

A -
A +
"Feridun Ağabey, benim derdim bir topluluk içinde kendimi ifade edememem. Konuşma esnasında utanıp sıkılıyorum. Ter su içinde kalıyorum. Bu endişeden dolayı ne konuşacağımı da unutuyorum. Bir an önce sözüm bitsin düşüncesinde olduğum için de duygu ve düşüncelerimi karşımdakine tam anlatamıyorum. Sonuçta hep anlaşılmayan ben oluyorum. Kaybeden ben oluyorum. Üzülen ben oluyorum. Ne yapmalıyım Ağabey? Bunun için doktora bile gittim psikoloğa gittim ama aldığım ilaçlar bana yapılan terapiler hiçbiri fayda vermedi… Kendime olan öz güvenimi nasıl elde edebilirim” diyen İstanbul’dan Kamuran Gönenç kardeşim, öncelikle seni yine de tebrik ediyorum. Sözlü olarak kendini ifade etmekte zorlansan bile yazılı olarak kendini güzel ifade etmişsin. Senin derdin senin de bildiğin gibi öz güven sahibi olabilmek… Bunun birçok yardımcı yöntemi olabilir ama en önemlisi senin kendi beyninde kendi konumunu ve karşındakilerin konumunu net olarak belirleyebilmendir. Sana tavsiyem şudur: Sen karşındakini dinlerken o kimsenin ne konuşacağını, ne düşündüğünü aklından neler geçtiğini bilebiliyor musun? Bilemiyorsun. Sadece konuştukları kadar onu tanıyorsun değil mi?
Dolayısıyla onun ne dediğini anlayabilmek için onun kaşına gözüne, boyuna bosuna değil konuşmasına odaklanıyorsun. Dolayısıyla sen de karşındaki için böylesin. Yani karşındaki kişi veya kişiler senin nasıl bir duyguda olduğunu, ne düşündüğünü, kaşını gözünü boyunu bosunu hiç düşünmezler. Onlar için ön önemli şey senin anlattıklarındır. Sen de ister ikili görüşmede ister toplu görüşmede karşındakinin seni değil senin anlattıklarını merak ettiklerini bilmelisin. Kendini toparlamak yerine ne anlatacağına odaklanırsan başarırsın, yani anlaşılırsın.
 
 
Bunun kolay bir yöntemi var mı?
 
"Feridun Ağabey, size bir derdimi anlatacağım. Bana bir yol gösterir misiniz? Üniversite ikinci sınıfa gidiyorum. Bulunduğum ortamda arkadaşlarım arasında bir ben namaz kılmıyorum. Aslında onların yanında kılıyorum ama yalnız kaldığımda kılamıyorum. Çünkü beş vakit namaz kılmak çok hoşuma gidiyor ama zor geliyor. Aslında abdest almak zor geliyor. İstanbul’da her ortamda her vakit namaz kılmakta zorlanıyorum. Namaz kılmam için kolay bir yöntem var mı ağabey? Ne yapmalıyım?” İstanbul’dan Rumuz: “Gülfem” diye yazan okuyucumuza, öncelikle samimiyetinden dolayı teşekkür ediyoruz. İstanbul gibi büyük metropollerde abdest almak göreceli olarak biraz zor olabilir. Dolayısıyla mümkün olduğunca abdestli gezmek büyük kolaylıktır. Ama ben size daha kolayını söyleyeyim. Birlikte gezdiğin veya yaşadığın arkadaşlarının namaz kıldıklarını söylüyorsun. Ben senin yerinde olsam onlara bu konuyu açarım. Sakın ayıplanacağını veya sana güleceklerini düşünme. De ki: “Arkadaşlar siz nasıl oluyor da hiçbir vaktinizi kaçırmadan namazınızı vaktinde eda edebiliyorsunuz? Bunun kolay bir yöntemi var mı? Bana da öğretir misiniz?” Bakın size kendi yaşayışlarından örnekler vererek İstanbul’da da olsa kalabalık yerlerde de olsa beş vakit namazın kolaylıkla kılınabileceğini anlatacaklardır. "Niyet hayır akıbet hayır" buyurmuş büyükler… Haydi hayırlısı...
 
 
Ben de mutlu olmak istiyorum...
 
Feridun Ağabey, ben de her genç gibi yaşamak mutlu olmak, hayatla barışmak kendim için yaşayabilmek istiyorum. Ben birçok arkadaşım gibi okuyup bir meslek sahibi olamadım. Toplum içinde sosyalleşme arzum çok olsa da bu fırsatım hiç olmadı. Kendi kabuğumu kırıp ben de biraz hayatın tadını çıkarayım diye düşünüyorum ama bu büyük şehrin dev dalgalara benzeyen insan selinden ürküyorum. Evde okuduğum kitaplar bana büyük bir hayal dünyası kurdu ama kurduğum hayallerimin hepsi 50-60 metrekarelik betonarme binanın içinde acı kireç badanalı duvarlarda top gibi sekiyor… Hiçbirini mahallemizin sokağından öteye taşıyamıyorum… Okuduğum kitaplarda imrendiğim hayatlara bakıyorum sonunda birçoğu yaşadığı hayatın yıllar önceki Yeşilçam filmlerindeki masum aşklardan geriye bir hiç kaldığını görmek benim hayallerimi tuz buz ediyor… Bir temiz arzu bir mutlu yuva bir gelecek hayali kurmak niçin her geçen gün zorlaşıyor… Niçin evlenecek erkek veya evlenecek genç kız bulmak zorlaşıyor. Bu konuda niçin kimse gençleri dinlemiyor? Hayat sadece siyaset mi? Pazarcının derdini, çiftçinin derdini, esnafın derdini dinliyorsunuz da biz gençlerin derdini niye dinlemiyorsunuz? Niçin herkes bizi başarısız, hayırsız; bilgisiz, hatta bir adım öteye gidersek "edepsiz" görüyor da kimse bu konuda biz ne düşünüyoruz bize hak vermiyor?
              L. E.-Antalya
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.