Sevgi gibi korku da öğretilmeli

A -
A +
Korku, birçoğumuzda gereksiz, insanda olmaması gereken bir duygu gibi algılanır ama öyle değildir. Korkularımız bizi birçok tehlikeden ve beladan uzak tutar. Korkuyu büyüklerimiz bize küçük yaşta tanıtır. Ateşe elimizi yaklaştırarak bize ateşe dokunmamamız gerektiğini öğretirler. Daha sonra hayatı tanıdıkça farklı şeylerden korkarak kendi can güvenliğimizi sağlarız. Mesela biri, ben trafik kazası yapmaktan korktuğum için trafik kurallarına uyarım der. Aslında bizi kaza beladan uzak durmaya iten sebeplerin başında korku gelir... Gazetelerde korkunç bir haber okudum. Aydın'ın Nazilli ilçesinde bir genç boşanma aşamasında olduğu eşinin ailesinden beş kişiyi katletmiş. Bu tür haberlere ülkemizde son zamanlarda sık sık rastlamaya başladık. İnsanlar fütursuzca suç işler oldular. Bunun sosyolojik ve psikolojik sebepleri elbette ki var. Son zamanlarda psikologlar psikolojimizi ciddi şekilde bozmaya başladı. “Aman çocukları hiçbir şeyle korkutmayın bu çocuğunuzun ileride başarısını olumsuz etkiler çocuğunuza sürekli cesaret verin” diye tavsiyelerde bulunuyorlar. Kimse şunu unutmasın insanın fıtratında sevgi kadar korku da vardır. Sevgiyi çocuklarımıza tanıttığımız kadar korkuyu da tanıtmamız gerekir. Çünkü "İnsan korkmadığı varlığa saygı duymaz." Allah'ı sevdiğimiz kadar ondan korkmamız da gerekir. Cenneti ne kadar seversek, cehennemden bir o kadar korkarız. Evet, çocuklarımızı psikologların tavsiyeleri ile korkudan uzak yetiştirmeye başladık. En küçük bir problem karşısında onu bu cesaretimizle şiddete başvurarak çözmeye çalışıyoruz. Suçlu biz olsak dahi suçu kabul etmiyor o bize küçükten beri öğretilen cesaretimizle işi kaba kuvvetle halletme yoluna gidiyoruz. Ne Allah'tan, ne kanundan, ne polisten, ne hapisten korkuyoruz!..            Hayrettin Hatunoğlu     Kurban eti normal et ile aynı olabilir mi?   Feridun Ağabey, sizin aracılığınızla herkesin Kurban Bayramı'nı tebrik ediyorum. Bizim hiçbir ibadetimizle sosyal hayatımızla sağlığımızla ilgilenmeyen nice kurum ve kuruluş her nasılsa bayramlar geldiğinde bizi pek düşünürler… Öyle düşünürler ki daha bayram gelmeden sağlığımıza aman dikkat etmemizi önerirler. Tamamen iyi niyetle… Sağlık açısından risk oluşturmaması için...” Bir öğünde et yediyseniz öbür öğünde sebze tüketin… Etin yanında yeşilliği unutmayın. Kurbanlık hayvanın kesince adına bir şey dedikleri 'ölüm sertliği' ortaya çıkıyormuş… Etlerin mutlaka bekletilmesi gerekiyormuş. Beklemeden yenildiğinde midede şişkinlik, hazımsızlık gibi sıkıntılara yol açıyormuş... Feridun Ağabey, benim dedemi hatırlıyorum. Kurban Bayramı geldiğinde sabah namazından kurbanı kesene kadar bir şey ağzına almaz, kurban etiyle kahvaltı yapardı. Bize de ninem hemen kesilen kurbandan bir tencere kavurma yapar, bir saat sonra mis gibi sıcak sıcak yedirirdi… Hiçbir et onun kadar lezzetli olmazdı… Şu an bile o mis gibi kurban etinin lezzeti damağımdan gitmiyor… Hatta ben kendimce söyleyeyim, kasaptan normal zamanlarda aldığımız hiçbir et kurban etine benzemiyor… Bize bu et tavsiyesinde bulunanlar acaba normal et ile kurban eti arasındaki manevi farkı hiç araştırmak istemiyorlar mı? Yoksa onlar için marketten sipariş verilen yeni boğazlanmış et olarak mı görüyorlar kurbanı? Bence bu konuyu bir araştırsınlar… Onların korktukları veya korkuttuklarının aksine normal et ile kurban eti arasındaki farkı birileri araştırabilsin. Çünkü kurban eti bambaşka bir lezzette ve bambaşka bir şifa içeriyor bence… Saygılarımla...            Mükerrem Sait Tutak-Erzurum     Gençlik, müzik, kültür tarih, Edirne…   “Feridun Ağabey, caddede, gençlerin takıldığı kafelerde, dizi filmlerde yabancı müzik furyasıdır gidiyor. Gençliği bu tutku sanki bir veba gibi sarmış. Türkçeye çevirdiğiniz zaman birçoğunun hiç anlamı bile olmayan, bizim kültürümüze ruhumuza uymayan sözler çoğu. Ama müzik sebebiyle gençlik onları dinliyor. Onlara göre şekilleniyor. Burada gençleri eleştirelim yabancı müzik hayranlığı sebebiyle ama biraz da bu alanda sorumlu olanlara bir bakalım. Gençliğin dinleyebileceği ne yapılmış veya ne yapılıyor? Gençliğe müziğimizle, kültürümüzle, inancımızla tarihimizle ilgili niçin bilgiler verilmiyor? Neden? Geçtiğimiz gün programın birisinde Edirne’nin yerini bilmeyen gençler vardı ve biz bunlara gülüp geçiyoruz. Kendi kültürünü bilmeyen bir nesil var ama o nesle aldığı eğitim boyunca kim anlatmış Edirne’nin tarihimizdeki yeri ve önemini, bunu aklımıza getirmiyoruz? 1912 yılında (bir aşırı aşkın) Edirne’yi saldıran Bulgar’a vermemek için kaç askerin günlük süpürge tohumundan yapılan yarısı çamurlu yumurta kadar ekmek yiyerek cephede can verdiğini kaç gencimiz biliyor? Edirne halkının yiyecek bulamadığı ve bazı yerlerde açlıktan ağaç kabuğu kemirmek zorunda kalanlar olduğunu öğretmezseniz yabancı müziğin heyecanı içinde yaşayan sevecen çocuklarımız karşılarına çıkan Edirne sorusunu elbette bilemeyecekler?”          Mehmet Erdinç-Edirne
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.