Güçlü Türkiye’miz ile gurur duyuyoruz

A -
A +
“Feridun Ağabey, son çeyrek yüzyıldır, Emperyalist ülkeler dış politikalarını, terör örgütleri üzerinden dünyanın her yerinde ve özellikle Orta Doğu'da vekâlet savaşı yöntemi ile yapıyor. Bunu yaparken size demokrasi insan hakları getireceğiz yalanını da söylüyor. Hatta terör örgütü kurdurarak onlar üzerinden yer altı ve yer üstü kaynakları açısından zengin olan Ulus Devletlerle savaşıyor. Savaşı kazandıktan sonra yerel güçlerle iş birliği yapıyor ve sömürüyor.
Osmanlı mirası Türkiye ise bir emperyalist ülke olmadığı için dış politika ilkelerini sömürü üzerine kurmamıştır. Aksine, barış, uluslararası hukuk, karşılıklı menfaat (kazan-kazan) ve hak mücadelesi çerçevesinde çıkarlarımızı koruma üzerine kurmuştur.
Nerede bir zülüm varsa oraya insani yardım elini Kızılay, AFAD ve STK üzerinden Türk’ün şefkat ve merhamet elini götürmüştür. Nerede bir ihtilaf var, ara buluculuk rolünü üslenmiş ara bulucu olmuştur. Nerede ülkemize yönelik bir tehdit varsa, Askerî gücünü caydırıcı olarak göndermiştir. Ulusal güvenliğimize yönelik tehdidi sınır ötesinde yok etmek için operasyon yapmaktan geri durmamıştır.
Hâl böyle iken, 'Beklenen Türk’ün beklendiği yerlere sadece ve sadece insanî vicdanî olarak gitmekte tereddüt etmeden gitmesi 82 milyonu mutlu etmektedir.
Türkiye güçlenince dış politika da etkisi artıyor. Lübnan’a barış gücü askeri gönderiyor. Katar’da askerî üs kuruyor. Bosna’ya barış gücü askeri gönderiyor. Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama için sismik gemi gönderiyor. Ülkemizin güvenliğini sağlamak için sınır ötesi Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Barış Planı Harekâtı başlatıyor. Doğu Akdeniz’de etkinliğini artırmak için Libya’ya asker gönderiyor. Velhasıl güçlü Türkiye’miz ile gurur duyuyoruz.
Geçmişte olduğu gibi artık Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türk milleti uluslararası arenada etkin bir rol üstlenmektedir. Esen kalın...”
         Yüksel Kantar
 
 
Depremden daha büyük bir tehlikeye dikkat!
 
“Feridun Ağabey, ben İstanbul gibi büyük bir kentte yirmi yıldan beri okul müdürlüğü yapan bir öğretmenim. Allah devletimize milletimize zeval vermesin diyerek bir eğitimci gözüyle gelecekte bizi bekleyen büyük bir meseleye; yetkililerin şimdiden tedbir alması amacıyla dikkat çekmek istiyorum. İşsizlik büyük bir sıkıntı, buna herkes çözüm arıyor tamam ama burada gençlerin işe yaramayacak derecede eğitim sisteminde tutulması mezun olduğunda da işe yaramayan bir insan olarak ya mesleğinde iş bulmak ya da işsiz kalmak zorunda bırakılması gelecek için büyük bir tehlikeyi de beraberinde büyütüyor.
Bu çocuklar küçükken her türlü sanatta, meslekte iş bulabilir çırak kalfa usta olabilecek iken eğitim sisteminde zorunlu kalması sebebiyle mezun olduğunda mesleğiyle baş başa kalıyor. O konuda da iş bulamıyor. Benim dikkat çekeceğim konu bundan sonrası için… Bu çocuklar baba eline bakıyorlar. Babaların çoğu zaten emekli maaşıyla kıt kanaat geçinmeye çalışıyorlar. Bir zaman sonra bu çocukların babadan harçlık istemesi babanın da ona harçlık vermesi sorun olmaya başlayacak. Ve bu üzüntü verici durum ileride sürtüşmeye daha ileride aile içi Allah korusun felaketlere sebep olabilecektir. İnsan yükü çok ağırdır. Bu ağır durum hele de büyük şehirlerde aileleri ve bir adım sonrası toplumu bekleyen bir felaket olarak yaklaşmaktadır. Bu tehlike deprem tehlikesinden daha büyük bir tehlikedir. Buna bir çözüm şimdiden aranmalıdır… Saygılarımla..."
          Eğitimci Osman K.-İstanbul
 
 
2020'yi "sade hayat yılı" yapalım
 
Feridun Ağabey, “doğum günü”, “anneler günü”, “babalar günü”, “sevgililer günü”, “yılbaşı”, “öğretmeler günü” o günü bu günü diye diye yılın neredeyse her gününe bir gün yapan sistem aslında toplumları tüketici yapmak isteyen çok uluslu firmaların geliştirdiği organizasyonlardır.
Bu tuzaklara düşmeyelim. İnsanlar çok az eşya kullanarak, çok az ama sağlıklı gıda ile beslenerek ömür sürebilir. Yaşadığımız mekânları kendimiz yaşanamaz hâle getiriyoruz. Bazı evler görüyorum. Bunlar, incik-boncuk ve aşırı eşyadan ötürü belediye çöplüğü gibi gelir bana. Duvarların tümünde çerçeveler, her odada onlarca biblo, hiç okunmayan dergiler, kitaplar...
2020 yılında sade hayata geçmeyi deneyin derim. Abartılı mobilyalar, onlarca ayakkabı, onlarca elbise ile huzurlu bir hayat sürdüremezsiniz. Aldığınız her gereksiz eşya dünyanın ham madde kaynaklarının biraz daha tükenmesi demektir. 80-100 sene önce Anadolu'daki insanlar günlük hayatlarında 20-30 eşyaya sahipti. 1980'lerden sonra ipin ucu iyice kaçtı. Mobilyalardan evde viraj alamaz olduk. Gördüğümüz her şeyi satın alıp evlere yığmaya başladık. Her sene kaban değiştirdik. Her sene ayakkabı çanta alır aldık. Dünyanın en zengin insanları bile 20 yıllık otomobil kullanırken, 10-15 yıllık palto giyerken bizler iyice hedonist olduk. Sonuçta geldiğimiz yer 460 milyar dolar kadar dış borç, 300 milyar dolar kadar iç borç... Gelin bu seneyi "sade hayat yılı" yapalım. Lüzumsuz eşya almayalım. Hatta fazla eşyalarınızı fakirlere verebilirsiniz. Saygılarımla.
           Ali Özdemir-Bolu
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.