“Asker yolu bekler gibi bir haber bekliyorum”

A -
A +
Muhterem Feridun Beyefendi, bundan evvelki yazdığım ve de neşretmiş olduğunuz yazım için “bu doksanlık delikanlıya kim cevap verecek?” demiştiniz.
Her gün aldığım gazetenizde sizin sayfanıza ilk önce bakmaktayım. Sanki bir asker yolu beklemekte gibi... Maalesef güzel vatandaşlarımın güzel dilekleri arasında iki satır da olsa bir cevap göremiyorum. Göremem çünkü ona cesaret ister. Bunca dilekçelerime neden bir cevap verilmediğinin nedeni zaten açıkça belli...
Öğretmen sınıfta bir öğrenciyi bir konu için tahtaya davet eder. Fakat öğrenci kalkmaz. Öğretmen tekrar eder yine kımıldar, mırıldar kalkamaz. Öğretmen durumu anlamak için öğrencinin yanına gider. Bakar ki öğrencide bir problem var. “Ne oluyor?” diye öğrenciyi tutup kaldırınca sınıf o malum koku ile dolar ve öğrencinin neden kalkamadığı anlaşılır.
Bizim olay da böyle. Arif olan zaten anlamıştır. Hiçbirisi ama hiçbirisi işin hakikatini açıklayamaz. Koskoca bir meranın birkaç günde yaylalığa dönüştürülmesine hangi insan cevaz vermiş? Puskunlar ama puskun keklik kolay avlanır. Fakat o avcıyı maalesef göremedim. Bir gün işler faş olursa yenmez aş olacağını biliyorlar. Kanunda meralar başka amaçlar için kullanılabilir mi? Hayır mı? Öyle ise yaban hayatı yok edilebilir mi? 2B’den evvel orası nasıldı? Lütfedip bir baksınlar. Çocukluğumun en güzel yazlarını yaşadığım o yerler ne arpalık, ne de nohutluktur. Orası Kandil’dir, Kandil!.. Dedelerimizin, ebelerimizin yaylalığıdır. Oraya bir de nohutluk adını takmışlar, bir şeyi örtmek gibi. Ama güneş balçıkla sıvanamaz, atalarımız öyle diyor. Hadi bana inanmadınız diyelim. Ayaklarınıza bir çarık geçirip Kandil’de keklik, tavşan, yaban hayatından birini arayın. Boşuna yorulursunuz.  Orada birkaç yıldan beri keklik sesi değil çekiç sesi hâkimdir. Vay benim güzel kuşlarım. Güzel yaban hayatım. Sahi yurdumda yaban hayatını koruma diye bir resmiyet vardı. O n’oldu? Kayıpları dinliyorum bir ses de gelmiyor? Yaban hayatına zarar verilmez diye devletin koyduğu bir yasak da var olacak. O n’oldu?  İşlemden mi kaldırıldı da bizim haberimiz yok. Peki, o havalinin tek sulak yeri orası iken bugün gökten bir kızgın afet mi geldi de buhar edip uçurdu? Gözümüz gibi ormanlarımızın en yakın dostu su iken teklif ettiğim hâlde kale almayanların orada yangın çıkmaz diyenlerin ellerinde bir senetleri mi var? Ateşin yakmadığı bir şey varsa biz de bilelim. Bundan başka oraları işgal eden binaların yapılma müsaadeleri var mı? İmar Bakanlığı ne zaman ve nasıl izin vermiştir? Hepsinin tapuları verilmiş midir? Defalarca verdiğim dilekçelerime bu cevaplar verilmemiştir. İmara ve iktisaba uygun olmadığını tahmin ediyorum. Hepsinin müsaadesi ve pIan-projeleri var mı? Bir zaman ev yaptırmak istediğimde o zamanın belediye başkanı bana 400 metrekare arsadan ve de plan, projenin talebinde bulunmuştu. Burada dışarıdan bakılınca bunlardan uzak görünüyor.
Bence bir gecekonduyu hatırlatıyorlar. Arabadan el uzatsan, yola bitişik bakkaldan istediğini alabilirsin. Buna ne Millî Parklardan ne de Doğayı Korumadan tabii ki haber yok. Dert çok ama derman nerede nasıl ben anlayamadığım gibi tabiatın kendisi de şaşkın durumda! Boğazı sıkılmış, kulağı tıkanmış eski günlerden bir gün bekliyor ve şahsen ben de. Kim bilir? Bu fakirin giden ümitleri geri gelmeyecek gibi. Bilvesile sevgi ve başarı dileklerimle...
             Hüseyin Hilmi Levent-Tarsus
 
 
Kaç sene oldu hâlen bir çözüm bulunamamış
 
“Kamu Kurum ve Kuruluşlarında, Belediyeler ve KİT'lerde 4857 sayılı yasaya tabi daimî işçi statüsünde çalışan üniversite mezunu (Ön Lisans, Lisans ve Yüksek Lisans) işçilerin yasal düzenleme ile çalışanların isteklerine bağlı olarak eğitimlerine (diplomalarına) uygun memur kadrolarına geçirilmesini talep etmekteyiz. Saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.”
        Ömer Akın Yücel
  
 
Annemi annem bilen eşime minnettarım
 
Ben çocukları, çocuklarının çocukları olan bir anneyim. Annem de bizimle kalıyor. Ama anneciğim seksenli yaşlarda… Yaşlılığın verdiği endişeden mi nedendir kendinden başka kimseyle ilgilenmemi istemiyor. Bu sebeple biraz zorluklar yaşıyorum. Mesela kızımın küçük bebeği oldu. Arada bir yardıma gitmem gerekiyor. “Beni bırakıp nereye gidiyorsun?” diye ağlıyor hemen. Onun üzülmesini istemiyorum ama çocuklarımın da yardımına koşmadan rahat edemiyorum. Bir şehirde yaşasak da nihayetinde insanın bir gününü alıyor. Allahtan eşim çok anlayışlı bir insan. Sağ olsun… Ben de evde yemekleri hazırladım. Anneciğimin karnını doyurdum. Eşime de haber verdim. “Kızımıza gidiyorum. Dönüşte beni alır mısın?” dedim. Sağ olsun kırmadı… Diyeceğim o ki insan isterse aynı ailede hem annesini hem eşini hem çocuklarıyla huzurlu ve mutlu olacak şekilde iletişim kurabilir. Annemin yaşlılığını bildiğimiz için onu hepimiz anlayışla karşılıyoruz. Annemi annesi gibi bilen eşime minnettarım… Allah ondan razı olsun.
           Rumuz: “Reyhan”-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.