182 sürekli dolu diyor, bize bir çare bulun!

A -
A +
  "Feridun Ağabey iyi ki varsınız. İstanbul’da büyük bir hastanede iki senedir kanser tedavisi görüyorum. İki kere büyük ameliyat geçirdim. 72 yaşındayım. Virüs salgınından önce doktora gittiğimizde sıraya girip barkot alıyorduk. Sıramız gelince de doktora gidip rahat rahat işimizi hallediyorduk. Şimdi 182’den randevu almayı şart koştular. Doktor ise randevusuz bakmıyor. Bir aydır ağrılar içerisindeyim. Çünkü randevu alamıyorum. 182 sürekli 'randevular dolu' diyor. Bizim gibi yaşlı insanlara bu iyilik değil bu bir eziyet. Sizin aracılığınızla sayın yetkililere sesleniyorum: Lütfen en kısa zamanda bizim gibi insanları da düşünerek bizlere özel olsun eski usule dönün. Lütfen yaşlıları gerçekten düşünüyorsanız öyle yapın. Bizler emekliyiz. Aldığımız 150 lira zam. Darda kaldığımızda özel hastaneye gidecek durumumuz yok. Devletimizden başka sığınacağımız kapımız da yok. Bize daha fazla bu eziyeti çektirmeyin lütfen… Virüsü sokakta çarşıda pazarda kendine dikkat etmeyen gençler bulaştırıyor biz yaşlılar değil. Onların ceremesini de bize çektirmeyin. Siz metrobüsteki kalabalığa çare bulun, yaşlılar kendilerini korur, çünkü kurallara uyan bir nesiliz biz. Saygılarımla."           Bir vatandaş
    Bakanlık işi sıkı tutmakta haklı...   “Feridun Ağabey, Sağlık Bakanımız her gün salgından ölen kişilerin sayısını açıklıyor. 83 milyonluk Türkiye'de 17 kişi, 18 kişi, 19-20 kişi çıkıyor. Türkiye'nin en küçük ilinde bile günde en az 20 kişi vefat ediyor. Trafik kazasında ölenlerin sayısı salgından ölenlerin sayısından onlarca yüzlerce fazladır. Sağlık Bakanlığı televizyonlar ve gazeteler vakitlerini biraz daha bunlar için ayırsa daha iyi olmaz mı?” diyen “Salgın” rumuzlu okuyucumuza;  O söz konusu rakamlar sadece koronadan vefat edenlerle ilgili. Türkiye’de bugün değişik hâllerden toplam ölüm rakamları değil... "Davulun sesi uzaktan hoş gelir" diye bir atasözümüz var, onu size hatırlatmak isteriz. Bu rahatsızlığa yakalanmadan önce hemen birçok kimse bu salgın hatırlatmasına lalettayin (alakasız, ilgisiz) kalıyor. Ama yakalananlara sorulduğunda “Allah düşmanımın bile başına vermesin” diyorlar. En son bir hekim sürekli boğazım sıkılıyormuş gibi oldum. İçi su dolu bir balona üflemek nasıl zor ise su dolu ciğerlerime nefes almak için verdiğim emek de öyle sonuçsuz kalıyordu. Nefes alamaz hâldeydim, ciğerlerim su dolmuştu. Vücudum yoğun bakıma alındığında günlerce hareketsiz tavana çakılı kaldım. Aman hafife almayın dikkat edin” diyordu. Bu sebeple bakanlık işi sıkı tutuyor... Evet hastanelerimiz ve devletin sağlık imkânları sayesinde ölüm oranları en aza indi, vaka sayılarında nispeten azalma var ama yine de ısrarla bu tehlike geçmediği sürece ilk günkü gibi tedbirleri sıkı almak lazım diyorlar. Selamlar... (F.A.)     Geleceğimiz gençlikte ise gençler kime emanet?   Feridun Ağabey, çok şükür millî ve manevi değerlerimiz konusunda hiç olmadığı kadar bir şuurun bir idrakin atmosferindeyiz. Bize bu havayı teneffüs ettiren devletimize minnettarız. Ama aynı duygu tabana inildikçe çözümsüz bulmaca gibi girift labirentlerde kayboluyor. Tarifini yapamadığım bir sıkıntı yaşıyoruz sanat dünyamızda kültür ve edebiyat dünyamızda… Bir eziklik duygusu içinde kendi insanına değer verememek sıkıntısı bu… Nedir bu muhafazakâr kesimdeki bitmez tükenmez eziklik duygusu? Nedir bu kendi mahallesindeki insana verilmeyen değer? Niye bu mahalle kendi insanını bir eşya gibi kullanır da asla yetişmesi için ona bir imkân sunmaz? Neden kendine ait olmayanları bir şekilde yüceltir, ona hayranlık duyar, ona imkân verir? Nice mütefekkir tanıdığım insan vardır toplu taşımayla hayata yetişmeye çalışan… Çoluk çocuğuna nafaka yetiştirmeye çalışan… Gün boyu bir kuru simit ile bir bardak çaya talim etmek mecburiyetinde kalan… Ama bu insanların sesidir ezana bayrağa sahip çıkan ses, bu insanlardadır gençliğe eser bırakmak için çırpınan yürek. Gel gör ki bu derviş gönüllü alperenlere en ufak bir imkânı bile çok gören muhafazakâr kesim ne hikmetse kendi mecralarında muhafazakâr olmayan nicelerine hem de hürmet göstererek, konuşmalarına fikirlerine değer vererek hatta eleştiren sözlerini demokratlık gibi göklere çıkartarak alkış tutmaktadır. Neden bu böyledir? Neden gerçek anlamda dün ne idiyse bugün de o olan, sözü gibi özü de milliyetçi muhafazakâr olan isimler kenarda kıyıda köşededir? Neden gençlerimize yeni bir Necip Fazıl, yeni bir Cahit Zarifoğlu yeni bir Erdem Bayazıt yeni bir Ahmet Arvasi yetişmesine imkân sunulmaz? Derdimiz asıl budur… Geleceğimiz gençlere emanet ise gençler kime emanet? Selamlar…           Yusuf Eren-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.