Kılıçdaroğlu bizim bilmediğimiz neyi biliyor?

A -
A +
YSK bir iki gün içinde İstanbul kararını verecek..
31 Mart seçimlerinin ardından gergin günler geçirdiğimiz doğru..
Peki dünyada ve özellikle de Batı’da her şey güllük gülistanlık mı?
İşte dünkü Batı medyasında öne çıkan bazı başlıklar:
-“Sosyal medya kutuplaştırıyor, nefret suçlarını körüklüyor..”
-“Sinagog saldırısından sağ kurtulanlar yaşadıkları dehşeti anlatıyor..”
-“İspanya’da ilk kez aşırı sağcılar parlamentoya girmeyi başardı..”
-“Doğu Almanya’da 3,5 milyon kişi 2 bin avrodan az kazanıyor..”
-“Trump’ın göreve gelişinden sonra ABD’de anti-semitist saldırılar arttı..”
-“ABD-İran gerilimi büyüyor.. İran, Hürmüz Boğazı’nı kapatmakla tehdit etti..”
Yani gerilim her yerde yüksek..
 
JAPON NE DÜŞÜNÜRDÜ?
Türkiye’yi hiç bilmeyen bir Japon’un geldiğini;
Ve sadece sosyal medyadan “ülkede” ne olup bittiğini anlamaya çalıştığını varsayalım..
-“Vay canına.. Ben nasıl bir yere gelmişim” demez mi?
-“Batı ülkeleri gününe gün, zenginliğine zenginlik katarken, Türkiye içinden çıkılmaz bir kaosa doğru sürükleniyor..” diye düşünmez mi?
 
İSRAİL VE FRANSA
İsrail’e bakalım..
Hakkındaki onca yolsuzluk suçlamasına rağmen Netanyahu 10 yıldır iktidarda..
Yeniden başbakan olmak için de gün sayıyor..
İsrail’de kimse “tek adam” yönetiminden veya “otokrasiden” bahsetmiyor..
Sarı yelekliler de Fransa’da aylardır eylemde..
İşçi sınıfına polisin sert müdahaleleri Fransız basınının gündemine hiç geldi mi?
İnsan gerçekten artık hiç hayret etmiyor..
 
TÜRKİYE NASIL AYAKTA KALABİLDİ?
Türkiye’nin şu son yaşadıkları Almanya, Fransa veya İngiltere’nin başına gelseydi mesela..
Ne olurdu?
Dayanabilirler miydi?
Hiç sanmıyorum..
Gezi olayları, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleri ve dolar savaşları..
Yaşamadığı başka bir şey kaldı mı?
Bu arada da 7 seçim geçirdi..
Ama her defasında tekrar ayağa kalkmayı bildi ve yoluna devam etti..
Yaralar da almadı değil..
Enseyi karartmanın anlamı yok..
Ekonomiden güzel haberler geliyor..
Sanayi üretimi arttı.. Güven endeksi yükseldi..
Dolarla yatıp kalkmamak lazım..
Sadece Türkiye değil ki..
Gelişmekte olan ülkelerin piyasalarında da aynı hareketler var..
 
İMAMOĞLU KOPYALANAN VERİLERİ NE YAPACAK?
Düşünün..
Siz bir yerin başına geliyorsunuz..
Her şey elinizin altında zaten..
Bütün bilgilere de ulaşabiliyorsunuz..
Ama yetmiyor..
-16 milyon İstanbullunun mahrem verileri kopyalatıyorsunuz..
-İstihbarat nerede?
-Kablolar nereden geçiyor?
-Her kurumun lokasyon verileri..
-Mahrem koordinatlar..
Hangi siyasetçi böyle bir şeyi daha önce yapmıştır..
Bu işlemi neden yaptığını mutlaka açıklamalı..
Olayı öylece geçiştiremeyiz..
Şu soru her yerde kulağımıza çarpıyor:
-“İmamoğlu verileri Kaftancıoğlu’na o da başka birine mi verecekti?”
 
ERDOĞAN NEDEN ARAMADI?
Çubuk olayından sonra TV’lerde tavsiyeler, yorumlar gırla gitti:
-“Erdoğan neden geçmiş olsun telefonu açmadı?” diye soranlar oldu..
Gerçekten de çok güzel bir soru..
Hepimiz insanız ve duygularımızla hareket ediyoruz..
Gülüyoruz, ağlıyoruz, kızıyoruz..
Erdoğan da aynı..
Önce kendimden örnek vereyim..
Kılıçdaroğlu ile 23 Nisan resepsiyonunda karşılaştık..
Tam el sıkışacaktık ki birden duygularım komutayı ele aldı..
Ve bir anda sırtımı döndüm..
İnsansı bir refleksle.. Elimde olmadan..
Birden aklıma basın toplantısına davet edilmeyişimiz geldi..
“Ötekileştirilmemiz” geldi..
Yüzünde çeşitli maskeler olan bir Kılıçdaroğlu vardı karşımda..
Birlik, beraberlik, kardeşlik ve demokratlıktan söz ederken “aslında” söylenenlerin tam tersini yapıyordu..
Eğer elini sıksaydım “ne iyi yaptın, kurumuma, bana akreditasyon uyguladın” demiş olacaktım..
Saldırının ardından Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı ve Bahçeli’yi ağır bir dille suçlamadı mı?
Onları hedef tahtasına koymadı mı?
Cumhurbaşkanı her şeye rağmen Anayasa Mahkemesindeki törende hem elini sıktı hem de konuştu..
Ama günün sonunda;
Bu olay Türkiye’yi kim “kutuplaştırmak” istiyorsa onların işine yaradı...
 
NEDEN TEHDİT DİLİ?
İmamoğlu BBC’ye konuştu..
İmamoğlu La Stampa’ya demeç verdi..
İmamoğlu’ndan The Guardian’a dikkat çekici açıklamalar..
Hepsinde klişe cümleler..
Güç devşirme ve tehdit dili.. 
Dünya bizi izliyor.. Avrupa’nın gözü üzerimizde..
Yok şöyle, yok böyle..
Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları da farklı değil..
Aynı dili kullanıyor..
Bu ülkeye travmaların her türü yaşatıldı..
Hepsini atlattık..
Ve hâlâ ayaktayız..
Kemal Bey dün yine TBMM’deki grup toplantısında bıraktığı yerden devam etti..
Yine gerdi, kutuplaştırdı..
Âdeta “Nerede kalmıştık?” der gibiydi..
Almanya’da “bizi yalnız bırakmayın” demişti..
Siyasetçi gücünü, kendi halkından almaz mı?
Acaba diyorum, kulaklara üflenen yeni bir şey mi var?
Bizi rahat bırakmayacakları kesin..
Ama şu da unutulmamalı..
Her defasında daha da güçlenen bir Türkiye karşılarına çıkıyor..
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.