Türkiye'yi IMF'ye mahkûm etmek

A -
A +
Geçen hafta Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak önemli bir açıklama yaptı ama nedense bu açıklama es geçildi. "Türkiye, 2019 dış borçlanmasını bitirdi" diyen Albayrak aslında önemli bir konuyu açıklamış oldu. Hazine Bakanlığı Nisan 2029 vadeli dolar cinsi eurobondun yeniden ihracını 1 milyar dolar borçlanma ile tamamladı. Böylece Hazine tahvil yoluyla 2019 yılı dış borçlanmasının yüzde 80'ini yılın ilk çeyreğinde tamamlamış oldu.
Üç dört gün önce her şey iyi giderken bir anda döviz fırladı. Dolar cuma akşamı 5.84'i gördü. Bunun sebeplerinden biri de JP Morgan'ın yayımladığı rapordu. Yanıltıcı içerikleri nedeniyle hisse senetleri üzerinde spekülatif etki oluştu. Bu rapor üzerine dolara hücum oluşunca cuma akşamki tablo ortaya çıktı. SPK da JP Morgan hakkında soruşturma başlattı. Uluslararası bazı bankalar da JP Morgan'la beraber tam seçim öncesi dövize saldırdılar. Kendilerine göre yerel seçimler öncesi Erdoğan ve AK Parti'yi zora sokmak istediler.
Bir iki bankanın Türkiye üzerine neler yapmak istediğini Ege Bölgesi'ndeki illerimizden birinde iki hafta önce yaşananlar üzerinden anlatayım. Yabancı sermayeli bir bankanın Şube Müdürü, Portföy Yöneticisi ve Bölge Müdürü önemli bir şirketi ziyarete gidiyorlar. Yurt dışında şubeleri ve başka finans kurumlarıyla sıkı bağlantısı olan bankanın Bölge Müdürü, şirketin Yönetim Kurulu Başkanı'na  varlıklarını satarak dövize çevirmesini ve kendi bankalarının Avrupa'da ortağı olduğu bir bankaya yatırmasını, yani yurt dışına transfer etmesini istiyor.  Eğer parayı yatırırlarsa döviz cinsinden %10 faiz vereceklerini ısrarla söylüyorlar. O görüşmede bulunanlardan bazıları  böyle bir öneriye çok şaşırıyorlar. Çünkü dövize yurt dışında %10 faiz çok büyük bir oran. AB'de krediler neredeyse %2'nin altındadır.
JP Morgan'ın açıklamaları ve bugünlerdeki döviz hareketlerine bakılınca  Türkiye düşmanlarının içerideki taşeronlarının harekete geçmiş oldukları anlaşılıyor. Bu anlattığım olaya şahit olanlar, böyle bir hainliğe hâlâ anlam veremiyorlar. Peki, JP Morgan ve bazı uluslararası finans kurumları neden böyle davranıyorlar?
Bunun en temel sebebi Türkiye'yi IMF'ye mahkûm etmek. IMF'ye mahkûm olmak oradan sadece kredi çekmek değildir. Dış politikanızı da Batı'ya bire bir teslim etmektir. Onlara akıl danışmadan bir şey yapamazsınız demektir. Özgür olmayın demektir. Sadece Batı'nın önerdiklerini yapın, bizim sözümüzden dışarı çıkmayın demektir.
AK Parti iktidarının son 17 yılda en büyük başarılarından biri IMF gibi vesayet kurumlarından Türkiye'yi kurtarması oldu. O yüzden Türkiye rahatlıkla dış politikasında bu kadar öz güvenli davranıyor. IMF’ye borçlu olsanız, Suriye'de, Mısır'da, Filistin'de Türkiye Batı'nın yüzde yüz zıddı ve haklı politikaları yürütemezdi.
Nitekim JP Morgan öncülüğünde IMF'ye Türkiye'yi mahkûm etmek isteyenlerin sesleri hemen duyulmaya başladı. Cumhuriyet gazetesine konuşan (başka kime konuşacaktı, Allah'ınızı severseniz) Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden (MIT) Prof. Daren Acemoğlu hemen topa girmiş: Yabancı sermaye gelmeden Türkiye’nin toparlanmasının çok zor olduğunu kaydetmiş ve  “Bunun için de onlara yargının çalıştığını, belirsizliğin ortadan kalktığını, para politikalarının daha rasyonel hâle geldiğini gösteren şeyler yapmak lazım. Kendi sermayemiz için de aynısını yapmak lazım. Cari açık olunca, sermaye de gelmeyince tabii ki kur artar. O kadar az gelen sermaye kaldı ki onları da korkuttuğun anda para çekiliyor kur artıyor. Türkiye’de bu dönemde yabancı sermayenin hepsi çıkmaz ama daha az gelir. Bu olunca cari açığı kapatmak daha da zor olur. Bugün, ekonomi resesyona girince ithalat düştüğü için cari açık biraz daralıyor. Ama Türkiye’ye gelen para azalacak (T24.com.tr)."
Acemoğlu hızını alamamış ve işi demokratik rejimi diktatörlük konularına da getirmiş: “Demokratik rejimlere geçişte kişi başı gelir yüzde 25 artıyor. Çünkü ülkeye yatırım geliyor. Diktatörlükte ise yatırımları kendi iş adamlarına veriyor. İkincisi demokrasilerde vergi gelirleri artıyor ve bunlar eğitim, sağlık gibi alanlarda yatırıma gidiyor. Diktatörlükte vergileri artıramıyor çünkü kendi adamlarından vergi isteyemez. Şimdi Çin gibi ülkelerden ya da bazı kesimlerden gelen ‘diktatörlük ve kuvvetli liderler iyidir’ görüşü var. Önemli olan siyasi rekabet, doğru kurum ve kurumsallaşan karar mekanizmaları.”
Bu ve buna benzer açıklamaları başka uzmanlardan(!) da önümüzdeki hafta ve seçim sonrası duyacağız. Hatta bunlarla yetinmeyecekler, "Ruslardan S-400 almayın. F-35 neyinize yetmiyor" diyenleri de duyacağız. Bütün prangalarından kurtulan Türkiye sıkıntılı bir süreç yaşıyor olabilir. Bunları aşacak gücü var Türkiye'nin. Kimsenin bundan şüphesi olmasın. Biz bu oyunları 2009'da da gördük.
Ha, Türkiye ekonomisi üzerin spekülatif açıklamalar yapanlar, döviz üzerinden operasyon çekenler, dışarıyla anlaşarak para kaçıranlar umarım Başkan Erdoğan'ın dünkü açıklamalarını dikkatle dinlemişsinizdir. Hukuki hesaptan kaçamayacaksınız.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.