Silah, ordu ve istihbarat gücümüz gelişince

A -
A +
1998 yılı olmalı. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz ABD’den bazı silahlar istemişti. Amerika, Türkiye’nin taleplerini incelemiş, istediğimiz silahların bir kısmını vermemişti. Mesut Yılmaz, Amerika’nın Türkiye Büyükelçisi’ne itiraz etmiş ama sonuç vermemişti. Büyükelçi, Mesut Yılmaz’a, “Siz bilirsiniz” demişti... Köprünün altından çok sular aktı. Türkiye de değişti ve gelişti. Eğer 20 yıl önceki Türkiye olsa Suriye, Libya, Irak vb. ülkelerde asla olamazdı. Etkisi sıfırın altında bir ülke olurduk. Silah konusunun ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Dün terör örgütü PKK’nın sözde başkanlık ve yürütme konseyi üyelerinden Diyar Garip Muhammed (Diyar Ghareeb Mohammed), Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) ortak operasyonuyla öldürüldü. Bu operasyon MİT ve TSK tarafından tamamen yerli ve millî silahlarla yapıldı. 27 Haziran Perşembe günü Kandil'in Kortek Virajları bölgesinde gerçekleştirildi. Böylece Kandil'de ilk defa üst düzey bir PKK'lı etkisiz hâle getirildi. Operasyon, PKK'nın sözde ana karargâhının bulunduğu Kandil'de ilk defa üst düzey bir PKK'lının etkisiz hâle getirilmesiyle dikkati çekti. "Halmat Diyar" kod adlı, 1973 Irak Süleymaniye doğumlu Diyar Garip Muhammed, 1992'de katıldığı terör örgütü PKK’nın sözde başkanlık konseyinin 7 üyesinden biriydi... Türkiye artık Kandil’e ensendeyiz mesajını her gün sıklıkla vermeye başladı. Kendi silahlarımız olmasa bu tür operasyonlarda zorlanırdık. Amerika’nın, Avrupa’nın eline bakmıyoruz artık.  İşte Türkiye stratejik ve taktiksel anlamda önemli işler yapıyor. Katar’a askerî eğitim veriyor. Suriye’de Rusya’yla beraber en etkin ülke durumunda. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz Mustafa es-Serrac ile bir araya geldi. Erdoğan, Libya'nın uluslararası toplum tarafından tanınan hükûmetine olan desteğini tekrarladı ve meşruiyeti olmayan Hafter güçlerinin saldırılarının durdurulması çağrısında bulundu.  Libya’da Hafter demek, Suudi ve BAE hükûmetleri demek. Hafter’in uluslararası bir meşruiyeti yok. Türkiye bu coğrafyada Suudi ve BAE ile sıklıkla karşı karşıya geliyor. Cemal Kaşıkçı olayından beri bin Selman ve Suudi hükûmet uluslararası arenada çok zorda. Türkiye Orta Doğu’da kendi gücüne güveniyor. Demokratik ve meşru zeminde faaliyet yürütüyor. BAE ve Suudların tek gücü var: Para... Her şeyi parayla çözmek istiyorlar.  Bu hafta S-400’ler yavaş yavaş gelmeye başlayacak. Amerika’nın net tavrını da o zaman göreceğiz. Dış politikada bir makas değişikliğine gidiyoruz. Ama artık başkalarının ne dediğine pek bakmıyoruz. Kendi çıkarlarımıza göre hareket ediyoruz. Bunun bize görece bir maliyeti olacaktır. Uluslararası siyasi yelpazede her tavır değişikliği birtakım sonuçlar getirir. Türkiye de gördüğüm kadarıyla bu riskleri almış durumda. Statükonun yıkıldığını görüyoruz. Kişi başı gelirimiz 50 bin dolar olsa, herkes zengin olsa, her türlü ilerleme sağlansa bile ordu, silah ve istihbarat gücünüz zayıfsa dünyada söz söyleme hakkınız yoktur. Japonya gibi olursunuz. Türkiye ordu, silah ve istihbarat konusunda her geçen gün ivme kazanıyor. Geleneksel refleksle hareket etmiyor Türkiye. Başka ülkeler buna alışsa iyi olur.   CEM KÜÇÜK'ÜN DİĞER YAZISI İÇİN TIKLAYINIZFETÖ'CÜ YARGIÇLARLA BAĞLANTISI OLANLAR
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.