Jetonla çalışan hâkimler

A -
A +
Değnekçi Mehmet Ali Sadıkoğlu’nun Beykoz’da zorbalıkla tuttuğu yol için park ücreti ödemeyen oto tamircisi Hüseyin Aktürk’ü gidip gelip, onlarca bakan gözün önünde defalarca bıçakladığını altı ay önce okuduk. O korkunç videoyu da izledik. Büyük infiale sebep oldu bu vahşet. Zanlı Beykoz 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nce tutuklandı.
Ve önceki gün öğrendik ki SERBEST bırakıldı.
Türkiye’de bazı hâkimlerin âdeta sosyal barış ve huzuru bozmak için bu tür kararları verdiğine inanmaya başladık. Bu karara da çok büyük tepki gösterdik ama bağırıp çağırmalarımızla, öfkemizle baş başa kaldık yine.
Yargıda üst düzeyde bir hukukçu dostum arayıp “Adalet Bakanlığı hâkimlerin bu tür olayların varsa videolarını izlemeleri ve fotoğraflarını fotoroman gibi delil dosyasında tutmaları için bir genelge çıkarmalı” dedi.
Dolmuşum demek ki patladım:
“Yahu hocam, bu hâkimlerde akıl ve izan yok mu? Bu olayın videosu bangır bangır yayınlanıyor. Zaten bir hâkimin görevi, yoksa bile görüntü istemek değil mi? Yani her olay üzerinde genelge çıkar, yasa çıkar nereye varacak bu?
Öyle ya İngiltere’de anayasa ve yasa bile yok.
Çok güldü, “Haklısın ama ne yazık ki hâkimler video dosyanın içinde bile olsa izlemiyorlar” diyerek acı hakikati açıkladı. Neden? Tembellikten, duyarsızlıktan, iş bilmemekten, say sayabildiğince. Kısaca hâkim-insan malzememiz bu. Devam etti:
“Bu yüzden onları mecbur etmek gerekir. Çünkü bizim yargı sistemimiz ve hâkimlerimiz jetonla çalışan otomatlara benziyorlar. Refleksleri zayıf, inisiyatif almıyorlar. Dolayısıyla her olay için bir jeton atmak zorundasın.”
Saygıdeğer hukukçumuz kendi deyimiyle “Adlî vurdumduymazlık” olarak tarif ettiği olguyu en aza indirebilmek için genelge çıkarmanın şart olduğunu tekrar etti.
 
ADAM ÖLDÜRMEYE TAM TEŞEBBÜSTEN AĞIR CEZADA YARGILANMALIYDI
 
Bu tür vicdanları kanatan kararları veren hâkim ve savcılar için Adalet Bakanlığı ve HSK mekanizması harekete geçmeli.
Adalet bu toplumun ve ülkenin temeli olmak zorunda. Verilen CANLI BOMBA’dan farksız kararlar bu temele dinamit koymaktan başka işe yaramıyor. Soruyorum, HSK ne iş yapıyor. Yine hukukçu dostum cevaplıyor:
“Bir kere yargı bürokratı Ankara’ya yüksek bir makama atadığında olan şu; Ona ne kadar gereksiz seminer, konferans, yurt dışı gezi ve anlamsız ziyaretçi varsa çıkarılır. Böylece bürokratla sahadaki uygulama arasına bir set çekilir.”
Yeniden Beykoz’daki o değnekçinin vahşetine dönersek, aslında zanlı, savcı tarafından ADAM ÖLDÜRMEYE TAM TEŞEBBÜSTEN VE GASPTAN DOLAYI AĞIR CEZA MAHKEMESİNE sevk edilmeliydi. Bu çok büyük bir hukukî hata. Sonra hatalar yukarıda da sıraladığımız gibi duyarsızlıklar ve hukuk bilmezliklerle devam edip gidiyor.
 
İNSANI İSYAN ETTİREN DUYARSIZLARA NE DEMELİ?
 
Değnekçi vahşetini izlerken beni en çok isyan ettiren bir başka şey, orada bulunanların akıl almaz duyarsızlığıydı. Bir Allah’ın kulu çıkıp müdahale etmiyor. Neymiş, elinde bıçak varmış. Yapılacakları ben mi yazayım?
Pes!
Bizim insanımız ne yazık ki böyle. Adam karısını öldürünceye kadar döver “Aman karı-koca arasına girme, sen kötü olursun” der, böyle bir olayla karşılaşır, kendisinin eli armut topluyordur,  etrafındakilere “Biri yardım etsin ne olur” diye bağırır, bir diğeri “Boş ver gidelim buradan, şahit filan yazarlar neme lâzım” der.
 
BİR DE ŞAHİTLİK YAPMANIN CEREMESİNE BAKALIM
 
Ama sonuncusu, yani şu şahitlik-tanıklık meselesi önemli.
Tanıklık yapmanın vatandaşın zihnindeki karşılığı bu. Aman şahit yazmasınlar. Bunun da bir sebebi var kuşkusuz.
Bizim hukuk ve yargı sistemimiz tanık olanın anasından emdiği sütü burnundan getirir.
Diyelim ki bir olaya tanık oldunuz. On kere çağrılırsınız. Karakola, savcıya, birden fazla mahkemeye. Siz kalkıp bilmem nerede devam eden duruşmaya işinizi gücünüzü bırakıp, bir sürü yol masrafı yapıp gidersiniz, hâkimler sizi adliye koridorlarında saatlerce bekletirler, duruşmaya çıktığınızda da laflarınızı ağzınıza tıkayıp üstüne bir de azarlarlar.
Ama AŞAĞIDAKİ İLGİNÇ BİLGİYE ben de sahip değildim inanın.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun TANIĞA VERİLECEK TAZMİNAT VE GİDERLER başlıklı 61. Maddesinde ne yazılı bakalım:
“Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrılan tanığa, her yıl Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan tarifeye göre kaybettiği zaman ile orantılı tazminat verilir. Tanık hazır olmak için seyahat etmek zorunda kalmışsa, yol giderleriyle tanıklığa çağrıldığı yerdeki ikamet ve beslenme giderleri de karşılanır.”
TAZMİNAT denmesi tanığa ödenecek paranın öyle üç beş kuruş ile sınırlı tutulamayacağının işareti.
Şimdi diğer soru:
Adalet Bakanlığı tarafından çeşitli istatistikler tutulur. Çok merak ediyorum, şimdiye kadar kaç tanığa ödenmiş bu. Misal 20 tane var mı?
 
TANIK KORUMA
 
Yine aynı kanun uyarınca 58. Maddede tanıkların korunması var. Gerekirse plastik ameliyat bile yapılabilir tanıklara bunun için.
Ama durun sevinmeyin. Bu sadece ÖRGÜTLÜ SUÇLAR için gerekli.
İyi de neden sadece örgütlü suçlar için?
Misal bu değnekçi bir örgütten daha mı az tehlikeli?
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Yukarıda Beykoz’daki vahşeti trene bakar gibi izlediler diye kızdığımız insanlar şahit olurlar mı? Aralarından biri olmuşsa bile "helal olsun" denir bu durumda.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.