Tarımdaki geliri görmezsen çarpılırsın!

A -
A +
Samsunlu olduğumu okuyanlar biliyor. Anne ve babamın tarafında iki köye bağlıyım, ama nedense çocukluğumdan beri hep dayılarımın evine giderdim yaz tatillerinde. Canik Dağları'na doğru uzanan güzergâhta, tabiat harikası bir coğrafyadan bahsediyorum size. Âdeta yeşil bir deniz ortasında, arazilerin içinden geçen ve sıcak yaz günlerinde çimdiğimiz, oltayla balık tuttuğumuz dereleriyle rüyalarımı süsleyen köyüm; Kocalar... Hâlâ da öyle. Bundan 40 yıl öncesine kadar elektriği, suyu olmayan, köhne ahşap evlerde ikamet edilirdi köyümüzde. Son 20 yıldır müstakil, konforlu gıcır gıcır evler yaptırdılar. Hemen hepsi villa gibi. Köylülerin bazıları çok çalışkan. Evlerini yaptırmakla kalmayıp, kapılarının önüne traktör ve altlarına araba çekmişler. Kimileri ise aldıkları emekli maaşlarının azlığından şikâyet edip arka bahçelerini bile ekme zahmetine girmiyor. O da insan tabiatı işte. Dayımın kızları hayvancılığın yanı sıra arıcılığa başlamışlar bu sene. Altı kovanları varmış ama ne yazık ki ilk senenin acemiliğiyle hastalık girince arıların çoğunu kaybetmişler ve ancak üç dört kilo bal elde etmişler. Tattığınızda “Bal dediğin böyle olur” dedirtiyor insana. Kuzenim “Fuat abi, mayıs ayında çiçekler açtığı andan itibaren gram şeker şerbeti koymadım” dedi. Şifa gibi yani. Onlar çok çalışıyor, kazanıyor, yılda bir kere yurt içi, bir kere de yurt dışı seyahate gidiyorlar. Ancak diğer köy sakinleriyle ortak bir dertleri var. Avlularının önünden geçen otoyoldan (Evet, otoyol) yakınıyorlar. Karayolları yolu gereksiz bir biçimde aşağıdan geçirip, kendilerini avlularına çıkan dik ve toprak yamaçla baş başa bırakmışlar. Yol kenarındaki elektrik direkleri ise heyelandan yıkılmak üzere, istinat duvarı bile yok. Başvurmuşlar defalarca ama Karayolları Samsun Bölge Müdürlüğü duvar gibi. Geçen hafta oradaydım dediğim gibi. Kuzenlerimden biri evlenmişti ve baba ocağında köy düğünü yapmaya karar vermişlerdi. Havai fişekler filan iyiydi de tek kötü yanı köy ahalisinin şu silah sıkma merakıydı. Baba tarafımın köyü ise Samsun’un Terme ilçesine bağlı. Karamahmut köyü. Orada artık toprağımız yok ama hısımlarımız var. Çok seyrek giderdim. Çeltik ekilirdi ve ağaç olmadığı için bana çorak ve itici gelirdi evvelden. Son gidişimde orayı da ziyaret ettim ve hayretler içinde kaldım. O uçsuz bucaksız çeltik tarlalarıyla hatıralarımdaki “sevimsiz” köy gitmiş, yerine yemyeşil, âdeta yarı ormanlık, uçsuz bucaksız arazilerin ortasında bir köy gelmişti. Meğer 30-40 yıl önce pirinç terk edilmiş, fındığa geçilmiş. Ayrıca  mısır ekimi, arıcılık, hayvancılık yapılıyor. Süt ve peynir üretimi çok yoğun. Oradaki evler de villa gibi. Öyle konforlu ki insanda “Ben kesinlikle burada yaşarım” duygusu uyandırıyor. Orada da traktörü ve arabası olmayan yok gibi. Ama yol kötü. Ah Samsun Karayolları.    TARIMDA KALANLARIN GELİRİ ARTTI, İŞTE RAKAMLAR   İstisnasız bölgedeki bütün köylerde durum aynı diyebilirim. Özellikle son 17 yıldaki gelişme bu sonucu doğurdu. Tarımda kalanların geliri arttı. Biliyorum, bunları yazdığımda şikâyet etmeyi çok seven bir grup hemen bıdı bıdı söylenmeye başlayacak. Gerçi yakınmalarının bazılarında haklılık payı da yok değil. Kimi zaman ben de bu köşeden dile getiriyorum. Ama her iki köy özelinde size anlattıklarımın ardında başka bir gerçek var. Tarımdan elde edilen gelir son 17 yılda 6 kat arttı. İşte açıklanan resmî rakamlar: Türkiye’nin tarımsal millî geliri 16 yılda 37 milyar liradan 213.4 milyar liraya ulaştı. Ülkemiz fındık, kiraz, incir ve kayısı üretimi ve ihracatında dünyada lider konumunda. Ve sadece bu 4 üründen sağlanan ihracat geliri 2.17 milyar dolar. Ayva, haşhaş tohumu, kavun ve karpuzda ikinci; mercimek, Antep fıstığı, kestane, vişne ve salatalıkta üçüncü; ceviz, zeytin, elma, domates, patlıcan, ıspanak ve biber üretiminde ise Türkiye dünyada ilk dört ülke içinde.   Bunlar inanılmaz rakamlar...   ELEKTRİKLİ TRAKTÖR HEMEN ÜRETİM BANDINA ÇIKMALI   Tablo bu ama “Peki, endüstriyel tarımda nasılız?” diye sorarsanız kimi gelişmelere rağmen çok iç açıcı bir tablo ortaya koyamayacağız. Hâlâ bizim tarım ürünlerimizden marka oluşturan Batılı şirketler, örneğin fındığımızla yaptıklarını ambalajlayıp bize satıyorlar bilmem kaç kat fiyat etiketiyle. Düşünün dünyadaki fındık üretiminin yüzde 67’si Türkiye’de. Dediğim gibi sorun var ama ortadaki tabloyu görmezden gelmeyelim. Mesele MALİYETLERİ DÜŞÜRMEK olmalı. Geçen gün yazdığım ELEKTRİKLİ TRAKTÖR bunlardan biri. Bakan Bekir Pakdemirli’nin öncülüğünde prototipi istenirse hemen üretim bandına çıkmak üzere hazır olan elektrikli traktörle tarımdaki maliyetler köylü lehine yüzde 25 azalacak. Bu müthiş bir zenginleşmeyi, tarımsal enflasyonun düşüşünü beraberinde getirecek. Yeter ki yerli ve millî elektrikli traktör bir an önce üretim bandına çıksın. Hazır şirket de var, talimat verilir, maliyetin yarı yarıya düşmesi için 10 bin kadar bir garanti alımı vadedilir ve başlar üretim. İlla yurt dışındaki bir firma elektrikli traktör üretsin de ithal mi edelim, bunu mu bekliyoruz, cevabını almak isterim...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.