Hep sonradan gelir aklım başıma, hep sonradan, sonradan…

A -
A +
1994 yılında İstanbul’a Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu günden itibaren, cezaevi dönemi hariç tam 26 yıl bu ülkeye hizmet etti. Yönetimine ilişkin olarak eleştirileriniz vardır ya da yoktur, bu ayrı bir sayfa. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu süre içinde milletinden hiç yardım talebinde bulunmadı. 26 yıldır ilk kez, küresel bir salgın felaketinin tüm dünyayı esir alıp koskoca Avrupa ve ABD’yi dize getirdiği şu süreçte milletine seslendi ve “Toplanan miktar ihtiyaç sahiplerine teslim edilmek üzere” bir Millî Dayanışma Kampanyası başlattı.
Kampanyaya karşı muhalif partilerin sözcüleri ve medya organları yoğun bir saldırıya geçti
Argümanları şuydu: “Şimdiye dek ekonomik olarak yanlış adımlar attın ve paraları çarçur ettin, şimdi milletten para istemeye hakkın yok”   CUMHURBAŞKANI NE YAPMAK İSTEDİ, NASIL ÇARPITILDI?Erdoğan bunun üzerine içinden geçtiğimiz zor günleri hatırlatarak Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal’in ordunun ihtiyacını karşılamak amacıyla, kanunla kendisine verilen yasama yetkisini kullanarak çıkardığı Tekâlif-i Milliye (Millî Yükümlülükler ya da Ulusal Vergiler) emirlerini örnek gösterdi. Eleştiriler devam edince de yaptığı televizyon konuşmasında Tekâlif-i Milliye’nin 10 maddesini tek tek okudu.   EKONOMİNİN KALBİNİ VE FİNANSAL SİSTEMİ HEDEF ALAN PROVOKASYON Ancak, bu maddeleri GÖNÜLLÜLÜK esasına dayalı Millî Dayanışma Kampanyası ile özdeşleştiren otomatik portakal tutup sosyal medya hesabından aynen şöyle yazdı: Tekalifi Milliye hatırlatılıp “zor günlerden geçiyoruz” denilerek mevduatı veya tasarrufu olanlardan para istenmesin bir de! Korona sonrası ödeyelim derlermiş bir de! Olmaz olmaz diyemiyorum maalesef! Doğrudan ekonominin kalbini, finansal sistemi hedef alan, mevduat hesapları üzerinde çok hassas olan insanları canevinden vuracak tehlikeli bir kışkırtıcılığa sahipti bu sözler. Adeta mevduat sahiplerinin bankaların önüne yığılmasını ve sistemin tamamen kilitlenmesini istemekteydi.  Bankalarda ufak tefek Türk lirası ve döviz mevduatları olan akrabalarım ve dostlarım bile beni arayıp “Paramıza el mi konulacak neler oluyor” diye endişeyle sorduklarına göre büyük mevduat sahiplerinin neler düşündüğünü varın siz hesaplayın.   TEKÂLİF-İ MİLLİYE İLE MİLLÎ DAYANIŞMA KAMPANYASINI ÖZDEŞLEŞTİRME HAİNLİĞİ Yukarıda da yazdım. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisine Millî Dayanışma Kampanyası’nı açmaya hakkı olmadığını söyleyip her türlü bel altı vuruşu yapan muhaliflere ve medyasına, Kurtuluş Savaşı’ndan daha korkunç küresel bir felaketin içinden geçtiğimizi hatırlatarak Mustafa Kemal’in aldığı tedbirleri misal vermişti yalnızca. Millî Dayanışma Kampanyası ile özdeşleştirilmesi söz konusu bile değildi. Kaldı ki psikopatolojik vakalar bile görecektir ki Tekâlif-i Milliye gibi hayli ağır koşullar içeren emirler paketinde halkın parasından söz eden tek bir madde yok.   ÇUVALDIZI BATIRDIK, İĞNEYİ KİME BATIRACAĞIZ? Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ve danışmanlarına sormak istiyorum. Söylediğiniz ve söyleyeceğiniz her lafı eğip bükerek çarpıtmaya meyilli bir muhalefet ve medyası sizin için bir sır mıydı? Allah aşkına, muhalefetin bu açıklamaları nasıl manipüle edeceğini tahmin etmek çok mu zordu? Kurtuluş Savaşı sırasında çıkarılan bir yasanın yalnızca bir örnek olarak gösterildiği ve oradaki hiçbir maddenin günümüz koşullarında geçerli olmadığını belirtmek mümkün değil miydi? Yapılan belli. Bu dayanışma kampanyasıyla toplanan paralar tekrar milletimize gidecek. İhtiyaç sahiplerine. Kampanya millî beraberlik ruhunu güçlendirecek. Bu anlamda SMS yoluyla verilen 10 lira da değerli, 10 milyon liralık bağış da. Kimse zorlanmıyor.   GURUR DUYMAMIZ GEREKENLER DAHA ÇOK Söylenecek o kadar çok şey var ki oysa. Bakın IMF’e muhtaç olmayan bir Türkiye’den söz ediyoruz. Dünyada hastane yatak sayısı bakımından 250 bin civarındaki yatakla en iyi durumda olan 7. ülkeyiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan  45 günde yapılacak olan 2000 odalı iki hastanenin emrini verir vermez önceki gün temelleri atıldı Sancaktepe ve Atatürk Havalimanı’nda. 83 milyon halka ücretsiz maske dağıtan bir devletimiz var. Maaşlar 65 yaş üstü vatandaşların evlerine servis ediliyor. Güvenlik görevlileri ve sağlık çalışanları kahramanlık hikâyeleri yazıyorlar. 2 milyon aileye biner lira yardım yapıldı. Yakında günlük ücretiyle geçinen ve bu ücretten mahrum olan 2,3 milyon kişiye aynı yardım yapılmak üzere adım atıldı. Şu anda 12 milyon emekliye biner liralık ikramiye ödemeleri ödenmeye başladı. Bir ay içinde hizmete girecek şehir hastaneleri dışında 25 bin 466 yataklık yoğun bakım yatak kapasitesine sahip bir ülke olarak dünyanın ilk beşi arasındayız.
Bu başarılı işlere imza atan bir devlete “Millî Dayanışma Kampanyası”  yapıyor diye saldırılması tam anlamıyla ahlaksızlıktır.
 
SEBEB-İ İSYANIMIZ BAŞKA Ama öte yandan böylesi kampanyaların nasıl yapılacağının bilinememesi de ayrı bir handikap olarak ortada duruyor. İğneyi batırıyorum çünkü öyle hassasız ki kötülükleri kaldıramıyoruz. Sebeb-i isyanımız bu. Karşımızda bir iblisler güruhu hep var ve olacak. Böylesi iletişim facialarına normal zamanlardan alışkın olsak da artık tahammül eşiğimizi aşıyor. İşittiğime göre farkına varılmış bu hatanın ama yine de Ahmet Kaya’nın şarkısının sözleri geliyor dilimin ucuna ister istemez: Hep sonradan gelir aklım başıma, hep sonradan,  sonradan…  
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.