Lawrence'ların tüfeğiyle mi ölmek istersiniz, yoksa gereğini yapmak mı?

A -
A +
Enver Paşa, Çanakkale harbinde ele geçirilerek kendisine hediye edilen Lee-Lieenfield markalı bir İngiliz tüfeğini, sürre alayının başına getirdiği babası Ahmet Paşa ile birlikte Mekke Emîri Şerif Hüseyin’e hediye olarak göndermişti.
Enver Paşa, Müslüman ve Osmanlı dostu olarak gördüğü Mekke Emîri’ne bir jest yapmak istemişti aklınca.
Mekke Emîri Şerif Hüseyin ise bu tüfeği ünlü İngiliz Casusu Thomas Edward Lawrence’a hediye etmiş, bununla da kalmayıp bir isyan başlatmıştı. İsyanı yöneten ise Lawrence’tan başkası değildi.
Lawrence, şehit ettiği her Türk askeri için Lieenfield tüfeğinin kabzasına bir çentik atmıştı. Erler için küçük, subaylar için de büyük çentik. Öyle ki Osmanlıya karşı başlayan ayaklanma süresince Lawrence’ın elindeki tüfeğin kabzasında çentik açılmamış hiç yer kalmamıştı.
Mekke Emîri Şerif Hüseyin, Osmanlının el üstünde tuttuğu bir isimdi...
İstanbul’da iktidarı ele geçiren İttihatçılar da sözüm ona vatansever aydınlardı.
Kutsal toprakların Emîri, İngilizlerle iş birliği yapmış, diğeri de darbeyle ele geçirdiği ülkesini savaşla batırıp yine İngiliz’e altın tepside hediye etmişti.
Osmanlı, birine Müslüman diye güvenmiş, diğerine de en iyi eğitimi alsın diye BATI TİPİ MÜFREDAT ile açtığı okullarda yetiştirip ülkeyi emanet etmişti.
Vatansever olan ve ülkesi için çalışan tek kişi vardı bu olayda; Lawrence…
Müslüman kisvesiyle kandırdığı Arap isyancılar “Osmanlı bizi eziyor” diyordu. Evet, Cemal Paşa’nın kıyıcılığı nam salmıştı Araplarda tepkiye neden oluyordu ama yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşlardı. Sırtlarını dayadıkları İngiltere'ydi, yani şeytanın ta kendisiydi. Lawrence ise 1920 yılında İngiliz The Times’a korkunç bir “istatistiki itiraf”ta bulunuyordu:
“Osmanlı normalde yıllık olarak 150-200 Arap isyancı öldürürdü. Biz bir yılda sivil-asker-isyancı 10 bin Arap öldürdük.”
Evet, Lawrence’ın bu ünlü Lee-Lieenfield markalı tüfeği şimdi, Abdullah Gül ve Ali Babacan’ın en sevdiği memleket olan İngiltere’nin başkenti Londra’da, Oxford Street’teki British War Museums’da sergilenmekte. Gittiğinizde her bir Türk askerinin kanına girildiğine işaret eden “küçük ve büyük” çentikleri o kabzada görebilirsiniz.
 
BURADAN ÇIKARILACAK HAYATİ DERSLER VAR:
 
1- Milletin kanıyla, oyuyla bize teslim ettiği o silahı, her Müslüman kılığındaki adama vermeyeceksiniz Enver Paşa gibi. Güveneceğiniz adamın nasıl biri olduğunu iyice anlayacaksınız.
Yukarıdaki sözüm Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a tabii.
Çünkü “Müslümanım” diyen ve ritüel ya da söylem olarak bu jargonu kullanan herkes millî, vatansever ve yerli olmayabiliyor pratikte görüldüğü üzere.
FETÖ elebaşı olan iblisi saymıyorum bile.
Sonrasını gördük. SP’yi elinde tutan ve yıllardır adam yerine koyduğunuz zat, PKK’nın siyasi uzantısı HDP ile ittifak yapıyor.
Yıllarca Cumhurbaşkanlığı gibi bu ülkenin en yüksek makamını teslim ettiğiniz “Kardeşim Abdullah”, tutuyor Majestelerinin asasını, karanlıktan gelen talimatlar eşliğinde Ali’sinin omuzlarına dokunduruyor.
Bir diğeri de Suriye politikası ve AB ile yaptığı geri kabul anlaşmasıyla ülkemizi bir batağın içine soktuktan sonra Hillary bacıyla çak yapıp “Gelecek” partisini kuruyor.
Onların, Suud Prensi Muhammed bin Selman, Mossad’a hizmet ettiği İsrail basınında ortaya çıkan BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed, CIA yetiştirmesi darbeci General Hafter ve Sisi vb.lerinden farkı var mı?
Peki, bu tür adamlar bitti mi AK Parti’de? “Hayır” diyen beri gelsin.
Kısaca Milletin verdiği silahlar emin ellere teslim edilsin.
2- Görünüşte yerli, ama on yıllardır ecnebi kafasıyla yetiştirilen, Aliler, Faikler gibi Fullbright burslarıyla “eğitilen” gençler artık belli yerlerin başında ya da kıçında.
Bakın biri çıkmış “İzmir’in bir bayrağı ve parası olacak” diyor oturduğu belediye başkanlığı makamından. Kırıta kırıta oynadığı Ciao Bella’yı da millî marş ilan edecek sanırım.
Adam üstelik PKK’lı hainlerin başlattığı hendek kalkışmasına destek için Diyarbakır’da sürtmüş günlerce. Tecrübeli yani.
Bu kafayla kavgaya hazır olunduğu alenen ve net biçimde duyurulmalı.
Ülkemizi bayrağı, parası ve marşı ayrı olacak irili ufaklı minik ülkelere bölmeyi amaçlayan küresel çete piyonlarına, IMF finolarına hadleri en güçlü biçimde bildirilmezse ve yapılan açıklamalar “dalgaya” alınıp sıradanlaştırılırsa, korkarım artık “meşru” olur.
“CHP’nin altı okundan biri de devrimciliktir. Biz hükûmetin çökmesini bekleyemeyiz. İktidara gelmenin yolu sokaktan geçer” diyenlere ve onunla birlikte irade ortaya koyacağını ifade eden herkese, yine karşısında bu milleti bulacakları en güçlü biçimde hatırlatılmalıdır.
Artık karşımıza bizden biriymiş gibi ya da “muhalif” sıfatıyla dizilip, Küresel Çete’nin aparatı olmaya amade Lawrence'lara tahammül edemeyiz.
Bu aşamayı çoktan geçtik; Gezi’de, 17-25 Aralık’ta, Hendek kalkışmalarında ve özellikle de o acı yıl dönümü yaklaşan 15 Temmuz’da…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.