Emperyalizmin sosyalist maşaları; Barış Atay-Merdan Yanardağ örneklemiyle

A -
A +
 
Emekçiler ve ezilen halklar için dünyadaki en güzel ütopyalardan biri olarak sunulan Sosyalizm idealinin, yaklaşık 100 yılı aşkın bir zamandır, burjuva olamadığı için ruhsal olarak sakatlanmış küçük burjuvalar tarafından kirletildiğine, onların katliamları, ahlaksızlıkları ve beceriksizlikleriyle yıkıldığına şahit olduk.
Arkalarından yürüdükleri liderlerine, ülke yönetme biçimlerine baktığınızda, geriye kan ve gözyaşından, insan yıkıntılarından ve milyonlarca cesetten başka hiçbir şey bırakmadıklarını görürsünüz.
10 milyonlarca insanı rejim muhalifi, burjuva özentisi vb. bahanelerle toplama kamplarında, ölüm tarlalarında katleden StalinMao ve dörtlü çetesiPol Bot ve Kızıl Kmerleri, Doğu Avrupa ülkelerinde 1990’a dek sosyalizm adı altında yaşatılan “demokratik vahşet” ve daha niceleri. Bugün benzer örneği en sert biçimiyle Kuzey Kore’de ve daha yumuşatılmış biçimde Küba’da sürdürülmekte.
Türkiye’ye gelelim.
1980 öncesi içinde yer alarak aktif olarak sürdürdüğüm, uğruna hapis yatıp işkence gördüğüm sosyalist hareketleri yönlendirenlerin, aslında karşıtlarından farksız olduğunu 1980’in ortalarında idrak ettim ama benim için yine de çok geçti.
 
CHP VE HDP’YE SIZMIŞ OLAMAMIŞ VE BAŞARAMAMIŞ SOSYALİSTLER
 
Bugün beni “dönek” olarak niteleyen, özünde faşist bu “demokrat” kimliklerin, daha yakın geçmişteki ruh hastalıklarını, kurtarmak istedikleri halkı nasıl aşağıladıklarını, jakobenizmin batağında debelendiklerini ve “En iyisi bu” diye sundukları sistem modellerinin aslında bir emperyalist yavşaklığı olduğunu fark ettiğimden beri içim çok rahat artık.
Ve biliyorum ki özlerindeki şiddet eğilimi eskisi gibi capcanlı devam etmekte. Aşağıladıkları halkın seçtiği yöneticilerce yönetilmelerini içlerine bir türlü sindiremiyorlar. Bu yüzden de çok öfkeliler. Kuşkusuz iktidarın kimi hatalarını kullanarak yapıyorlar bunu. Ama dediğim gibi asıl mesele, yani öfke ve intikamcı naraların kaynağı, aşağıladıkları sosyoekonomik ve kültürel katmanlar tarafından yönetilmeleri.
PKK, FETÖ, CHP, HDP ve İYİ Parti’nin ortak dili hâline geldi bu jargon. Bugün CHP, hatta HDP içine bile sızmış “olamamış ve başaramamış eski sosyalistler”in, bir yandan yozlaşırken diğer yandan intikamcı duygularını asla kaybetmediklerini, iktidara geldiklerinde “İktidara destek veren tüm medyaya el koyacağız, Külliye’yi üniversite yapacağıziktidara yakın 5 şirketi kamulaştıracağız, herkesi yargılayacağız” diyerek gelecekteki “icraatları”nı duyurduklarını, tehdit dilini nasıl pervasızca kullandıklarını okuyor ve işitiyoruz.
 
DENİZ TÜRKALİ’NİN, BARIŞ ATAY’IN İNTİKAM SÖZLERİ KARŞISINDAKİ ÇARESİZLİĞİ
 
Kin ve öfkeleri öyle bir boyutta ki eski badireleri yaşamış ve atlatmış kesimleri dahi ürkütmekte.
Kimi diyeceksiniz?
Ama önce aşağıdaki satırları okuyun. Bu sözler, son bir aydır hepinizin adını işittiği Barış Atay’ın Twitter hesabında “sabitlenmiş tweet” olarak duruyor:
“Hepiniz ağlayarak özür dileyeceksiniz. O gün geldiğinde; affedeni, acıyanı, yargılamaktan vazgeçeni de unutmayacağız! Yok öyle ‘torunlarla emeklilik, hepimiz kardeşiz, kavga istemiyoruz’ falan. Her şey yeni başlıyor. Bu ülkeye, insanına yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz!”
Eski TKP’li bir anne-babanın oğlu Barış Atay. Babası gibi ticarete, anası gibi CHP’ye kapaklanmak yerine, Kandil’in inayeti ve el vermesiyle HDP’den milletvekili oldu. Daha sonra istifa edip hülleyle TİP’e geçti.
Barış Atay’ın PKK ağzıyla yaptığı bu kan dökme temalı Tweet’i 90 bine yakın kişi tarafından beğenilmiş olsa da (O kadar patolojik vaka çıkar Türkiye’de) dediğim gibi pek çok insanı rahatsız etti. Onlardan en cesur olanı, bunu Atay’ın Tweeti altında yazdı.
O cüretkâr demokrat, TKP’nin kitabını yazan, Bir Gün Tek Başına adlı 27 Mayıs Darbesi öncesi gençlik kalkışmasının güzellemesini yapan eserin sahibi Vedat Türkali’nin tiyatro ve sinema oyuncusu kızı Deniz Türkali’den başkası değildi.
Deniz Türkali şöyle yazıyor:
“Yani diyorsun ki Barış'cığım. Her yeni gelen bir öncekini yargılayacak. Yani değişen bir şey olmayacak. Bu düzen böööyle sürüp gidecek mi?”
Stalin-Pol Bot kırması Barış Atay ise hemen tırnaklarını çıkarıp, alttan alta tehdit diliyle cevabını veriyor:
“Yeni gelen gidenlerin işlediği suçları işlerse tabii ki yargılanacak abla. İşledikleri suçların hesabı sorulmasın mı, anlamadım?”
Deniz Türkali siniyor hemen. Çünkü aslında korktuğunun iktidar değil bizzat burnunun dibinde olduğunu itiraf edemeyecek kadar da ürkek. Sözlerini “üslup meselesi”yle makyajlayıp devam ediyor:
 “Tabii bir yolu olmalı kuşkusuz. Ama karşılık aynı tehdit dilinden olmamalı diyorum. Karşımızdakilerle aynı dili aynı yöntemi kullanırsak farkımız kalmıyor onlardan. Cezalandıracağız, yanınıza bırakmayacağız, hesap soracağız… ‘Hele bir iktidarı ele geçireyim bak size neler edeceğim’ dili… Bu mu politika? Bu mu politik dil? Bunu söyleyince ‘adalet yerini bulmasın’ mı demiş oluyorum?”
Deniz Türkali, bu söylemin Kandil’e ait bir tehdit dili, bir ruhsal bozukluk olduğunu idrak edemiyor nedense. Kendisi sinemacı olduğu için bol bol izlemişliği, okumuşluğu ve dinlemişliği vardır. “Hak, adalet, eşitlik, sosyalizm” gibi sloganlarıyla iktidara gelen Stalin’lerin, başta kendilerini destekleyenler olmak üzere nasıl on milyonlarca insanı katlettiklerini artık bilmiyorsa ona da geçmiş olsun.
 
DEVRİMCİ ŞİDDET VE YOLDAŞINI ÖLDÜRMEK
 
Geçmişte de her yoldaşımızın ölümünden sonra gösteri yapar, ardından bunu yapanlardan hesap soracağımızı haykırarak intikam yeminleri ederdik.
Ülkücüler bizim arkadaşlarımızı öldürürdü, bizimkiler de onları öldürürdü. Karşılıklı katliamlar yapılırdı. Silahlar ve bombalar ise aynı yerden temin edilirdi. Ülkücüler de Sosyalistler de bunu göremeyecek kadar kör ve akılsızdı. 12 Eylül darbesi olduktan sonra herkes ebeleriyle yeniden tanıştığında beklendi ki sosyalistler bir ders çıkarmış olsunlar. 1990’da Sovyetler dağılınca, Çin tek partili kapitalizme geçince biraz kendilerine gelir gibi oldular. Ama o vakte kadar söylenen her söze kulaklarını tıkadılar. Bugün aynı körlükleri devam etmekte.
12 Eylül döneminde büyük acılar çekmiş, yıllarca cezaevlerinde işkence görmüş Kürt aydınlardan Yazar Aytekin Yılmaz’ın “Yoldaşını öldürmek” adlı eserini okumanızı öneririm. Cezaevlerindeki yoldaş infazlarını, çocuk yaştaki gençlerin nasıl katledildiğini anlatıyor.
Aytekin Yılmaz bugünkü CHP’yi ele geçirmeye çalışan sol ile HDP ve diğer sol örgütlerde “devrimci şiddet” kavramının hâlâ terk edilmediğini geçenlerde Twitter’dan yaptığı şu paylaşımla çok net anlatmış:
“Diyorlar ki, sol örgütlerin iktidar olduklarında daha zalim olacağını nereden biliyorsun? Bunu ispat etmenin kolay yolu var, sayfanızda o örgütleri bir cümle ile eleştirin ve 10 dakika bekleyin sonucu görün :))”
 
BARIŞ ATAY’IN TİP’İ, GEÇMİŞİ TEMSİL ETMİYOR
 
Barış Atay gibileri bu yüzden çer çöptür sosyalizmin idealleri açısından bakıldığında.
Bu hırbo, ne acı ki eleştirilerim saklı olsa da Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Sadun Aren, Nihat Sargın, Çetin Altan gibi nezih, entelektüel ve saygınlığını hem siyasi hem de insani olarak kaybetmemiş isimlerin kurup Meclis'e soktuğu Türkiye İşçi Partisi (TİP)’nin bugün devam eden kurumsallığının üyesi. Hatırlayacaksınız geçen ay İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya tamamen haksız bir biçimde iftira attı, ardından gereken cevabı aldı.
Ancak evli ve çocuklu olan bu yaz zamparası, yine evli olan manken sevgilisiyle gittiği gece kulübünde kavga edince garsonlardan dayak yedi. Sebep olduğu skandalı saklamak için de “Beni Süleyman Soylu dövdürttü” dedi. Yalanı ortaya çıkınca da sustu.
Nereden nereye?
Aybarlar, Boranlar, Sargınlar teröre ve Amerikan emperyalizmine karşıydı.
Bunlar ABD’nin kuklası PKK’nın tetikçisi.
Geçmişten ders alalım dedik ama olmadı.
Sol, 12 Eylül’de geri zekâlılığının, andavallılığının ve körlüğünün bedelini ağır biçimde ödedi ve büyük tırpan yedi ama yine de akıllanmadı. Sol artığı kindar anne babaların yetiştirdiği bu boş tenekelerin nasıl sosyalist hareketlerin temsilcisi olabileceklerini ise herkesin ferasetine bırakıyorum.
 
BİR SOSYALİST, ÜLKESİNE VE HALKINA NE KADAR İHANET EDEBİLİR?
 
Alın işte, karanlık birilerinin el vermesiyle kurduğu Tele-1 televizyonu için kendi adına para toplayarak suç işleyen, şimdi nasıl bunun altından kalkacağını hesaplayan Merdan Yanardağ.
‪Adam Ertuğrul Kürkçü’nün 'müridi' olarak yıllarca sosyalizm satıp Atatürk’e küfretti. Sonra “Atatürkçü” olarak Tuncay Özkan’ın FETÖ’cü Akın İpek’ten satın aldığı Kanaltürk’e kapağı attı ve bol bol askercilik oynayıp darbe çağrıları yaptı, oradan yine Atatürkçü Ulusal Kanal’da boy gösterdi. Bir ara bir ekonomi kanalını gasbetti ama akıbeti ne oldu bilmiyorum. Sonra CHP’li iş adamı Durdu Özbolat’ın sermayesiyle Yurt gazetesini çıkardı. Gazeteyi batırdı. Adam şimdi “Merdan Yanardağ beni 25 milyon dolar dolandırdı” diye bağırıyor ve “Merdan Yanardağ’ın kurduğu Tele-1’in finans kaynağı FETÖ” diyor.
Güvenlik Uzmanı ve Yazar Mete Yarar, bir zamanlar PKK’nın da gazetesinde yayın yönetmenliği yapan Merdan’ın operasyonlara katılan askerlerin isimlerini PKK’ya verdiğini söyledi.
Şimdi üç kuruşluk reklam alayım diye Rand Corporation’ın cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu yağlayıp yıkıyor. Sorsan hâlâ antiemperyalisttir.
Bir “sosyalist” ülkesine ve milletine daha ne kadar fazla ihanet edebilir sizce?
Aslında hepsinin cibilliyeti bu.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.