Markar’la anılar…

A -
A +
Hayatına dokunduğu kim bilir kaç kişi vardır. Ne çok dostluklar ve arkadaşlıklar edindiğini şimdi anlıyoruz. Arkasından yazılanları, gazeteci dostlarının aktardığı anıları okudukça, ona duyulan sevginin hiç de boş olmadığını fark ediyor insan.
Belki de milletvekili olmak ona iyi gelmedi.
İnsan sevdiklerinin ölümünün ardından böylesi bahaneler arıyor işte. Bilinmez ki. Kaderin bize çizdiği yol.
Markar sahici, prensip sahibi, duygulu ama içe atan, dost canlısı ve iyi kalpli bir insandı. Bu yüzden de siz “Böyle biri için hayat zaten ne zor” diye aklınızdan geçiriyorsunuz akabinde.
Jerusalem adlı biyografik romanında daha 8 yaşındayken iyi bir eğitim almak üzere Kudüs’te bir dinî okula gönderildiğini anlatır. Bu dünyada olma hâline bile alışamamış sekiz yaşındaki bir çocuk, aniden çok sevdiği annesinden, şehrinden, yuvasından ayrılmak zorunda kalır. Yatılı okulun soğuk ve nemli odaları, duvarların ötesinde bir yurdu paylaşmaya çalışan iki halkın mücadelesi, el bebek gül bebek yetiştirilen hanım evladı bir çocuktan kurtulmak için yaşadığı onlarca macera onu hızla büyütür. Ve varlığı daima hissedilen ve onunla teselli olunan bir Hazreti İsa imgesi ruhuna hep iyi gelir.
Markar öyle kıvamında aktarır ki orada başlayan ve geri dönüşünü kapsayan hayat hikâyesini. Anlar ve hissedersiniz.
Ardından Özel Bomonti Ermeni Katolik İlköğretim Okulu, Özel Getronagan Ermeni Lisesi ve Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi lisans eğitimi, nihayet gazetecilik.
Taraf’ın o çılgın dönemlerinde gazetenin başındaki üç kişiden biri olmuştu. Tüm yük omuzlarındaydı. Deli gibi çalışıyordu ve iki dakika boşluğu yoktu. Para alamıyordu ve elinde avucunda ne varsa hazırdan yiyordu.
Neşe Düzel, meğer zaten gazetenin gerçek kurucusu olduğu anlaşılan Fetullahçılarla birlikte darbe yaptığında istifa eden Yayın Yönetmeni Oral Çalışlar’a destek için Markar ile birlikte Melih Altınok, Kurtuluş Tayiz, Halil Berktay, Bekir Ağırdır, Ceren Kenar, Alper Görmüş, Yıldıray Oğur, Gürbüz Özaltınlı dâhil 27 yazar istifa etmişti. Bitmişti işte tuhaflıklar komedyası. Daha sık görüşebiliyorduk.
Sıcak bir yaz günüydü. Karadeniz’in kendini dinlenmeye aldığı rüzgârsız ve sakin bir gün. Markar’ı arayıp “Hadi atla gel, kafan dağılır” dedim. Çok güzel iki gün geçirdik. Güzel dinlerdi Markar. Tavsiyeleri ilaç gibi gelirdi. Çok güldürürdü. Esprileri, sürprizi sona saklı füzyon yemekler gibiydi. Saniyeler sonra anladığınızda kahkahaya boğulurdunuz.
Taraf macerası, anılar, olaylar vs. biter mi? Konuştukça konuştuk. Epey geç yattık gece. Sabah erken kalkarım ben, geç yatsam da. Saat 07.00 civarında perişan hâlde aşağıya indiğimde baktım, Markar sakal tıraşını olmuş, banyosunu yapmış, jilet gibi giyinmiş salonda oturuyor.
Kudüs’teki manastır eğitiminden kalma bir alışkanlık olduğunu anlattı o vakit bana. İki yıl orada okuduktan sonra annesi hasretine dayanamayıp İstanbul’a getirtmiş onu. Ama evin içindeki bacaksızın sabahın köründe kalkıp dolanıp durduğunu görünce bir gün kızmış ona “uyu bakiim” diye. Ama çocuklukta edinilen alışkanlıklar kolay terk edilmiyordu tabii.
İki romanı daha var. Hrant Dink’e adadığı bir yeniden barışma romanı; KARŞILAŞMA, Şimdinin Dar Odası, İyi Şeyler ve Gezi darbesini anlattığı ve Cemil Ertem ile birlikte yazdığı Dünyayı Durduran 60 Gün adlı eserler...
Markar, meselelere yaklaşımındaki tutarlılık ve derinlik nedeniyle, tabii samimiyetiyle Tayyip Erdoğan’ın öteden beri takip ettiği bir yazardı. Ona karşı sevgisini hissediyorduk ama gözlerimizle görmemiz, Yenikapı’daki bir AK Parti mitingi sırasında oldu. Markar, mitingi vatandaşların arasından izliyordu. Yol kenarına dizilmiş demir parmaklıkların yanındaydı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kürsünün olduğu platforma doğru ilerlerken birden durdu ve Markar’a doğru yürümeye başladı. Parmaklıklar açıldı, gitti ve Markar’a sıkıca sarılıp kucakladı. Evet, Erdoğan insanları şaşırtırdı ama bu gerçekten şoke ediciydi.
Onu milletvekili olarak yanında görmek istiyordu. 2015 seçimleri öncesi “Başvurunu yap” demişti. Dediğim gibi prensip sahibi, insanları ezmek değil, birlikte çalışmak üzere çalışma anlayışı olan biriydi Markar. Bu yüzden de Başbakan Ahmet Davutoğlu diye ona ulaşmış, Cumhurbaşkanı’nın dileğini ileterek “Siz de onay verirseniz başvurumu yapacağım” demişti. Davutoğlu “Tabii, ama biraz bekleyin, ben listeleri hazırlıyorum, nereden, hangi bölgeden olacağını size ileteceğim” diye onu cevaplamış fakat o gün bir türlü gelmemişti. Aramaları hep cevapsız kalıyordu. Son güne gelindiğinde artık yapılacak bir şey kalmamıştı. Davutoğlu kendi kadrosunu kuruyordu ve orada Markar’a yer yoktu. Markar, Cumhurbaşkanı’na yeniden ulaşıp durumu anlattığında ondan gelen “Durduğun kabahat, derhal başvurunu yap” talimatıyla son anda İstanbul İl Teşkilatı’nda, evraklarını zar zor yetiştirip sürenin bitimine iki saat kala başvurusunu yapabilmişti...
Evet, o dönem milletvekili seçildi Markar. 1 Kasım seçimlerinde Cumhurbaşkanı, Markar’ın milletvekili adaylığını artık Davutoğlu’nun insafına bırakmadı.
İşte o zamandan başladı belki de içine attığı ve sakladığı duygularının ona verdiği zarar, midesindeki kramplar...
Çok güzel dostluklar kurduğu verimli bir milletvekilliği dönemi geçirmesi ise Hükûmetin ve devletin Davutoğlu’ndan kurtulması sayesinde oldu. Önceki gün gözyaşları arasında konuşurken Markar’ın nişanlısı Sarin söyledi. Aralarındaki sevgi hikâyesini ve o siyaset sürecini anlatan romanını bitirmiş Markar. Yayınlanmasını merakla bekliyorum...
Markar inanmış bir Hıristiyandı. 15 Temmuz gecesi “Ezanlar susmasın” diye tweet atan da oydu. Bu yüzden ben O dindar Hıristiyan’ı, 15 Temmuz gecesi sala okuyan müezzinleri döven sözde Müslümanlara milyonlarca kere tercih ettim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.