Akşener’in kıymetli kuzeninin Türkiye’ye maliyetine hazır mıyız?

A -
A +

Osman Kavala’dan söz ediyorum elbette. Bilmeyenler için hatırlatalım. Kendisi Meral Akşener’in kuzenidir. Nereden nereye?

Türkiye’de hiçbir şeye şaşırmayacaksın.

Gelelim meselenin aslına faslına.

Önceki gün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve MHP Lideri Devlet Bahçeli başta olmak üzere Cumhur İttifakı’nın pek çok üyesinden, 10 ülkenin büyükelçilerinin diplomatik bir skandala imza atarak ortak bildiriyle Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını istemelerine yönelik tepkiler vardı. Elçiler Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı. Son olarak da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çok sert konuştu.

Batı, birtakım isimlerin arkasında bu kadar çok durunca ve ülkemizin içişleri ve yargısına müdahale etmeye kalkınca ister istemez insanın milliyetçi duyguları şahlanıyor. Batı’nın ikiyüzlü ve çifte standartlarla örülü ahlaksızlığına daha fazla tepki gösterir hâle geliniyor.

Oysa Osman Kavala’nın tutukluluğunun baştan beri sorunlu olduğunu hep belirttim. Onunla birlikte yargılanan isimlerin serbest bırakılması için epey yazı yazdım, televizyon programlarında iddianamenin 1,5 yıl boyunca hazırlanmamış olmasını eleştirdim ve iddianamenin tutukluluğun devamı için yeterli kanıtları içermediğini sık sık dillendirdim.

Bunlar benim gazeteci olarak görüşlerimdi. Sonuçta hukuk devletinde kararı ve son sözü yargı söyleyecekti.

Ancak Kavala’nın tutukluluğu bir dış müdahaleyle çözümlenmeye kalkışılınca işin rengi değişiyor! Türkiye, Batı’daki abuk subuk yargılamaların hangisine müdahil oldu şimdiye kadar? Özellikle Fransa, Hollanda, Belçika ve Almanya’da, oradaki Türklere yönelik yargılamalarda hukukun nasıl çatır çatır çiğnendiğini onlarca kez gördük. Yunanistan’da Türk azınlığa baskılar konusunda, Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif’in, bir sünnet töreninde “mevlid-i şerif” okuduğu için yargılanması karşısında neden sessizdirler?

Batı’nın bu pervasızlığının bir sebebi var tabii.

O da Avrupa Birliği’nin Türkiye üzerindeki yaptırımı.

Evet, AB artık öyle görünüyor ki ciddi biçimde bastıracak. 30 Kasım’da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısı var ve o tarihe kadar Osman Kavala tahliye edilmezse Türkiye’nin konsey üyeliğinin askıya alınması teklifini oylayacaklar. Eğer kabul edilirse de yasal ihlal sürecini başlatacaklar.

Çünkü Osman Kavala’nın tutukluluğunu “siyasi” olarak nitelendiriyorlar.

Bu durum Türkiye’nin AB ile siyasi ilişkilerini, iç ve dış ticaretini, ihracatını, dış yatırımları, dövizi olumsuz etkileyecek.

Böyle bir maliyeti karşılayabilecek miyiz?

Şimdi sorularım var:

1-İktidar böyle bir ihtimale hazır mı?

2-Kavala için karar veren yargı mekanizması durumun ciddiyetinin farkında mı?

3-Geçmişte Rahip Brunson ile Almanya vatandaşı PKK destekçisi ve gazeteci kılıklı Deniz Yücel hakkındaki tutukluluk kararlarının kaldırılması gibi bir durum yaşayacak mıyız?

4-Böyle bir durum yaşayıp geri adım atacaksak o zaman kendimizi sorgulamamız “Daha akıllıca adımlar atmamız gerek” diye öz eleştiri yapmamız gerekmeyecek mi?

5-Bunu her yaptığımızda Batı’nın eline koz vermiş olmuyor muyuz? Bakın höt dedik hemen geri adım attılar fikri iyice pekişmiş olmayacak mı?

 

 

 

Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu hakkındaki kanaati

Ekrem İmamoğlu’nu; geçmişte FETÖ kanalı STV, Fenerbahçe aleyhine kim konuşturduysa, şimdi aynı kişiler onu parlatmaya çalışıyor.

Öte yandan İmamoğlu için güzergâh belirleyip Cumhurbaşkanlığı adaylığına giden yolun kilometre taşlarını döşeyenler, ne kadar elinde geleni yapsa da Kemal Kılıçdaroğlu’na güvenmiyor. FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in ağzını her açtığında Kemal Kılıçdaroğlu için “Dersimli” demesi ve bu sözcüğü bir “güvenilmezlik tınısıyla” dillendirmesi kitlesinde gerekli karşılığı buluyor zaten.

Kendi adaylığını daha fazla öne çıkarmaya başlayan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ise Ekrem İmamoğlu hakkında aslında haklı argümanlara sahip. Aile dışında pek dillendirmese de İmamoğlu için “Güvendiğim dağlara kar yağdı, adam resmen şişirilmiş balon çıktı ve şu kadar zaman geçti hiçbir başarı hikâyesi yazamadı” diyor. Üstelik İmamoğlu’nun kendisini İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde başarılı olmuş ve oradan siyasetin üst basamaklarına tırmanmış Tayyip Erdoğan ile mukayese etmesini de saçma buluyor. Dahası İmamoğlu gibi belediye başkanlığı adaylıkları altın tepside sunulmuş altı boş bir figür değil.

Önceki yazımda da belirttim. Kılıçdaroğlu kendisine tuzak kurulduğunu ya bilmiyor ya da onlarla birlikte hareket ederek İmamoğlu’na yardımcı oluyor. Çünkü başka türlü seçenek yok ortada. Eğer birinci şık geçerliyse Kılıçdaroğlu’nu izleyin. Hem bürokrasiden, hem de siyasetten gelen tecrübesiyle “İmamoğlu’nu nasıl Muharrem İnce hâline getirdiğini görün” derim ben.

Bu dediğimin tek istisnası var. O da ajansın ve meşru siyasetin dışındaki gizli odaklar için İmamoğlu’nun Muharrem İnce’den farkı. Öyle, ince ve görünmez bir fark değil bu.

Bakan anlar zaten.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.