Çocukların temel eğitiminde ne kadar dikkatliyiz?

A -
A +
Doç. Dr. Mustafa Şeker   Geçmişimizde çocuk, yetişkin olmadan önce nasıl bir tedrisattan geçerdi? Buna cevap olarak en güzel misallerden biri sıbyan mektepleridir. En temel değerlerin yaşatılarak öğretildiği bu mekteplerde çocuğa ihtiyacı olan her şey belli usul, erkân ve kaideler eşliğinde verilirdi.
  Çocuk; bilmeyen, dünya görüşü gelişmemiş, tecrübesiz ve bir rehbere ihtiyacı olan kimse demektir. Çocuk, özellikle geçmişi ile köklü bir bağa sahip olmalı, tarihi, kültürü ve medeniyeti ile güçlü bir ilişki kurmalıdır. Bu ilişki ileride onun karakter ve benlik algısının yükselmesine vesile olacağı gibi kendini aidiyet duygusu ile bazı şeylere uymaya zorlayacak ve tarafı olduğu inanç dünyasının gönüllü hizmetkârı olarak kendini huzurlu hissedecektir. Bu huzur ona, gelecekte nasıl bir yol haritası takip edeceği hakkında da yol gösterici olacaktır. Peki, geçmişimizde çocuk, yetişkin olmadan önce nasıl bir tedrisattan geçerdi? Buna cevap olarak en güzel misallerden biri sıbyan mektepleridir. En temel değerlerin yaşatılarak öğretildiği bu mekteplerde çocuğa ihtiyacı olan her şey belli usul, erkân ve kaideler eşliğinde verilirdi. Fakat bu mekteplere başlama safhasından tutun bitirme safhasına ve burada vazife yapan eğitimcilere kadar her noktada ciddi hassasiyetler güdülmüş, çocuğun mektepte oynayacağı oyunlara kadar her şey planlı ve programlı biçimde tertip edilmiştir. Şimdi çocuğun bu mekteplere ilk başlama anından sonuna kadar nasıl bir yol takip ederek ilerlediğini izah etmeye çalışalım… Öncelikle çocuğun okula hazırlanış ve gidiş törenleri hakkında malumatlar verelim ki burada en önemli noktalardan biri “Âmin Alayları”dır.   ÂMİN ALAYI   Âmin alayları, Osmanlı halkının eğitime verdiği ehemmiyeti göstermesi açısından çok önemlidir. Çocuğun ilk defa gözünün açıldığı ailesinden sonra hayatına mana katan kurum, sıbyan mektepleridir. Çocuğun sıbyan mektebine başlaması ise tam manasıyla bir kutlamadır. Buna göre çocuğun mektebe başlaması şu safhalardan geçerdi; Çocuğun 4-7 yaşlarında öncelikle Kur’ân-ı kerimi en iyi şekilde öğrenebilmesi için gerekli tedbirler alınırdı. Çocuk mahalle mektebine başlarken onun için öncelikle bir merasim planı oluşturulur, bu merasimler özellikle kandil günleri olmazsa pazartesi ve perşembe günleri yapılırdı. Ebeveyn öncelikle tatlı bir telaşa girer, ev temizlenir ve merasim için hazırlıklar başlatılırdı. İstanbul’da yaşanıyorsa Kapalıçarşı’dan Anadolu’da ise pazardan veya çarşıdan çocuk için ve mahalledeki diğer çocuklar için en güzel kıyafetler alınırdı. Dededen kalma rahleler varsa ustasına cilalatılır, genellikle dededen yadigâr olan bu rahleler çocukla birlikte mektebe götürülerek, “Bak evladım bizim sülalemizde herkes bu rahleden geçmiştir. Sen de hocana, atana ve dinine bağlı olarak aynı rahleden geçip er ol emi!” mesajı verilirdi. Sıbyan mektebine başlayacağı gün çocuk erkenden kalkar, babası ile sabah namazına gider, kahvaltıdan sonra ailece Eyüp Sultan hazretlerine, Anadolu’da ise o bölgenin en büyük evliyasının türbesine gidilerek dua edilirdi. Daha sonra önceden ayarlanan ilahiciler yanık sesleri ile kasideler söyleyerek diğer okul çocukları ile birlikte çocuğun evine gelirlerdi. O gün, herkes için heyecanlı bir gün olurdu. Zira günümüzdeki asker uğurlama törenleri gibi o günlerde de çocuklar için bu eğlenceler tertip edilir, bundan mahalleli de hem mutlu olur hem de çocukları büyüyünce aynısını yapmak için kendilerini motive ederlerdi. Bütün mahalleli o gün büyük bir kalabalık oluştururlardı. Her şey İslam usulleri üzerine yapılır, bırakın haram işlemeyi mekruh olan şeylerden bile kaçınma hususuna özel itina gösterilirdi. İlahiciler ve mektep çocukları çocuğun dışarı çıkmasını gözlerler, çocuk evden çıktığında yüksek sesle ilahiler söylenmeye başlar, “âminciler” diye tabir edilen kişilerden duyulan “âmin, âmin” nidaları semaya yükselirdi. İlahiler sonunda mahalle imamı tarafından Kur’ân-ı kerim okunur, herkes olduğu yere çömelir ve edilen dualara eşlik ederlerdi. Dua sonrası ilahiciler tekrar okumaya başlar, halk ise belli yerlerde “âmin” diyerek nidalar eşliğinde yola koyulurlardı. Bir kişi çocuğun okuyacağı “Elif Ba”yı başına kaldırır, diğer uzun boylu kişi de rahleyi ve çocuğun oturacağı süslemeli minderi başında taşımaya başlardı. Mahallenin bekçisi ise çocuğu bineğe oturtur, âmincilerle birlikte ikişer ikişer el ele tutuşan çocuklarla birlikte mektebe doğru yola düşülürdü. Alayın en arkasında ise çocuğun babası, davetliler, misafirler, akrabalar ve aile büyükleri, eş-dost ve ahbaplar bulunurdu. Bunlar aynı zamanda çocuğa çeşitli hediyeler de verirlerdi. Alay okula vardığında herkes zamanın padişahına dua eder, gülbank okunur ve çocuk bir yanda mektebin kapıcısı diğer yanda okul kalfası ile birlikte hocaya götürülürdü. Çocuk hocasının elini öper önüne rahle konur ve besleme-i şerife ile derse başlanırdı. İlk derste elif harfi öğretilir ve bu şekilde ilk ders başlardı... O günleri yaşayan kimselerin bu hoş hatıraları her zaman terennüm ettikleri ve bu uygulamanın yüzlerce yıl sürüp gittiği görülmektedir. Bu da gösteriyor ki çocuk için önemli olan belli günlerin hoş hatıralarla anılması gelecek nesiller adına mühim bir köşe taşıdır.   SIBYAN MEKTEBİ (MAHALLE MEKTEBİ)   Bu mektepler, Osmanlı devrinde 4 ila 7 yaş arasındaki çocuklara temel dinî, ahlaki ve manevi değerlerin öğretildiği yerlerdir. Buralarda öncelikle Kur’ân-ı kerim, tecvid, ilmihâl bilgileri öğretilir ayrıca adab-ı muaşeret (görgü kuralları) dersleri verilirdi. Bu mektepler; padişah dâhil, valide sultanlar ve devlet ümerası tarafından Osmanlı coğrafyasının her yerinde cami veya mescit yanlarında açılırdı. Hatta köylerde bile mescitlerin son mahallinde özel oda olarak tahsis edilir, burada tedrisat yapılırdı. Mektepte kız ve erkek çocukları farklı zamanlarda derse başlarlardı. Çocukların hocaları onlara nasıl yaklaşılması gerektiğini çok iyi bilen iyi eğitilmiş, ehil ve tecrübeli kimselerdi. Erkek çocuklara özellikle âlim ve bilgili kimseler hocalık yapar, kız çocuklarına da yine âlim, bilgili ve yaşlı hanımlar tarafından tedrisat uygulanırdı. Bu hanımlar bugün çocuk pedagojisi diye tabir ettiğimiz bütün ilimlere haiz, ilm-i siyasetten belagate, fıkıh ilminden âdab-ı muaşerete kadar her şeye vâkıf kimselerden seçilirdi. Zira Osmanlıda eğitim, ehil ve liyakat sahibi olmayan kimselere kesinlikle emanet edilmezdi. Hanım hocalar,  tecrübeli diğer hanım hocaların sert imtihanlarından geçer, çocuklar, kendilerine hakiki manada faydası olmayacak kimselerin eline bırakılmazdı. Devlet de çocukların iyi eğitilmesi ve temel eğitimden layıkıyla istifade edebilmesi için zaman zaman emirnameler yayınlardı. Mesela Sultan II. Mahmud, 1824 tarihli İstanbul ve Bilâd-ı Selâse kadılarına gönderdiği bir fermanda, para kazanma hevesiyle 5-6 yaşındaki çocuklarını mektep yerine çıraklığa göndererek onların cahil kalmasına sebep olan ebeveynlerin uyarılmasını emretmiş ve temel dinî, fıkhi ve ilmihâl bilgilerini öğrenmemiş çocukların usta yanına verilmesini yasaklamıştır.   GÜNÜMÜZDE SIBYAN EĞİTİMİ   Günümüze maalesef sıbyan eğitimlerinin layıkıyla verilemediği görülmektedir. Zira bu konuda bazı eğitimcilerin de ciddi eksiklikler taşıdığı ve çocuk psikolojisinden anlamayan bazı kimselerin işletme mantığıyla sıbyan mektebi türü eğitime giriştikleri dolayısıyla da çok faydalı olamadıkları görülmektedir. Zira çocuğa sadece modern pedagoji yaklaşımları ile yaklaşmak yeterli değildir. Sıbyan mekteplerinde hocaların da öncelikle Kur’ân-ı kerimi tecvidli biçimde çok iyi okuyabilmeleri şarttır. Bunun yanında edille-i şeriyye hükümlerine tam hâkim biçimde İslamiyet’in 4 kaynağına öncelikle kendileri tam uymalı, bütün müctehid âlimlerin içtihatlarını kıyasları ile birlikte tam bilmelidirler. Ayrıca temel anatomi, adabı muaşeret, sosyal psikoloji, ilm-i siyaset gibi temel ilimlerde de mahir olmalıdırlar. Özellikle sabır faktörü burada çok önemli olup çocuklara millî ve manevi kimliklerine bağlı modern metotlarla yaklaşmasını çok iyi bilmek zorundadırlar. Bütün bunların yanında lisanı hâlleriyle de numune konumda olunması zaruridir. Zira yakın zamanlarda sıkça duyduğumuz mezuniyet seremonisi adı altında yüksek sesle müzik, dans, koro gibi şamatalarla dinî bir eğitim havasından çok Batının çok sesli korosuna benzeyen yaklaşımlardan uzak durulmalı, ecdadımızın izlediği ve başarılı olduğu metotlardan mutlaka istifade edilmeli, işin ciddiyeti eğlence arayışlarına feda edilmemelidir. Öyle ki maalesef Ramazan-ı şerif dolayısıyla mevziye çekilmiş ve mübarek ayın bitmesini dört gözle bekleyen sıbyan mektepleri adı altında faaliyet gösteren bazı uyanık kuruluşların hemen hemen büyük çoğunluğu çocuklarımızın ihtiyaç duyduğu dinî eğitim modellerini uygulamaktan o kadar uzaklar ki... Bununla birlikte bu mektepler, her dönem sonunda “yıl sonu etkinlikleri” adıyla yaptıkları saçma sapan faaliyetlerle de hem temel misyonlarının dışına çıkmaktalar hem de yıl boyunca vermeye çalıştıkları temel İslami değerlerle ters düşmektedirler. Bunların bir kısmı bu günlerde sene sonu olması hasebiyle de minicik yavruların bilinçaltına “dinî kutlama” adı altında yerleştirecekleri gayri İslami faaliyetlerin planlarıyla da meşguller maalesef… Ne İslamiyet’te ne de kültürümüzde yeri olmayan bu kutlamaların çoğu, çocuklarımıza faydadan çok zarar verirken maalesef bu mekteplerin yöneticilerinin ve eğitimcilerinin gelen misafirlere kendilerini ispat kaygısı her şeyin önüne geçebilmektedir. Ayrıca her ne hikmetse bu kutlamalarda güzel ahlak numunesi şahsiyetlerin hayatlarından hiç misal verilmez. Tedrisatlar sırasında da verildiğini duymadık. Mesela, İmam-ı Azam, İmam-ı Malik, İmam-ı Şafii, İmam-ı Ahmet bin Hanbel, İmam-ı Gazali, İmam-ı Buhari hazretleri, Eshabı kiram efendilerimizin hayatları, Peygamber efendimizin mucizeleri, evliyayı kiramın kerametleri hiç anlatılmaz. Birkaç Çanakkale şiiri ve oyununun ardından vatan ve bayrak şiirleri okunur, gelenlerin ağzına da bir parmak bal sürülür, anneler için de hüzünlü havalar ihmal edilmez ve konu kapatılır.
İslam büyüklerinin hayatları niçin çocuklara oyunlaştırılarak öğretilmez, bu da gerçekten merak konusu… Bu faaliyetlerin hakkını verenler vardır fakat onlar da bir elin parmaklarını geçmez. Herkes eğlence ve seremoni peşinde! Burada kabahat bu mektepleri işletenler kadar ebeveynlerdedir de. Biz bunlara yol vermesek ve yapılanları sorgulasak bu kişiler de bu kadar kolay at oynatamaz. Demek ki yapılanlar bizim de hoşumuza gidiyor ki bu kimseler bu hareketlere cesaret edebiliyorlar. Dolayısıyla temel değerlerimiz daha fazla yıpratılmadan yanlıştan bir an önce vazgeçmeliyiz. Çocuklarımızın kimlerin elinde bir şekle ve kalıba girdiğini çok iyi araştırtmalıyız. Çünkü kaybolan nesillerimiz, değerlerimiz ve geleceğimizdir. Elden çıktıktan sonra da tekrar geri gelmez...

Çocukların temel eğitiminde ne kadar dikkatliyiz?
GünümüzDe maalesef sıbyan eğitimlerinin layıkıyla verilemediği görülmektedir. Zira bu konuda bazı eğitimcilerin de ciddi eksiklikler taşıdığı ve çocuk psikolojisinden anlamayan kimselerin işletme mantığıyla işe giriştikleri, dolayısıyla da çok faydalı olamadıkları görülmektedir.
Çocukların temel eğitiminde ne kadar dikkatliyiz?
Çocukların temel eğitiminde ne kadar dikkatliyiz?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.