Siz Avrupa’yı ne biliyordunuz ki?

A -
A +

Hollanda’nın korkak polisleri köpeklerle saldırdılar diye herkes şaşırmış. "Nasıl olur, böyle bir şeyi nasıl yapabilirler" diyorlar. Köpekten koyun muamelesi beklersen elbette şaşırırsın.

Şaşılacak ne var ki, bunların sicilini, niyetini, dinini bilmiyor muyuz sanki?

Bakın taa 1959’da Avrupa Birliği’ne başvurmuşuz, o zamanki adı Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET). O günden beri ha girdik ha giriyoruz, yok müzakere yok fasıl kıvırtıp duruyorlar.

1999 senesiydi, yine Avrupa Birliği bir ümit vermiş, millette bir sevinç bir sevinç.

Ertesi günkü Sabah Gazetesi’nde Salih Memecan’ın bir karikatüründe aynen şöyle bir diyalog vardı:

- Hemşerim sen Avrupa’nın neresindensin?

- Yozgat!

Yozgatlı bile kendini Avrupalı sayıyordu. Çünkü Avrupalı olmak bir ayrıcalıktı. Köyünden çıkmadan Avrupalı sayılıyorsun, büyük lütuf!

“Avrupa görmüş” diye bir övgü sıfatı vardı. Avrupa’yı görmek gezmek ancak zenginlere mahsustu, ki biz o yıllarda uçağa binmeyi bile tahayyül edemiyorduk.

"Paris’e gittim" diyen birine hayranlıkla bakıyorduk. Hâlbuki Paris dedikleri 15 milyonluk bir şehir, çoğu banliyölerden ibaretmiş.

Bırakın Paris’i; Romanya, Bulgaristan, Gürcistan gibi kendine hayrı olmayan ülkeleri bile Avrupa Birliği’ne aldılar, vize serbestisi getirdiler. Bizi sudan bahanelerle yarım asırdan fazladır oyalıyor YALANCI AVRUPA.

 

Çok değil daha 15-20 sene önce, Coşkun Aral belgesellerinden birinde gördüm. Güneydoğu Asya adalarından birinde dünyanın ikinci en büyük nikel maden yatakları varmış. Nikel, sanayinin her alanında kullanılan değerli bir madenmiş. İnanmazsınız, çıkan maden gemilerle doğruca Fransa’ya taşınıyor.

Hani sömürgecilik 19. yüzyılda kalmıştı, adamlar hâlâ sömürmeye devam ediyor. Güneydoğu Asya neree, Fransa nere?

Tarihe girmeye hiç gerek yok, bunların adı eskiden beri SÖMÜRGECİ AVRUPA, hırsız Avrupa.

Avrupa’nın en karanlık yanı kanlı yanıdır. Her birinin yaptığı katliamlar gün gibi ortadadır ama hiç oralı olmazlar.

-  Balkan Harplerinde ve sonrasında Yunanistan, Bulgaristan, Kıbrıs Rum Kesimi’nin canına kıydığı Müslüman Türkleri, göçe zorladıkları milyonları unutmadık.

- Sırplar ve Hırvatlar  daha dün, 1990’ların başında 250.000 Bosnalı Müslüman’ı katletti, bir o kadar sayıda kadına tecavüz etti.

Hollanda askerlerinin alçaklığı sebebiyle bir günde 8000 kişinin öldürüldüğü Srebrenitsa katliamı her yıl gözyaşlarıyla anılıyor, hâlâ toplu mezarlar bulunuyor.

-  Fransa, 132 yıl Cezayir’i işgal altında tuttu ve 1,5 milyon Cezayirliyi katletti.

-  1. Dünya Savaşı’nın ardından Belçika’nın sömürgesi altındaki Ruanda ve Kongo’da 10 milyondan fazla insan soykırıma uğradı.

Ruanda katliamını konu alan 2004 yapımı “Hotel Ruanda” filmi çok ses getirmişti hatırlarsanız.

-  İtalya diktatörü Mussolini, Etiyopya ve Yugoslavya'da 300 bin insanı katletti.

-  50 milyon kişinin ölümüyle sonuçlanan 2. Dünya Savaşı’nın müsebbibi Almanya’yı saymaya zaten gerek yok. Almanya, diğer milletlerden ve etnik gruplardan 21 milyon insanı topluca kurşuna dizerek, toplama kamplarında, fırınlarda yakarak, gaz odalarında zehirleyerek soykırıma uğrattı.

-  Danimarka, 2. Dünya Savaşı sonunda ülkesine sığınan, üçte biri 15 yaşından küçük çocuklardan oluşan 250 bin Alman mülteciyi ölüme terk etti.

-  İspanya diktatörü Franco, ülkesinde 30 bin muhalifini öldürttü. İspanyollar Amerikalılarla birlikte milyonlarca Kızılderili’yi katletti. İspanyolcanın dünyada en çok konuşulan dil olması (İngilizceden bile fazla), Güney Amerika’da yaptığı katliamlar ve asimilasyonun sonucu.

-  Sömürge, soykırım, asimilasyon denince İngiltere elbette başlarda gelir. 1788-1938 tarihleri arasında sömürgeleştirmek amacıyla gittiği Avustralya’nın yerli halkı Aborjinleri sistematik olarak yok etti. 750 bin Avustralya yerlisinden geriye sadece 31 bini sağ kalabildi."

Şimdi bu Avrupa’ya ne denir, SOYKIRIMCI AVRUPA.

Sadece Avrupa ülkelerini düşünmeyin, Müslümanız, hele bir de Türk’üz, bizim düşmanımız bitmez. Silahlı silahsız bütün savaşların temelinde illaki din var. Ve unutmayalım ki küfür tek millettir.

Hindular zamanında Müslümanlara ne katliamlar yapmış. Myanmar’ı, Arakan’ı görüyorsunuz işte. Söz konusu "din savaşı" olursa hiç ummadığınız Budist Japonlar bile Müslüman düşmanı oluverir.

Kimseden medet ummaya, kimsenin birliğine girmek için yırtınmaya gerek yok. Madem kendi kendimize yetebilecek güçteyiz, üretimde dünya lideri olalım, tüm Müslüman coğrafyaya yetelim; hatta Avrupa’yı bile Türk Malı peşinde koşturalım, bak gör o zaman güç neymiş, horozlanmak neymiş.

Her zaman güçlü olmak zorundayız elbette. Askerî güç bakımından iyi sayılırız ama silah kullanma aşamasına gelmeden ekonomik gücümüzle ezmeliyiz onları.

Ve yeni çağın tartışmasız silahı medya gücüyle. "Aşk meşk entrika ahlâksızlık" dizileri değil de adam gibi tarih dizileri ihraç edebilsek, TRT WORLD gibi birkaç kanalımız daha olsa ve BBC gibi güçlü olsa, ne köpeklerle saldırabilirler ne de içerideki köpekleriyle!..

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.