Tecrübe

A -
A +
Peyami Safa’nın şöyle bir sözü vardır; “Yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe kazanılır… Zaman, insanları değil armutları olgunlaştırır.” Geçen zamanla değil, değerlendirilen zamanla ortaya çıkan bir edinimdir. Kazanılması için ‘kaybetmenin’ şart olduğu bir şeydir ‘Tecrübe’... Ona sahip olabilmek için o yolda bir şeyler kaybedilmelidir. Kaybedilen bazen para, bazen zaman, bazen de en sevdiklerin olabilmektedir…
Genç bir adam, değerli taşlara ilgi duyarmış ve mücevher ustası olmaya karar vermiş. “Bu mesleği yapacaksam, iyi bir mücevher ustası olmalıyım” diye düşünmüş ve ülkedeki en iyi mücevher ustasını aramaya başlamış. Araştırmış, sormuş soruşturmuş, sonunda da bulmuş. Varmış yanına, bir süre bekledikten sonra yanına kabul edilmiş. “Anlat, dinliyorum” demiş usta. Genç adam; taşlara ilgi duyduğunu ve iyi bir mücevher ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlatmış.
Yaşlı usta sesini çıkarmadan onu dinlemiş, sözleri bitince de ona bir taş uzatmış, “Bu bir yeşim taşıdır” dedikten sonra genç adamın avucuna taşı bırakmış ve avucunu kapatmış.
“Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma. Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi şimdi güle güle!..” demiş ve şaşkın genç adamı öylece bırakıp kalkmış, odadan çıkmış…
Genç adam evine dönmüş, kendisini merakla bekleyen anne babasına neler olduğunu anlatmış. Anlattıkça da kendisine çok anlamsız gelen bu hareketi ve soğuk konuşması nedeniyle kızdığı ustaya öfkesi artıyormuş. Günler geçmeye başlamış. Genç adam sürekli söyleniyor ama avucunu hiç açmıyormuş.
“Nasıl böyle budalaca bir şey yapmamı ister?!. Bir de ülkenin en iyi mücevher ustası olacak!.. Bu saçmalığa bir yıl boyunca nasıl katlanacağım, böyle bir eziyetle nasıl yaşarım. Bu ne biçim ustalık? Ustalık kaprisi yapacaksa, bari başından yapmasaydı!..” diye devamlı söyleniyor, her önüne gelene ustadan yakınıyor ama avucunu hiç açmıyormuş.
Avucu kapalı uyuyor, bütün işlerini diğer eliyle yapıyormuş. Ve bu duruma da giderek alışmaya, diğer elini çok rahat kullanmaya başlamış. Uyurken de yanlışlıkla avucu açılıp taş düşmesin diye hep yarı uyanık uyuyormuş…
Böylece bir yıl geçmiş, her günü zorluklarla dolu, her gecesi de yarım uykuyla yaşanmış bir yılı tamamlamış… Ve o gün gelmiş. Genç adam büyük ustanın karşısına çıkmış. Usta bir süre beklettikten sonra yanına gelince, genç adam ne kadar saçma bulursa bulsun, bu sınavı başarıyla tamamlamış olmanın verdiği gururla elini uzatmış, avucunu açmış.
“İşte taşın” demiş, “Bir yıl boyunca avucumda taşıdım, şimdi ne yapacağım?”
Yaşlı usta sakin bir sesle cevap vermiş: “Şimdi yine bir taş vereceğim, onu da
aynı şekilde bir yıl boyunca avucunda taşıyacaksın.”
Bu söz üzerine genç adam bütün sükûnetini kaybetmiş, bağırıp çağırmaya başlamış. Yaşlı ustayı bunaklıkla, delilikle suçlamış, mücevher ustalığını öğrenmek için gelen genç bir insana böyle eziyet ettiği için, hasta olduğunu haykırmış. Genç adam bağırıp çağırırken, yaşlı usta ona hissettirmeden bir taşı avucuna sıkıştırmış. Öfkeden yüzü kıpkırmızı genç adam, bir yandan bağırıp çağırırken avucundaki taşı hissetmiş. Durmuş... Taşı biraz daha sıkmış... Ve heyecanla konuşmuş:
“Bu taş yeşim taşı değil usta!..”

Ninem diyor ki; Yeni süpürge iyi süpürür, ama köşeleri bilen de eskisidir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.