Siyasiler ve sporun gücü

A -
A +

Parlementoda yeni spor konunu için fikir ve düşünce üreten, spor ekonomisi üzerine kazanımları çoğaltmayı düşünen çok değerli dostlarım var, hem iktidar kanadında hem de muhalefette. Bu kıymetli dostlarla sık sık fikir alış verişinde bulunuyoruz. Öyle ki aralarında efsane bir milli sporcumuz da mevcut. Şimdilik rızasını almadığım için ismini paylaşamıyorum ama çok yakında inanılmaz bir kanun taslağı üzerine çalıştığını hepimiz öğreneceğiz. Bu köşeden duyurayım, yeni spor kanunu taslağı 7 Ocak'ta da TBMM'ye gelecek. 

Bu güzel çalışmanın son haline katkı sağlamak için siz kıymetli okuyucularımın izni ile buradan birkaç tesbitimi paylaşmak istiyorum. 

Oyun deyip geçmeyin
Sporun özellikle de futbolun oyun olmanın günümüzde çok ötesinde bir güç ve önem kazandığı hepinizin malumu. 
Takımlar, şehirler, ülkeler, kültür mirasının birer parçası olan tutkulu taraftarları ile spor bir bütün olarak oyun boyutun ötesinde. 
Gerek kulüpler ve gerekse milli takımların uluslar arası alandaki mücadeleleri; temsil, tanıtım, etkin diplomasi, hem finansal hem de medya anlamında ulusal sembol olarak çok büyük önem kazandı. Öyle ki; devletler siyasi geleceklerini ve çok uluslu şirketler marka tanıtımlarını yapmanın en etkili yolunun sporda olduğunu keşfetti; kulüp satın almak, sponsor olmak veya başka bir yöntemle bu alana devasa spor yatırımı yapıyorlar. 
Mesela Ruanda başkanı Paul Kagame, Arsenal'e sponsor olmak için tam 30 milyon paund yatırım yaptı. 
Çad, Fransız kulübü Metz'e çok büyük destek oluyor. Özetle petrol zengini Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi ülkeler turizm - eğlenceyi çeşitlendirme adına diğer çıkarlarla birleştirmek için farklı yollar deniyor. 
Katar Emiri Tamin bin Hamad Al-Thani, 2011'de Paris Saint Germain'i satın aldı. 
Katar Vakfı, Katalan kulübüne 150 milyon avro ödedi. 
Manchester City ve New York City'nin sahibi olan Abu Dhabi United Group'un etkisi, Etihad'ın sponsorluğunda. Fly Emirates, Avrupa'da ilk 50 arasında takıma Real Madrid, Milan, Roma ve Arsenal gibi devlere sponsor oldu.
Diyeceğim, ekonomik kaynakları sınırlı olan ülkeler turizm ve tanıtım stratejisini futbol, basketbol, tenis ve voleybol gibi branşlar aracılığıyla sürdürmeyi daha kârlı görüyor. 
Tıpkı bir dönem THY’nin Barcelona’ya sponsor olması gibi. 
Ya da Yapı Kredi Bankası’nın Şampiyonlar Ligi sponsorluğu gibi. 
Özetlersek spor = para, güç ve itibar günümüzde. 
Haliyle spor ve futbol ekonomisi de seyirci profili de değişiyor. Premier Lig'in 2,7 milyar seyircisinin yüzde 38'i Çinli. 

Altın üçgen: futbol, finans ve kulüp 
Şeffaf bir dünyadayız ama istenmeyen sonuçların önüne geçemiyoruz. 
Ekonomi, finans ve futbol altın üçgeninde yaşanan etkileşim artık herkes tarafından biliniyor. 
Kulüpler finans işletmesi olarak transferler, taşınır taşınmaz varlık satışı, naklen yayınlar, dövize dayalı anlaşmalardan kaynaklanan iç devalüasyon, oyuncu arzı ve benzer değer ihracı ile özetlenen marka gücü için küresel ekonomik etki sahasının dışında olmadıklarının farkında. Yine olimpiyat, dünya kupası, kıt'a şampiyonları ve lig gibi büyük ölçekli organizasyonlar bu muazzam gücün olmazsa olmaz unsuru.
Bu alanda mevcut şeffaflığa ve yüksek teknolojiye rağmen perde ardındaki mantığı ve çıkarları deşifre etmek her zaman kolay olmuyor. 
Mesela, Olimpiyat Oyunları'nı düzenleyecek şehri belirlerken IOC; Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin 108 üyesinin kararı çok büyük önem arz ediyor. Yine karar aşamasında oyunlara talip olan aday adaylarının çalışmalarını rapor eden 12 komisyon üyesinin tesbitleri hangi gerçeği ifade ederse etsin seçimlerden beklenmeyen kararlar da çıkabiliyor. 1980 Moskova Olimpiyaları'nda ABD'yi dize getiren SSCB'nin nasıl bir ambargo ile karşı karşıya kaldığını spor otoriteri gayet iyi bilirler. 
Başka bir ifadeyle Dünya Kupası'na ev sahipliği yapacak ülkeyi belirlerken FIFA'da yaşanan ve başkan Sepp Plater'in istifasına yol açan skaldal gibi. 
Özetlersek; ideal ve realite bazen bir birine zıt bir durum teşkil ediyor.

Kanun yapıcıların dikkatine 
Şimdi bunları niye anlatıyorum? 

Kanun yapıcılar ya da bu yolda mesai sarf edenlere tavsiyem, bugünü doğru kurgulamak için geçmişi iyi okumaları... 
Diyeceğim, Türkiye'yi dünyadan soyutlamak mümkün mü, ne gezer. 
O halde en azından kısaca "TİCİ" diye ifade edilen Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı ile başlayan, Türk Spor Kurumu, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Spor Genel Müdürlüğü ile bugünkü halini alan yüz yıllık sürece ait; yönetim, amaçlar, planlama, örgütleme, yönetme, koordinasyon ve kontrol fonksiyonlarına ilişkin kavram, ilke, teori, model ve teknikler, sistematik - bilinçli ve beceri uygulanmalar iyi bilinmeli ki, yeni çıkacak kanun uygulanabilir olsun, 3813, 5149 ve 6220 sayılı kanunlar gibi yenilenme ihtiyacı hissetmesin.  
Özellikle akademik çevrelerde çok ciddi çalışmalar yapan ve Çalıştaylar düzenleyen ilmi değerler ve kurumsal hafıza yok sayılmasın. 
Özellikle Prof. Dr. Fehim Üçışık, Prof. Dr. Hasan Kasap, Prof. Dr. Bilge Doruk, Prof. Dr. Sevim Güllü, Prof. Dr. Kemal Görür, Doç. Dr. Selami Özsoy gibi hocaların bilgilerine başvurulmasında fayda vardır. 
Zira yol yakında mükemmele ulaşmak mümkün olabilir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.