Gençler dinsiz yetiştiriliyordu!

A -
A +

O ne karanlık günlerdi. Türk tarihi unutturuluyor. Baba oğlunun dilini anlamaz hâle getiriliyordu. Köy Enstitüleri'nde din ve ahlak yoksunu metotlarla öğretmen yetiştiriliyordu.

 İslam’ın iç ve dış düşmanlarının iş birliği ile gerçekleştirdikleri acı hâller, geçen hafta bir nebze bahsettiğimiz gibi; 17 Şubat 1970 tarihli “Bab-ı âlide Sabah” gazetesinde yayınlanan makalenin devamında şöyle anlatılıyordu:

“Hele 1949 yılında, resmî dairelere, Bakanlıklardan gelen emirlerde, (Memurların, subayların, erleri talebeyi küçük adları ile çağırmaları yasaktır. Soyadları kullanılacaktır) deniyordu. Emiri işitenlerin çoğu gibi ben de, o gece ağlamaktan uyuyamadım. (Ya Rabbi! Dedelerinin mukaddes dini yasak edildi. Türk'ün temiz ahlakı unutturuldu. Şimdi Müslüman isimlerimiz de yasak ediliyor. Ahmet, Abdullah demek suç olacak.. Taş, Kurt, Çakal gibi isimler bunların yerini alacak) diyerek her vatandaşın kalbi kan ağlıyordu. Hele şakşakçı gazeteler, bir yandan milyonları sömürüyorlar. Buna karşılık, bir yandan da vatanın her köşesine terör saçıyorlardı...

O ne karanlık günlerdi. Gençler dinsiz yetiştiriliyor. Türk tarihi unutturuluyor. Baba oğlunun dilini anlamaz hâle getiriliyordu. Köy Enstitüleri'nde din ve ahlak yoksunu metotlarla öğretmen yetiştiriliyordu. Sanki kızıl komünist programları Türkiye’de tatbik edilmekte idi...

Bu şaşkın akıntıyı acı acı gördükçe, bunun sonu nereye varacak diye, yemekten içmekten kesilmiştik. Üzerinde çok hakkım olan eski bir dostum,  bucak başkanı idi. Bir konuşmamızda ona dert yanmıştım. (Aziz dostum! Bu iş devlet işidir. Başka yerlerde böyle konuşma! Her yer hafiye dolu. Başına bela alırsın. Dosyamızda gizli karar var.

1970 yılına kadar, 'yobazlar' kalmaz, ölürler. Müslümanlığı bilen kimse bulunmaz olur. Kur’ana 'çöl kanunu', İslamiyete de 'Arap dini' denir. Türk başka Arap başka. Pis Arapların dininin, medeni Türkiye’de yeri olmayacak. Biz garplıyız. Her şeyimiz modern olacaktır) gibi şeyler söyledi...

O günden beri ağzımı kapadım. 'İslamiyyete elveda denecek olan 1970 senesine daha otuz sene var' diyerek o meş’um seneye yetişmem diyordum. Fakat o senede bulunacak evlatlarımızın hâlini düşündükçe, kederimden aklım gidecek gibi oluyordu.

Kimseye bir şey söyleyemez, kimseye nasihat veremez, kimsenin yanında (Allah) diyemez olduk. Alay edilmek, eziyet görmek korkusu ile kimse camiye gidemez oldu.

Koca Şehzadebaşı Camiinde beş-altı ihtiyar ile cuma namazı kıldığımızı hatırlıyorum. Her yıl çok sayıda Cami/mescid kadro dışı bırakılarak kapatılıyor, yıkılmaya terk ediliyor. İyi durumda olanları halkevi yapılıp, konserler veriliyordu. Güzelim Sultanahmet ve Edirnekapı Camileri asker koğuşu, birçokları da depo yapılmıştı... Bugünkü hürriyetimize nasıl şükredeceğimizi bilemiyoruz...”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.