İşte damat böyle seçilmelidir...

A -
A +

Merv Valisinin Mübârek adlı, bağına-bahçesine bakan bir hizmetçisi vardı. Bir gün vali, ondan üzüm istedi. Getirdiği üzüm henüz olmamıştı, başkasını istedi. O da ekşi çıktı!

Türkistan'ın Merv şehri valisinin bir kızı vardı. Ülkedeki, ileri gelen zengin, makam ve mevki sâhibi kimseler bu kızı isteyince hiçbirine vermedi. Bu zâtın Mübârek adlı, bağına-bahçesine bakan bir hizmetçisi vardı. Bir gün vali, ondan üzüm istedi. Getirdiği üzüm henüz olmamıştı, başka üzüm istedi. O da ekşi çıktı. Vali bey, "Bahçede o kadar üzüm var, niçin böyle üzüm getiriyorsun?" dedi. Mübârek; "Efendim! Ekşisini tatlısını bilmiyorum!" diye cevap verdi. Vali bey; "Sübhanallah iki aydır bağdasın, daha hangisinin ekşi, hangisinin tatlı olduğunu bilmiyorsun" diye çıkıştı ve "Niçin onlardan yemedin?" dedi. O da "Siz benden bağınızdaki meyvelerin muhâfazasını istediniz. Bunlardan izinsiz alıp yemem uygun olur mu?" cevâbını verdi.
Vali bey Mübârek'in bu hâline hayran kaldı. Ona; "Benim bir kızım var, pek çok kimse onu ister. Ne yapacağımı bilemiyorum. Bu hususta bir fikrin olur mu?" diye sordu. Mübârek, şöyle dedi:
"Efendim! İnsanlar, dâmât için; câhiliyye devrinde soya sopa; Yahûdîler ve Hıristiyanlar güzelliğe, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem zamânında dindârlığa bakarlardı. Zamânımızda ise, mala ve makama bakılıyor. Artık bunlardan dilediğini seç"
Bunun üzerine Vali bey, "Ben dindarlığı ve takvâyı seçiyorum ve kızımı seninle evlendirmek istiyorum" dedi. O ise kendisinin köle-hizmetçi olduğunu, böyle olunca da evlenmelerinin garip karşılanacağını bir bir anlattı. Ancak Vali bey kararlı idi. "Kalk eve gidelim" dedi...
Eve varınca hanımına; "Bu sâlih, dindâr, takvâ sâhibi bir köledir. Kızımızı onunla evlendirmek istiyorum, senin fikrin ne?" deyince, hanımı; "Sen bilirsin, fakat bir de kıza soralım" cevabını verdi. Anne durumu kıza açıp babasının niyetini söyleyince, kızı da bu hususta her şeyi anne ve babasına bıraktığını bildirdi. Kadın kızın râzı olduğunu babasına anlatınca nikâhları kıyıldı... Fakat Mübârek, kırk gün kızın yanına gitmedi. Anne durumdan haberdar olunca dayanamadı; "Kızımızı hizmetçine verdin, aradan bunca zaman geçtiği hâlde dönüp yüzüne bile bakmadı, bu yaptığı nedir?" diye şikâyet ve sitemde bulundu. Bunun üzerine vali;
"Ey Mübârek! Kızıma naz mı ediyorsun?" demekten kendini alamadı. Buna karşılık dâmât;
"Ey efendim! Bu nasıl söz? Siz valisiniz. Ola ki kızınız şüpheli bir şey yemiştir. Şüpheden uzak olmak için bu zamana kadar bekledim ve ona helâl yemek yedirdim. Belki Allahü teâlâ bize sâlih bir evlat verir. Bundan başka bir düşüncem yoktur" dedi... Kırk gün geçtikten sonra ehline yaklaştı. İşte bu evlilikten günün birinde, geleceğin büyük âlim ve velisi olacak "Abdullah bin Mübarek" isimli bir çocuk dünyaya gelmişti.

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.