Dua etmeyen, arzusuna kavuşamaz...

A -
A +
Allahü teâlâ, dua eden kullarını çok sever. Bir şeyi çok isteyenin ona kavuşturması, Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyesidir.
 
Tevbe, istiğfar ve dua -11-
Dua, her şeyin sahibi ve mâliki olan Allahü teâlâya yalvararak, hatta gözyaşı dökerek arzu ettiği şeyin olmasını O’ndan istemek ve beklemektir. Allahü teâlâ, dua eden kullarını çok sever. Bir şeyi çok isteyenin ona kavuşturması, Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyesidir. (Zâdül-mukvîn) kitabında deniyor ki:
“Eski âlimler yazmış ki, beş şeyi yapmayan, beş şeyden mahrum olur: 1- Malının zekâtını vermeyen, malının hayrını görmez. 2- Toprak mahsulünün zekâtı olan öşrünü/onda birini vermeyenin, tarlasında, kazancında bereket kalmaz. 3- Sadaka vermeyenin, vücudunda sıhhat kalmaz. 4- Dua etmeyen, arzusuna kavuşamaz. 5- Namaz vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefeste kelime-i şehadet getiremez. Namaz kılmanın birinci vazife olduğuna inandığı hâlde, tembellik ederek kılmayan fâsıktır. Sâliha kızın küfvü değildir. Yani o kıza layık ve uygun değildir.”
Bakınız dua eden nasıl kavuşuyor? Horasan vâlisi Abdüllah bin Tâhir, çok âdil idi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâliye bildirmişlerdi. Hırsızlardan biri kaçtı. Heratlı bir demirci, Nişâpûr'a gitmişti. Bir zaman sonra, evine dönüp gece giderken, bunu yakaladılar. Hırsızlarla beraber, vâliye çıkardılar. Hapsedin! dedi. Demirci, hapishanede abdest alıp namaz kıldı. Ellerini uzatıp, (Yâ Rabbî! Günâhım olmadığını, ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan, ancak sen kurtarırsın. Yâ Rabbî! Beni kurtar!) diye dua etti... Vâli, o gece, rüyâda, dört kuvvetli kimse gelip, tahtını, tersine çevirecekleri vakit uyandı. Hemen abdest alıp, iki rekat namaz kıldı. Tekrar uyudu. Tekrar, o dört kimsenin, tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde, bir mazlûmun âhı bulunduğunu anladı...
Hemen, o gece, hapishane müdürünü çağırıp, bir mazlûm kalmış mı, dedi. Müdür, bunu bilemem. Yalnız, biri namaz kılıp, çok dua ediyor. Gözyaşları döküyor deyince, onu getirtti. Hâlini sorup anladı. Özür dileyip, hakkını helal et ve bin gümüş hediyemi kabul et ve herhangi bir arzun olunca bana gel! diye ricâ etti. Demirci, hakkımı helâl ettim ve hediyeni kabul ettim. Fakat işimi, dileğimi senden istemeye gelemem, dedi. Niçin, deyince: Çünkü, benim gibi bir fakir için, senin gibi bir sultanın tahtını birkaç defa tersine çeviren sahibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına götürmekliğim kulluğa yakışır mı? Namazlardan sonra ettiğim dualarla, beni nice sıkıntıdan kurtardı. Nice muradıma kavuşturdu. Nasıl olur da, başkasına sığınırım? Rabbim, nihayeti olmayan rahmet hazinesinin kapısını açmış, sonsuz ihsan sofrasını, herkese yaymış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de, vermedi? İstemesini bilmezsen alamazsın. Huzûruna edeple çıkmazsan, rahmetine kavuşamazsın...
Şair diyor ki: "İbâdet eşiğine, kim ki, bir gece baş kodu/Dostun lütfu, açar ona, elbette binbir kapu."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.