Türkistanlı Fatma'nın evliliği...

A -
A +
İlmi ve güzelliği dillere destan olan Fâtıma-i fakîhe, büyük âlim Alâüddîn-i Semerkândî’nin kızı, Alâüddîn-i Kâşânî’nin hanımıdır...
 
 
Evlat hakları -8-
Kâşân, Türkistan’da Seyhun Nehri'nin kuzeyindeki Fergana bölgesinde bulunan Şâş’ın arkasında, sağlam bir kalenin de bulunduğu büyük ve güzel bir beldedir. Çeşitli harpler, bu şehri harabeye çevirmiştir. Alâüddîn-i Kâşânî, bu beldede doğup yetiştiği için oraya nisbetle Kâşânî denildi. “Kâsânî” de denilmektedir. Hocası Alâüddîn-i Semerkândî’nin “Tuhfe” kitabını şerh ederek, “Bedâyi’-üs-sanâyı’ fî tertîb-iş-şerâyi” adını vermiştir. Hocasının kızı Fâtıma-i fakîhe ile evlenip, onun dâmâdı oldu. Çok yer dolaştı. Bir ara Konya’da bulundu. Sonra Haleb’e gidip yerleşti. Orada Halâviyye Medresesi’ne müderris tayin edilip ders okuttu. Hanımı, kendisinden önce vefât etti. Kâşânî de, m. 1191 senesi receb ayının onunda, İbrâhim sûresini okumakta iken, yirmiyedinci âyet-i kerîmeye gelince, rûhunu teslim edip rahmet-i ilâhiyyeye kavuştu. Halîl İbrâhim “aleyhisselâm” makamında bulunan hanımının kabri yanına defnedildi. Haleb’in dışında bulunan kabirleri çok güzel ve latîf bir ziyâretgâhtır.
Alâüddîn-i Kâşânî’nin hanımı Fâtıma-i fakîhe, büyük fıkıh âlimi Alâüddîn-i Semerkândî’nin kızıdır. İlminin, ahlâkının ve cemâlinin güzelliği her yere yayılmış, babasının yazdığı “Tuhfet-ül-fukahâ” kitabını ezberlemişti. Onunla evlenmek için, çok fakîhler talip olmuşlardı. Hattâ Türk sultanlarından da teklif gelmişti. Hiçbirine vermedi. O sırada Alâüddîn-i Kâşânî,  Alâüddîn-i Semerkândî’ye gelip fıkıh öğrenmeye başladı. O da, onunla meşgûl oldu. Bütün eserlerini okutup ezberletti. Usûl ve füru’ ilimlerinde emsalleri arasında çok yükseldi. Hocasının “Tuhfe” kitabını şerh ederek ona takdim etti. Hocası tarafından çok beğenildi. Hocası, bundan ziyadesiyle memnun kalmıştır.  Bunun mükâfatı olarak, kızı Fâtıma-i fakîhe ile onu evlendirdi. Hanımı, nikâhının mehri olarak bu kitabın şerhini kabul etti. Başka bir şey istemedi. Bundan dolayı asrındaki büyük fıkıh âlimleri, onun için “Tuhfe’sini şerh etti, kızını aldı” dediler.
Alâüddîn-i Kâşânî, hanımı Fâtıma-i fakîhe ve babası Alâüddîn-i Semerkândî, üçü de aynı zamanda fetvâ verirlerdi. Bir evde üç müftî olup, her birinin fetvâsı çok yere yayılmıştı. İbn-ül-Adîm, onun hakkında diyor ki: “Benim babam, Fâtıma-i fakîhe’nin Hanefî mezhebinin mes’elelerine vâkıf olduğunu ve mezhebi çok iyi naklettiğini, çok defa o, kocası Alâüddîn-i Kâşânî’nin fetvâlarındaki noksanlıkları gösterdiğini ve kocasının da, onun re’yine rücû ettiğini bildirdi. Kocası, ona çok hürmet ederdi. İlk defa, babası ve kendisi tarafından imza edilen fetvâlar çıkardı. Evlenince de, her üçünün imzası ve el yazısı bulunan müşterek fetvâlar çıkardılar.”
Halep şehrindeki Halâviyye Medresesinin fakîhlerinden birisi olan Dâvûd bin Ali diyor ki: “Ramazân-ı şerîfte, fakîhler için iftar yemeği vermeyi ilk olarak âdet hâline getiren Fâtıma-i fakîhe’dir. Kolundaki iki bileziği çıkarıp sattığını öğrendik. Aldığı paralarla yiyecek satın alıp, her gece fukahâya (fıkıh âlimlerine) yemek verdi. O zamandan bugüne kadar, o hâl ve âdet devam edip gelmektedir.”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.