Kaldırım medeniyeti!..

A -
A +
Derler ki eski Roma’da yemekli toplantılarda tıka basa midesini dolduran Romalı, devam eden yemekten mahrum kalmasın diye midesini boşaltmak için parmağını gırtlağına sokar, yediklerini çıkarır sonra tekrar sofraya otururdu. Medeniyet taş ve katla ölçülmeye başladı mı kişinin önüne gelen kendi kusmuğu olur.
Bugün insanlığın başına gelen “Epistemik çöküş” de kendi elleriyle kazdığı ve kazandığıdır. Topyekûn insanlığımız kirlenmekte, ekranlarda ve manşetlerde yaşananlar ibret verici ve aklı zorluyor.
Düşündürücü değil endişe verici, bir erozyonla karşı karşıya. Bugünün insanı kendini imha edecek alışkanlıkların eline rehin düştü. Gazetelere, haber bültenlerine düşen günlük vakaları sıralayarak yazıyı kirletmeyelim. Bu olayları önemli kılan, günlük ve sıradan kabul edilmesidir.
Dudak uçuklatan bir şey söylesem muhatabım “O ne ki…” diye başlayıp daha beterini bana anlatıyor.
Denizi, havayı, doğayı çalan dünyevileşme şimdi hayatımızı ailemizi gençliğimizi geleceğimizi çalıyor. Kirlenen sosyal çevre sadece insan tabiatını bozmuyor, doğrudan insan ruhuna saldırıyor. Artık depremler, seller, soğuklar, fırtınalar, yokluk ve yoksullukla boğuşmuyoruz, düşman çok yakınımızda. Hormonlu gıdalar bedeni, yayınlar da ruhumuzu kirletiyor!.. Kirli yayınlarla beslenen her yaştan insan kendi hemcinslerine, ailesine ve topluma karış yabancılaşmakta ve saldırganlaşmaktadır.
Eskiden ölmek ve öldürmek için güçlü bahaneler vardı. Şimdi aynı mahallede, aynı apartmanda aynı aileden olmak tehdit altında olmak için yeterli sebep. Bugün yaşanan bunca anne, evlat ya da eş cinayetlerindeki artışa yol veren toplumsal psikolojideki bozukluğu tepemize indiren ve bizi evde iş yerinde sokakta rehin alan nedir?
Günümüz insanını kitle iletişim araçları, çepeçevre kuşatan “medyatik saldırı" onun akıl ile gönül arasındaki bağını koparmakta, duygusuz, sevgisiz, acımasız, insafsız ve samimiyetsiz bir insan türünü ortaya çıkarmaktadır. Sonuç, daha çok yolsuzluk, hırsızlık, gasp, uyuşturucu kullanımı cinayet ve her tür melanet.
Aile ve sosyal politikaları, gençlik ve sporu, eğitimi ve dinî kurumları, asayiş ve güvenliği, hele akademik dünyayı yönetenlerin iflas tehlikesi ile baş başa kalmış cemiyet hayatımızdaki hasarı tamir etmeyi yaptıkları bütün işin önüne almaları gerekiyor.
Çok söylendi, Türkiye, ihtiyaç duyduğu insan kaynağını yetiştirecek yeterli mekanizmalara sahip değil diye. Bu acı gerçeği görmek ve tartışmak gerek. Mesele bu kaynakların yeterince değerlendirilmemesidir. Mesele, biraz daha fazla okul, üniversite, kültür merkezi, gençlik merkezi açma değil, mevcutların içini doldurmak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dikkat çekici bir konuşmasında  “Yeni dönemi okul yapmaktan ziyade, okul müfredatının içeriğine yoğunlaşma dönemi olarak ilan ettik. Kültür alanında da maalesef arzu ettiğimiz mesafeyi henüz katedemedik,  öz eleştiri yapmaktan çekinmeyeceğiz” diyeli kaç yıl geçti.
Neden nitelikte düşüş var?
MEB konuyla ilgili çözüm önerileri için kendi payına yeni bir hamle ile Türkiye’yi tarıyor. Darısı diğer kurumların başına. Üst seviye bir bakanlık yetkilisi ile konuyu tartışma imkânı bulduk. Kendisine aykırı şeyler söyledim, meselemiz çocuklara çok daha fazla matematik ve fizik öğretme değil onları hayatın içine değer katan bireyler olarak nasıl kazandıracağımız ile ilgili.
Bugün suça bulaşmış, uyuşturucu bağımlısı olmuş, örgüt eline düşmüş gençlere mutlaka bizden önce ulaşan birileri var. Biz daha önce davranmalıyız. Okulda fizik öğrenen çocuğu sokağın insafına teslim edemeyiz.
“Eski dönemlerde derme çatma binalarımız vardı ama içinden çok başarılı fikir adamları, edebiyatçılar, öğretmenler, hocalar, gazeteciler, yönetmenler çıkıyordu. Şimdi çok fiyakalı binalardan, çok niteliksiz insanlar çıkıyor maalesef... Üniversitelerimiz, medyamız, kültür merkezlerimiz tabela binalarına döndü" tespitine aynen katılıyorum.
Tamam da, bu tabelaların gölgesinde oturanlarla bunun bir hesaplaşması yok mu? Bunları sokağa nasıl çıkarmalı?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.