"Abdest mevcut, vakit mahdut, cami meçhul!.."

A -
A +
“Müslüman bir toplumda yaşıyoruz ama çocuklarımızı korumakta zorlanıyor, çocuklarımızı kaybediyoruz!” derken, evlerde bir yabancının dolaştığını ilk fark eden de dedeler!..
Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri Töreni’nde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin son bir asrının siyasi ve sosyal alanların yanında kültür sanat bakımından da çok büyük kırılmalar yaşadığını söyledi. Erdoğan “Bu süreçte dilimiz öylesine büyük bir değişime uğramıştır ki dedeler torunlarıyla sağlıklı iletişim kuramaz hâle gelmiştir. Giyim kuşamdan yeme içmeye kadar her alanda bu sıkıntının emarelerine şahit oluyoruz. Kültür sanat dünyamızın kuraklığının en başta gelen sebeplerinden biri de budur” değerlendirmesinde bulundu.
Dildeki bu tahribat ve musibet sosyal hayattaki değişmenin değil hesaplı bir saldırının sonucudur.
Kimler, bunu niye yapsın? Meselenin iyi anlaşılmadığı kanaatindeyim. Önce bu dil tahribatı tezgâhının sebebine bakalım.
George Orwell 1948 yılında, "1984" isimli romanını komünizme karşı bir eleştiri olarak yazdığında baskıcı rejimin insanları dil üzerinden nasıl kuşattığını şöyle anlatır. Aşağıdaki konuşmaya dikkat:
“…Tüm amacın düşüncenin ufkunu daraltmak olduğunu anlamıyor musun? Sonunda düşünce suçunu tam anlamıyla imkânsız kılacağız. Çünkü onu dile getirecek tek bir sözcük bile kalmayacak. (…) sözcükler her yıl biraz daha azalacak, bilinç alanı her yıl biraz daha daralacak… En geç 2050 yılında şu andaki konuşmamızı anlayabilecek tek kişinin kalmayacağını hiç düşündün mü? Geçmişle ilgili tüm gerçek bilgiler silinip gitmiş olacak…"  
Eğitimciler, Türkiye’de okul kitaplarının 6-7 bin kelime ile Avrupa'da ise öğrencilerin 71 bin kelime ile konuşup yazdığını belirtiyor. Tablo, artık sokak dilinin önce evlere sonra eğitim kurumlarına sızmaya başladığına alamet.
Fiilî işgale dayalı klasik sömürgecilik biçimi çoktan tarih oldu. Asıl sömürgecilik biçimi, zihinleri kontrol eden medyatik sömürgecilik biçimi, silahı da medyatik sokak dilidir. Bu ülkenin genç kuşaklarının dilini bağladığınızda, onları zihnen, ruhen de bağlar, medeniyet birikimini ve aidiyet bilincini yok edersiniz.
Dil varoluşun şartıdır, konuşuyorsanız ve karşıdaki sizi anlıyorsa varsınız. Aksi durumda adınıza konuşacak size bir efendi lazım ama bu efendiler sizin değil kendi hesaplarını konuşurlar. Bu intiharın, kendini yok etmenin en onur kırıcı şeklidir.
Yıllar önce Londra’da namaz kılmak için cami arayan bir dostum rastladığı Afrika kökenli İngilizlere derdini anlatmak için “Abdest mevcut, vakit mahdut, cami meçhul...” deyince iki Afrikalı koluna girip Londra’nın dar sokaklarındaki bir mescide götürmüşler...
Balkanlardan, Çin Seddi'ne, Kırım'dan Kuzey Afrika’ya kadar sadece coğrafyamızı değil konuştuğumuz, anlaştığımız bir 'Dil’i de parçaladılar. Şimdi veba evlere; dedeler ile torunların arasına girdi!..
Sayın Erdoğan “Bu süreçte dilimiz öylesine büyük bir değişime uğramıştır ki dedeler torunlarıyla sağlıklı iletişim kuramaz hâle gelmiştir” derken, bizim “kendimizi, kendi medeniyetimizi, dünyayı, eşyayı, hakikati idrak, tasvir ve tarif etmemizi mümkün kılabilecek kendimize özgü dilimizi yitirdiğimiz" tehlikesinden bahsediyor.
 Alanımız o kadar mı daraldı?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.