Beton ve çelik arasında

A -
A +
Zamana “İletişim Çağı” diyorlar, oysa gerçek farklı. Zamanın adı “Yalnızlık Çağı”dır.
Uçurtma uçurmayan, bilye ve çelik çomak oynamayan, telden arabalar yapmayan, mahalledeki boş arsalarda top koşturmayan, çocuk kütüphanelerini tanımayan çocuklar…
Çevreyle uyum sorunu yaşayan, bakıcı kollarında anne kokusu almayan, sanal bir dünyanın “tecrit odaları”nda soru soramayan, ruhsal ve zihinsel dünyaları köreltilen yalnız kalan çocuklar...
“Hayatınızda bir şeyi yok etmek istiyorsanız, bütün yapmanız gereken onu kalın duvarlarla çevrelemek. İçeride kuruyup kalacaktır.”
Çünkü yalnızlık öldürür…
Sevdiklerimizi, bağımlılık yapan esrar, eroin, tiner gibi uyuşturuculara karşı korumaya çalıştığımız gibi sanal bağımlılık yapan TV ve internet aracılığı ile mahkûm kılındığı bu “tecrit odaları”ndan da korumalıyız.
İnternet okyanusundaki sanal adalara bir uğrayın, iki milyar internet kullanıcısından bir saniyede bunlara takılan 56 bin, her kullanıcıdan bu iğrençliğe düşen ise internet kullanıcılarının dörtte biri olduğu belirtiliyor.
İnsanlar Odessa hikâyesindeki başkahramanı ve askerlerinin savaş sonrası uğradıkları Lotus adasındaki zavallı bağımlılara dönüşüp gerçek hayattan kopuyor. Savaştan dönerken Odyseus ve mürettebatı denizdeki fırtınadan kendilerini zar zor kurtarıp bir adaya sığınırlar. Bu adada Lotus isimli bir çiçek vardır ve yiyenler müthiş bir zevk alıp bağımlısı olmaktadır. Lotus yiyenler müthiş bir haz alırken mücadele azmini kaybeder, "zevkkolik" olup bir ömür boyu adada yaşar. Odyseus hiç vakit kaybetmeden adamlarını toplayıp, çareyi adadan kaçmakta bulur.
Bilhassa genç neslin önünü kesen nice Lotus çiçekleri vardır. Bütün bunlara karşı savunmanın yasal mücadeleleri aşan bir yönü olduğu açıktır. O da bu tehlikelere karşı bütün bir nesli uyarmak ve kötü alışkanlıklardan korunmaları için savaşmaktır.
Kötünün de iyinin de kaynağı sosyal çevre ve hayat şartlarıdır.
Fiziksel hareketler nasıl aynı hareketi tekrar etmekle oluşursa; ruhsal alışkanlıklar da öyle oluşur ve insan zaman içinde zıvanadan çıkar.
Alışkanlık yoluyla oluşan kötü huyların tutsaklığı boyunduruk altındaki öküzlerin tutsaklığından daha ağırdır. Dikkat edelim ki bu esarete bir adımla girilir ve çıkmak girmek kadar kolay olmaz.
Terbiyenin bir yüzü düşmüşü kurtarmak ise, diğer bir yüzü de düşmeyeni bu tehlikeden korumaktır. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil diyor ki:
“Düşündükçe ve tecrübem arttıkça anladım ki dinî terbiyenin ve Allah sevgisinin huy ve ahlak üzerinde paha biçilmez etkisi vardır. Allah duygusundan ve sevgisinden uzak bir terbiye yalnız fayda ve çıkar düşüncesine dayanır. Fakat din terbiyesi gönüllü, karşılıksız ve yücedir. Bu terbiye insanı yükseltir, iyiliği ve adaleti çıkar düşüncesine saplanmadan sevdirir."
Yaşadığımız dünyaya sırt dönemeyiz, ama onun zararlı ve zehirli cereyanlarından kendimizi ve sevdiklerimizi koruyabiliriz.
Bu mücadelede aileler, okullar, eğitimciler, sivil toplum kuruluşları, adı her neyse her teşekkül, yerel idareler tümden sorumludur. Sorumluluk gençlerin ve yetişkinlerin yüreğine yüksek idealler, hedefler ve dinî inanç yerleştirmekle olur.
Yerel yönetimler şehirleri inşa ve imar ederken insanı ihmal etmemeli, önümüzdeki “Gönül Belediyeciliği” programları da çelik ve beton arasında sıkışmış insanı yalnızlıktan kurtarmak olmalı.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.