Venezuela’nın 15 Temmuz’u değil!..

A -
A +

Venezuela’ya veya en azından Latin Amerika ülkelerine, aramızdaki mesafeler yüzünden uzağız. Neler olduğuna dair pek de merakımız olmayabilir. Bu çok normal… Başarısız darbe teşebbüsü ile gündemimize giren Venezuela’yı, dilerseniz; şöyle detaylıca mercek altına alalım.

Latin Amerika ülkeleri her daim Amerika Birleşik Devletleri’nin göz hapsinde olmuş, hep bir arka karakol mevzisi haline gelmiştir. Özellikle uyuşturucu ile mücadele kapsamında -veya bahanesiyle- devletlerin içinde bir şekilde konumlanmışladır. Venezuela, uyuşturucudan öte petrol rezervleri ile ön plana çıkıyor. Ancak, petrollerinin de verimli ve yüksek kalitede olduğu pek söylenemez.

Siyasi ve ekonomik meseleler de önemli bir gündem maddesi... Venezuela iç siyasetinde yaşanan rekabet, ülkeyi zaman içerisinde derin bir yönetim krizine götürdü. Bunun neticesi olarak da petrol fiyatları hızlı düşüşe geçti ve ülke ekonomisi ciddi sıkıntılara dûçâr oldu.

Venezuela’da Hugo Chavez’in ölümünden bu yana ciddi bir krizin olduğunu söyleyemeyiz. Ancak, şu anki konjonktür, sıradan bir kriz olmanın ötesinde; önce bölgesel, şimdilerde ise yavaş yavaş küreselleşen bir duruma dönüşmüş durumda.

Peki, tüm dünyanın izlediği krizi nasıl anlamlandırmak gerekiyor? Problemleri, aktörleri ve çıkmazlarıyla asıl mesele nedir? Bu krizi anlamak için Polis Akademisi öğretim üyesi Doç. Dr. Mehmet Özkan’ın da görüşlerinden faydalanarak detaylı bir analiz yapalım.

Krizin temel sebepleri

Krizin kökenleri, 2013 yılında Hugo Chavez’in ölümüyle beraber sol iktidar partisinin kendi içindeki anlaşmazlıklara kadar geri gidiyor. Partinin güçlü isimlerinden bazıları şu anki Cumhurbaşkanı Nicolas Maduro’yu sırf Chavez işaret etti diye kabul ettiler. “Otobüs şoförü” diye küçümsenen Maduro, Chavez’e çok yakın bir isimdi fakat asla ne entelektüel bakımdan ne de saygınlık anlamında Chavez gibi olamadı. Zamanla Maduro parti içinde güçlense de asla tam bir kontrol ve saygınlık kazanamadı. İç siyasette yaşanan rekabet ülkenin kötü idare edilmesine sebep oldu ve Venezuela'yı bir tür iç krize götürdü. Petrol fiyatlarındaki çok hızlı düşüş ve doğal olarak yaşanan ekonomik kriz başka problemleri beraberinde getirdi. Yolsuzluklar daha çok öne çıkmaya başladı. Elit sınıf arasında rekabet özellikle de rant paylaşımı üzerinden derinleşti ve keskinleşti. Kıtada etkinlik alanını ve dostlarını kaybeden Venezuela’ya kıtadan ve dünyadan baskılar arttı. Küba’nın bile değişim aradığı bu dönemde Venezuela artık parasız, elit içi kavganın derinleştiği bir sürece girdi ve en önemlisi artık halkını memnun edemeyen bir yönetime doğru hızla ilerledi. Şu ana kadarki durum, bir iktidar boşluğu ve yönetimsizliğini işaret ediyor. Kurtlar da puslu havaya sevdiğinden olay daha da derinleşiyor.

Küresel destekçiler kenara çekildi, göç başladı

Küresel destekçiler kenara çekilince şu anki resim daha da netleşiyor. İran, Rusya ve Çin gibi aktörlerin Venezuela’ya dışarıdan destek verdiği herkesin malumu. Ancak bu ülkelerin Maduro ile ilişkileri hiçbir zaman Chavez ile olduğu düzeye erişmedi. Bu durum Venezuela’nın dış desteğinin yavaş yavaş azalması ve yalnızlaşması anlamına geldi.

Bir başka sorun ise göç… Bugün için Latin Amerika’da ciddi bir Venezuelalı göçü yaşanıyor. Sayıları tam olarak bilinmese de yaklaşık 800 bin Venezuelalı Kolombiya’ya, çok sayıda kişi de Arjantin, Brezilya, Ekvador ve diğer ülkelere göç etmiş durumda. Bu göç dalgası Venezuela krizini de bölgeselleştirdi. Latin Amerika ülkeleri soruna çözüm bulmak için tavsiyelerde bulunsa da Venezuela bir sorun olduğu gerçeğini sürekli reddetti. Göç dalgası görmezden gelinince Venezuela parası bolivar, enflasyon dolayısıyla son derece değersiz bir hale geldi. Maaşlar artmadığı için halkın alım gücü yok denecek duruma geldi. Sonuç olarak ülkedeki sosyal ve ekonomik durum daha da kötüleşti, çıkmaza sürüklendi.

Darbe darbe üstüne

Venezuela, maalesef, 2013’ten beri her geçen gün daha da derinleşen bir krizin içerisinde. Şu ana kadar bu mücadeleyi iktidardaki Maduro kazanmış gibi görünüyor. Fakat Maduro'ya yönelik algı her gün negatife dönen bir tonda ilerliyor. İlk başlarda pozitif algıya sahip olan muhalefet ise bugün için halkın nezdinde tekrar ‘sorumsuz muhalefet’ görüntüsünü veriyor. Dışarıdan destek talep etmesi ve hatta darbe istekleri onları halktan ve realiteden uzaklaştırıyor.

Öte yandan ABD'nin Venezuela'dan petrol ve ürünlerini satın almayı yasaklaması durumunda ülkenin kıtlıkla karşı karşıya kalabileceği de ortada duran bir ihtimal…

Bu arada, muhaliflerin kontrolündeki Ulusal Kongre üyeleri, mutlak güç verilen kurucu meclisin kararlarını tanımayacaklarını açıkladı. Bunu da kongre darbesi olarak değerlendirebiliriz.

Tüm bu yaşananlar, Maduro’nun tam manasıyla köşeye sıkıştırılması anlamını taşıyor. Maduro’nun -kabul edelim- ülkeyi yönetecek güçte ve kapasitede bir lider olamaması, bu sebeple küresel güçlerin de çokça işine yarıyor.

Maduro, son beyanatında, darbe teşebbüsünün ABD ve Kolombiya'daki hükümet karşıtı gruplar tarafından desteklendiğini söyledi.

Diğer yandan, CIA Direktörü’nün “Hükümeti devirmek istiyoruz” ifadeleriyle yaptığı itiraftan günler sonra gelen darbe teşebbüsünü de cepte tutalım… ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü Michael Pompeo, Venezuela hükümetini devirmek üzere çalıştıklarını ‘üstü kapalı’ olarak itiraf etmişti. Aspen Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunda konuşan Pompeo, Venezuela’daki hükümeti devirmek için bölgedeki iki ülke, Meksika ve Kolombiya ile işbirliği yaptıklarını da söylemişti.

Maduro diktatörlüğüne Siber Saldırı!

Valencia şehrindeki askerî ayaklanma bastırıldı fakat hemen ardından bilgisayar korsanları devreye girdi ve hükümete bağlı kuruluşların internet sitelerine siber saldırı düzenledi. Kendilerine "The Binary Guardians" (İkili Muhafızlar) adını veren korsan grubu, saldırının, Devlet Başkanı Nicolas Maduro'nun "diktatörlüğünü" hedef aldığını savundular.

Darbe teşebbüsünün sebebi

Netice olarak Venezuela’da ciddi bir yönetim krizi yaşanıyor. Nasıl sonuçlanacağını zaman gösterecek. Fakat tüm bu gelişmelere rağmen şunu unutmamak gerekiyor: Venezuela’da asker hâlâ çok güçlü, eğer oyunun hiçbir kazananı olmaz ve bir şekilde ülkedeki gelişmeler kontrolden çıkarsa, 6 Ağustos 2017 pazar günü bir grup askerin Maduro yönetimine karşı ayaklanmasından da anlaşılabileceği gibi, askerin, yeniden yönetime müdahalesi, yakın bir ihtimal haline dönüşebilir.

Venezuela’nın 15 Temmuz’u değil!

Son olarak, Venezuela’daki darbe teşebbüsünü 15 Temmuz darbe teşebbüsü/işgaliyle eşlemeye kalkmak hatalı sonuçlar verecektir. Her iki darbe teşebbüsünün içerisinde küresel güçler ve destekçiler olduğu apaçık ortadadır. Recep Tayyip Erdoğan-Nicolas Maduro karşılaştırması dahî sakat bir düşüncedir. Her olayı münferit ve kendi merkezinden hareketle değerlendirmek daha sağlıklı sonuçlar verecektir.

Türkiye’de bir yönetim zaafı, ekonomik kriz, siyasi çıkmaz söz konusu değilken 15 Temmuz zuhur etti. Amaç da belliydi… Oysa, Venezuela’daki durum tam tersi… Bunun ayrımını iyi yapmak gerekiyor.

Yine de her darbeye, özgürlüklere/demokrasiye ket vuran her düşünceye ve hareketin karşısındayız. Venezuela devleti ve Maduro, halkının refahı ve istekleri doğrultusunda hareket etmeye başladığı andan itibaren; ne ABD, ne de küresel güçlerin parçalamaya hazır olduğu bir ülke olacaktır. Demokrasinin gereklilikleri ve ihtiyaçları, şu an için Venezuela devleti için olmazsa olmazlar arasında yer almalıdır. Problemin çözümü de tam olarak burada durmaktadır.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.