Kumbarama kum dolmuş

A -
A +

Para simit içindir, çekirdek içindir. Şimdi delikli kırk para uzatsan çifte kavrulmuş lokum verirler mi sana?

Eskiler almayı değil vermeyi öğretirmiş evlâdına.
Hayır sahibi sadaka taşına para bırakır, ihtiyaç sahibi lüzumu kadar alırmış yalnızca. Düze çıkınca o koyarmış bu defa.
Mütedeyyin insanlar oğullarını kasada oturtmaz, tahsilata yollamazmış. Şimdi alamaz satamaz hırs yapar. Bırak para cebinde dursun, kalbine girmesin asla.
Derken bankalarla tanışırız. Bunlar rejimle ilintili müesseselerdir, ayakta kalmak için halka yaslanırlar. Gözleri fukaranın tasarruflarında. “Sakın yemeyin, verin bana!”
Kumbara alın çocuklar, kumbara, kumbara... Maarif nezareti reklam ajansı gibidir âdeta.
Para para para! Paragöz olup çıkarız sonunda.
Görüyorsunuz işte şu doymaz iştiha, rakip karalama, tuttuğunu kopartma, borç sallama...
Efendim ak akçe kara gün için…
İyi de o biriktirdiğimiz akçeler tedavülden kalktı, kenarda dursaydı ne işimize yarayacaktı acaba?
Para yemek içindir, simit içindir, çekirdek içindir. Şimdi delikli kırk para uzatsan çifte kavrulmuş lokum verirler mi sana?
O üzerinde zenci kızın resmi olan çikletten alabilir misin on sarı kuruşa?
Yok.
Eee daaa ne o zaman. Biriktirdik de n’oldu, bizim bonbonlar, sakızlar gitti araya.

HİLAL-I AHMER DEĞİL
Velev ki tedavülden kalkmasa enflasyon devalüasyon eritecekti, yine bize kalmayacaktı sonunda.
Demek ki bu kumbara teşvikinde hesap başka. Safmışız, posterlere bakıp gelmişiz İhap Hulusi’nin gazına.
Bir kere bankalar hayır müessesesi değildir. Müteşebbis para dağıtmak için değil, servet katlamak için banka açar.
Sen tezgâh kurarsın, malzeme alırsın, ter dökersin, zarar da edebilirsin sonunda.
Ama faizci 7 / 24 kârda, boş yok, iş yapsa da kazanır, yapmasa da…
Diyelim mudiden yüzde 5’le topladı, ele güne yüzde 15’ten çakar. Vadesine göre yüzde 25’e, yüzde 35’e çıkar.
Bir nevi tefecilik, ikisi de para satar sonunda.
Batılılar derler ki: “Bankacı yaz günü şemsiye verir, kış günü elinden almak için.” Oturur teklemenizi bekler, hele bir ay aksat, muacciliyyet kesp eder, borcun tamamını ister ivedi kaydıyla.
Ödeyemeyeceğinize göre…
Ev aldıysan evine çöker, araba aldıysan arabana. Bir bakmışsın icra kapıda.
Hani o imza atarken üşenip de okumadığımız minik minik yazılar var ya!
Paşa paşa parmak basmışsın itirazın mânâsı yok bu saatten sonra.

Kumbarama kum dolmuş

ŞIŞŞT KUŞA BAK
Şimdi algı diyorlar Bankalar muhakemenize yön vermek için ikna usullerini kullanırlar. Demir, Tütün, Pamuk, Öğretmen, Sınai Kalkınma gibi isimler taşırlar, sanırsınız ki adı geçen sektörler onlarsız duramaz ayakta.
Katı ve kuralcıdırlar, alacaklarına kartal olurlar.
Bankalara sıcak bakmayan aileler çocuklarına kumbara almaz, Filiz çayı kutularını ya da Oralet kavanozlarını verir, “bu da olur” derler tıfıla.
Bak onlar zararsızdır. Lâzım olunca açabilirsiniz pekâlâ.
Ama banka kumbarasından para çıkarmak büyük muamma. Ters çevirip sallamakla düşmez, köpek balığı gibi dişleri vardır zira. Ya kilidi filkete ile açacaksın, ya da çay kaşığı marifetiyle dilini kanırtıp, kaydıracaksın ustalıkla. Bir nevi soygun, kendi parasını çaldırtırlar adama.
-Sana ne kumbara benim değil mi?
Bu kopiller ilerde hortumlayacakları bankalar için de öyle diyeceklerdir: Sana ne banka benim değil mi?
Hâlbuki iyi aile çocukları annesinin elinden tutar, dolu kumbarasını şubeye götürür, aferin sedalarıyla koyar bankoya. Memurelerin dudakları gülümsese de dişleri gıcırdar. Şimdi avuçla kuruş sayacak, iş alacaklardır başlarına.
Gönlünden koparsa bir çocuk dergisi uzatır, onda da mizah macera arama.

DAMLAYA DAMLAYA SEL OLUR
Bence koz helva ve şambalı daha fazlasını verir çocuğa. Kaynamış mısır, kestane kebap, tuzlu fıstık ona keza. Pestil bastuk, iğde de lezzetli taamlardır, keçi boynuzu, kırık leblebi de olur icabında.
Gün bu gün, dem bu dem, bırakın yesin, ağzının tadı varken daha. Büyüyünce hasret kalacak nasıl olsa.
Çıkarın kâğıtlarınızı kompozisyon yazacaksınız. “Konu ‘Damlaya damlaya göl olur’ çocuklar. Süreniz 45 dakika…”
Muallimanım kâğıtları toplar. Üç aşağı beş yukarı hep aynı cümleler yazılmıştır. Kendisi de mevzuya girer, başlar tafsilata: “Eveeet. Demek ki ne yapmıyormuşuz? Öööle her özendiğimizi almıyor, paramızı biriktiriyormuşuz kumbaramızda. Bunlar hesaplarınıza yatacak, mevduatlarınız sanayii tesisi olacak. İstihsal ve istihdamımız artacak. Bilahare yurt kalkınmasında ve çağdaş uygarlık yolunda…
İyi de örtmenim çağdaş uygarlığı kaymaklı dondurma gibi yalayabilir misin? İstihsal dediğin şey geğirince burnunu yakan Niğde (Cincibir ve Pertek de olabilir) gazozunun keyfini sunabilir mi adama?
Eğer bi lahmacun sardırdım diye ülkemiz kalkınamayacaksa…
Yapacak bişi yok, kendi bilir valla. Domates de doğratmışım, soğan maydanoz koydurmuşum arasına.
Yok yeme, paranı bankaya.
Ulen ben o kumbarayı paralamaz mıyım, paraları da sarf etmez miyim bizzat seyyar esnafımızın desteklenmesi hususunda!

Kumbarama kum dolmuşKumbarama kum dolmuş

BAS BAS PARALARI...
-Ama küçük bey, tasarruf ettiğin meblağ yüz liraya ulaşırsa…
-Eeee?
-Bir hesap açarız sana, yıl sonu çekilişine katılırsın. Bir değil, iki değil, tam üç apartman dairesi... Belki de büyük ikramiye senin mudi numarana...
Bir nevi lotarya!
Batıda kumbaralar hep domuz şeklinde olur, besle besle doymaz, hınzırda da ne mide varsa ama.
 Kumbara kumbara / İçi dolu çil para
Şık şık şık sese bak / Tıngırtısı ne sıcak
 Eğer darda kalırsak / Bunlar bize bakacak
Laf! Duy da inanma. Meğer bizi böyle böyle kandırmışlar. O kuyruklu Kadillaklara binmek kolay mı yoksa?
Şimdi başka bir dümen buldular, “al sana kart, hayatını karart. Varsa da kot mont al, yoksa da.”
-E hani tasarruf?
-O eskidendi koçum, bak dalgana...

ASLI HUMBARA
Kumbara kelimesi akla “kum gibi para” getirse de aslı Farsçadır “Humbara!”
Bunun hususi esnafı vardır, Humbaracı Yokuşu’nda sıralanırlar omuz omuza. Humbara içine çivi bilye ve barut konan döküm kutulardır, yani bir nevi parça tesirli bomba.
Elimizde patlamış meğer. Sonradan geldi aklımız başımıza.
Kumbara Türkiye’ye 1928’de gelir, o döküm alametler Şakir Zümre tesislerinde imal edilir ki kız çocukları ütü yerine kullanırlar evcilik oyununda.
Gülle gibi ağırdır, karşılıklı açıldığında kapılar çarpmasın diye eşiğe konur icabında.
Erkek çocukların bütün hayali bir bisiklettir, yemez içmez kuruşları tıkıştırırlar kutuya. Hayal işte, güya gidonu şeritlerle saracak, boncuklar takacaktır jantlarına.
Hâlbuki bisiklet kumbaranızdaki mangır miktarı ile değil babanızın kalınlığı ile alakalıdır. Orta direk için hayli müşküldür, düşün eve odun kömür alınmamış daha…
-E ben bu paraları boşuna mı biriktirdim?
Mahzun olursan bir yimbeşlik sıkıştırırlar avucuna. Gider velespit kiralar, kurdunu dökersin Kuşdili
Çayırı’nda...

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.