Varlığın varlığıma!

A -
A +

Varlık Vergisi “varlığından rahatsız olunanlardan” alınır, CHP azınlıklarla birlikte hizaya girmeyen Türkleri de yakar!..

Yahudi çay ocağına gelmiş “yanmışım kuzum elli bin lira vergi tarh eylediler bana.”
Rum eklemiş “bana da 40 bin lira.”
Ermeni “30 bin lira.”
O sıra esnaftan Mehmed Efendi içeri girmiş, sormuşlar “ne yazdılar sana?”
- 2 bin lira.
- Yaaa “ne mutlu Türk’üm” demiyorlar boşuna...
Yukarıdaki hikâye yakıştırmadır, Kasım 942’de çıkan ve amansızca tatbik olunan varlık vergisi sadece gayrimüslimlerden değil, Müslümanlardan da alınır aslında. Ancak keyfîdir, başında mülki amirin bulunduğu komisyon kafasına göre yazar, batıracaklarını batırır, çıkaracaklarını çıkarırlar.
Belirlenen rakam 15 gün içinde ödenmelidir, ikinci 15 günde faiz işlemeye başlar. İtiraz edemez, dava açamazsınız. Ödeyemedin mi? “Dooğru çalışma kampına!”
Tüccarın şüphesiz malı vardır, lâkin al denince mundar olur, sürenin darlığı çakalların işine yarar. Haraç mezat yağmalar, han hamam sahibi olurlar.
Diyelim maliye müfettişi filan adamdan hoşlanmıyor, çıra gibi yakar. Mesela Benli Belkıs ve Cahide Sonku’yla takılan Parseh Gevrekyan’ı resmen batırır, ünlü kereste tüccarına 150 bin lira çakarlar. Bir kamyon mal 25 liradır, cem’an 6 bin kamyon tutar, tampon tampona sıralasan 60 kilometreden fazla.
Hâliyle ödeyemez.
Yürü Aşkale’ye taş kırmaya...

DAVA KAZANIRSIN HA!  
Devletten aldığı tazminatlarla tanınan Avukat İbrahim Ali’ye de diş bilemektedirler, oturur 100 bin lira münasip bulurlar.
“Tamam ödeyeyim” der, 200 bine çıkarırlar.
-Ya durun bi uzlaşalım.
Hadi bakalım bu sefer 300 bin lira.
Şaka gibi. “Ya dayak yememiş, ya hesap bilmiyorlar.”
Maliye müfettişlerinden biri ortağı olduğu şarküteriyi kurtarır, diğeri ablasını boşayan enişteye okkalı bir fatura çıkarır.
Vali Lütfi terzisi İzzet Ünver’e lütufta bulunacak, Maliye Nazırı Fuad İstanbul’da garajı olan milyoner ahbabını kayıracaktır.
CHP İl Başkanı Suat Hayri Ürgüplü ve kardeşi Münip dostları kollar. Halkçılar verir gibi yapar, vezir gibi yaşarlar.
Kimden ne alınsın? Şusu var, busu var, hepsi kulaktan dolma. Parti teşkilatları, servet düşmanları, vaziyetten vazife çıkaran işgüzarlar lâf taşır Vali Kırdar’a.
Bilhassa Yahudilere oynarlar. Burada huzursuz olsunlar ki Filistin’e kaçsınlar. Gitsin Siyonist devlet için zemin tutsunlar.
Efendim azınlıklardan alalım, meydan bizimkilere kalsın. Hani Türk’üm diyen herkes Türk’tü, ayırım olur mu vatandaş arasında?

KAFAYA GÖRE TIRAŞ
Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na göre bu devrim kanunudur, yabancıları ortadan kaldıracak, Türkleri hâkim kılacaktır piyasaya. “Biz ne Adam Smith’in talebesi ne de Karl Marks’ın çırağıyız. Biz sadece içtimai dini halkçılık ve iktisadi mezhebi devletçilik olan siyasi bir fırkanın çocuklarıyız.”
Ve o fırka, kötürümün altından yatağını, çocuğun elinden oyuncağını alır hoyratça.
Şükrü Saraçoğlu (halk Haraçoğlu der) atanmış bir başbakandır. Yap derler yapar. Kendi de inanır zamanla. “Türkler asırlardan beri harp meydanlarında, savaşmaktan sanata ticarete vakit bulamadılar. Azınlıklar ise asker olmadı, kan akıtmadı, rahatça para kazandılar. Şimdi fedakârlık sırası onlarda!”
Şevket Süreyya Aydemir’e göre “kan vergisi”dir bunlar
Varlık vergisi “varlığından rahatsız” olunanlardan alınır, azınlıklarla birlikte hizaya girmeyen Türkleri de yakar.
Avrupa’da faşizm yükseliştedir, CHP’de kapılır akıntıya.
Cumhuriyet “Almanya 1942” diye yazı dizileri hazırlar, “hürriyeti için silaha sarılan dostlardan (!) söz açar.

VERGİ DEĞİL CEZA
Tedavülde yaklaşık 700 milyon lira dolanırken, varlık vergisi ile 315 milyon lira toplanır. Hatırı sayılır bir meblâğ. Gelgelelim hayrı olmaz, ne hazine rahatlar, ne de tarım ve sanayi sıçrar. Kaynak daha ziyade propagandaya ayrılır, İnönü büstü yapar, yandaş matbuata ulufe dağıtırlar (299.818 lira). Halk evlerine bakanlık bütçesi gibi para akar, İtalya’daki kara gömlekliler gibi militan yetiştireceklerdir hesapta. Bu arada memurlara birer kat elbise ve birer maaş ikramiye verir, Saraçoğlu evlerini yaptırırlar. Cürm ağır, ortak lâzım suça.
Bilahare çiftçi ve gayrimenkul sahiplerine gelir sıra. Flu bir mevzudur. Adamın bin dönümü olur ama çorak saha, öbürünün bostanında bastonunu unut yeşillensin sabaha.
Diyelim size 100 bin lira yazdılar.
Ödeyemediniz. Bin bakalım vagona, dooğru Kop Dağı’na.
Sürgünler evlerini kendi tutacak, yemeklerini kendileri yapacaklardır. Devlet bir şeylerine karışmaz.
Aşkale dediğin el kadar kaza. Pırnakapan köyünde bile ahır ambar kalmaz. İzbeler dolar lebalep insanla.

ÖLME! ÖDE!
Yevmiyeniz 1,5 liradır, ayda 45, senede 540 lira yapar. Hiç yemeseniz 10 yılda 5.400 biriktirebilirsiniz anca, 100 yılda 54 bin lira. Demek ki 200 yıl kazma sallayacaksınız ki hesabınız kapana. Müebbet derler buna.
Peki 60 yaşındaki adamın kazıdığı tümsek, doldurduğu çukur ne işe yarar?
Eh işte günü kurtarırsa ne âlâ, ilk yağmurda bozulup gidecektir nasıl olsa. Zaten sureta çalışırlar, gündüzleri iki eşinir, akşamları zaman öldürürler cümbüşle, fasılla. Başlarında bekçi ney yoktur, yoklama alınmaz. Bari bırakın da gidip işlerine baksınlar.
Erzurum soğuktur mâlum, eksi 30’lara düştüğü olur kış aylarında. Örtü döşek yatanlar...
Kadın habersizce ziynetlerini satıp borcu kapatmış, kocasına kavuşacak aklı sıra. Meğer adam çoktan ölmüş, gitti mi altınlar da boşa.
Verginin yüzde 70’i İstanbul’dan toplanır, onu İzmir izler, sonra Tekirdağ, Kocaeli, Sakarya…
Başkentten zerre miskal çıkmaz. Marşlarda “yetersin onlara güzel Ankara” diye çığırtsalar kendine yetesi değildir daha.

YUMURTLAYAN TAVUĞU...
Hasılı iflaslar iflasları izler. Kepenkler iner, işsizlik artar. İhracat durma noktasında.
Bıraksak da adamlar vergi vermeye devam etseler ya. Adolf ve Benito gibi ırkçılar bile altın yumurtlayan tavuğu kesmez. Sermayeyi becerikli burjuvadan almazlar.
CHP mükellefleri tasnif eder, Müslümanlar için “M” listeleri düzenlenir, Dönmeler’ için “D” listeleri, Gayrimüslimler için “G” listeleri, Ecnebiler için “E” listeleri.
Ama rejim kendine yakın hissettiği Ermeni’ye mülayim davranırken, partiye mesafeli Müslümanı bunaltır o başka.
Evet Varlık Vergisi’nde ırkçılık vardır ama asıl can yakanı fırkacılıktır.
Kanun cem’an 114.368 kişiye tatbik edilir. 2057 kişi çalışma kamplarına gönderilir.
Ama efendim onlar da zamanında istiften karaborsadan…
İyi de bu halt tek başına yenmez ki. Amiri, memuru beslemezsen adım attırmaz sana. Kaidedir savaş baronları, daima iktidarla kol kola...

KAN KİN İNTİKAM
 “Bulanık zamanı, bir daha ele geçmez fırsat sayan eski batakçı çiftlik ağası ve elinden gelse teneffüs ettiğimiz havayı ticaret meta’ı yapmaya yeltenen gözü doymaz vurguncu tüccar ve hangi yabancı milletin hesabına çalıştığı belli olmayan birkaç politikacı, büyük bir milletin bütün hayatına küstah bir surette kundak koymaya çalışmaktadır, bunların vatana karşı aşikâr olan zararlarını gidermek yolu elbette vardır!” İ. İnönü

ELDE VAR HÜZÜN
Bu fikir ne zamandır kafalarındadır. Hatta İstanbul Emniyet Amiri ile Azınlıklar Şube Müdürünü Almanya’ya yollar, Sachsenhausen Toplama Kampı’ndan bilgi alırlar.
Gazete patronları da oyunun içindedir, gayrimüslimleri soygun, vurgun karaborsacılıkla suçlar. Bıktırasıya ihtikar haberi yayınlar, karikatürlerde alır Salamon’u, vururlar Mişon’a.
Peki Varlık Vergisi menfi tesirleri görüldüğü için mi kaldırılır? Hayır, ABD korkusuyla. İnönü, Kahire’de Truman’la görüşecektir, “aman iş almayalım başımıza!” Kanun anında iptal edilir, 1 muhalife karşılık 310 kabul oyuyla (15 Mart 1944).
Defterleri kapatır ve yeni bir sayfa açarlar. Ödemeyenlerin keyfi yerine gelir bu defa, ödeyenler enayi yerine koyulurlar.
CHP’li Sazak hırsını alamamıştır, kaleme sarılır: “Hükûmet bu kanun lahiyasile vergi borçlarını affetmiş olabilir. Fakat millet intikamını alacaktır.” (Tasvir efkâr)
Gariptir, üniversitelerde ders veren Ticaret ve Medeni hukukumuza el atan, Yahudi asıllı Alman Prof. Ernst Eduard Hirsch, Varlık Vergisine ses çıkarmaz. Hâlbuki güçlü bir isimdir, Atatürk ve heykellerini koruma kanunu onun fikridir mesela.

 YAŞASIN CUMHURİYET
O karanlık günlerde dik duranlar da olur. Bürokratlardan İhsan Arat ve Ekrem Türkay istifayı basarlar. Yerlerine atananlar hızla tırmanır ikbal basamaklarında.
Hedef kitle İstanbul’dadır hâliyle şehrin defterdarı başrolde oynar. Faik Ökte Bey önceleri bunu vatanseverlik sanır ve cansiparane çalışır. Yaşadığı hadiseler gözünü açar sonunda.
Oturur pişmanlığını dile getirir “Varlık Vergisi Faciası” adlı kitapla. İyi de kiminle helalleşeceksin o saatten sonra.
Bir gün vergizedeler vapurda Faik Beyle karşılaşırlar. İkinci kat güverteden sarkar “yaşasın cumhuriyet” diye bağırırlar. İstibdat devri, mümkün mü başka şey çıksın ağızlarından.
Çaresiz defterdar “bu alkış” der, “ne zamandır cefa çeken bedbahtların alabileceği en büyük intikamdı!”

SİZ DELİ MİSİNİZ?
Kanunun çıktığı gün İstanbul Defterdarı Faik Ökte fakülteden hocası Prof. Fazıl Pelin ile karşılaşır. “Faik oğlum, bu sabah gazetelerde Varlık Vergisi metni çıkmış.”
- Doğrudur hocam.
- Ama gazeteciler noksan yazmışlar.
- Hayır hocam, metin tamam.
- Nasıl tamam? Ne temyize dair bir hüküm var, ne itiraza. Verginin nispeti de ilan edilmiyor ayrıca.
- Bu da böyle bir vergi hocam!
- Oğlum siz deli misiniz. Adalet nasıl sağlanacak sonra?

BİR KOYUNDAN İKİ POST
Hayim Alaton aynı gün, iki ihbarname alır. Biri Hocapaşa Vergi Dairesinden 16 bin lira, öbürü Eminönü VD’nden 64 bin lira. Adamcağız yanlışlığı düzeltmek için Defterdarlığa gider. Memur “o zaman ikisini de ödeyin” der, lâkayt bir tavırla.
-Bir koyundan iki post çıkar mı?
- Çıkar çıkar, uzatma!
İtiraz yok, mecburen girer yükün altına. Aşkale sıkıntıları yaşanan darbogaz, İshak o yüzden okuyamaz.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.